Written by 10:00 HABERLER

Savaşın kazananı silah tekelleri

Rusya’nın Ukrayna işgali, Almanya’nın 100 milyarlık askeri fon oluşturma kararı ve barış hareketinin durumunu Almanya’daki barış hareketinin önemli isimlerinden Jürgen Graesslin ile konuştuk.

YÜCEL ÖZDEMİR

Foto: Privat

1980’lerden beri silah sanayi ve silah ihracatına karşı mücadele veriyorsunuz. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşının silah endüstrisi ve yeniden silahlanma açısından önemi nedir?

Rus silahlı kuvvetlerinin uluslararası hukuku ihlal eden Ukrayna’ya saldırı savaşının etkisi, Batıda, özellikle NATO ülkelerinde, silah sanayisi hisselerinde inanılmaz bir patlamaya yol açtı. Almanya’da da Rheinmetall ve Heckler & Koch gibi silah tekellerinin hisseleri zirve yaptı. Yani, savaştan sonraki birkaç gün içinde kur bazen ikiye bazen üçe katlandı.

Bununla birlikte Avrupa ülkeleri, Rusya ve Çin sürekli silahlanıyor.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) geçtiğimiz yılın sonunda güncel rakamları yayınladı. Buna göre satışları üst üste altıncı kez arttı. Ve bunun korona pandemisinin son iki yılında olduğunu da unutmamak gerekir. En büyük 100 silah şirketi 530 milyar eurodan fazla silah ve askeri hizmet sattı. Bu, kriz ve savaş döneminde son birkaç yılın en büyük kazananının silah endüstrisi olduğu anlamına geliyor. Almanya’da Rheinmetall ve Heckler & Koch’un yanında ThyssenKrupp, Wegmann ve Hensoldt kazandı. Yıldan yıla daha fazla silahlar üretiyorsanız, ürettiğiniz silahlar için de satış pazarları olmasını istersiniz.

Özellikle Doğu Avrupa ülkeleri son yıllarda silahlandı. NATO tarafından desteklendiler ve gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 2’sinden fazlasını yeniden silahlanmaya ayırdılar. Bölgesel bir savaş tehlikesi görüyor musunuz?

Her şeyden önce 1990 yılına geri dönmek istiyorum. NATO o zamanki SSCB Devlet Başkanı Gorbaçov’a NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceğine dair söz verdi. Ne var ki verilen sözler sadece konuşmadan ibaretti, yani sözleşmede yazılı değildi. Ancak o sırada Batı ve Doğu arasındaki müzakerelerin tutanaklarını okursanız, Rus hükümetine NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceğine dair söz verildiği çok açık. Bu söz NATO tarafından tutulmadı. Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan 1999’da NATO’ya katıldı. Bunu 2004’te Bulgaristan, Estonya, Letonya ve Litvanya izledi. Slovakya ve Slovenya sonradan eklendi. Ve bu Rusya tarafından NATO’nun ihaneti ve tehdidi olarak değerlendirildi. Bu, şu anda Ukrayna’ya karşı yürütülen saldırı gibi uluslararası hukuka aykırı bir saldırıyı hiçbir şekilde haklı çıkarmaz, ancak açıklayabilmek için bir argümandır.

Bazıları “Ukrayna için daha fazla silah” istiyor. Bu bir çözüm olabilir mi?

Kendinizi karşı tarafın yerine koymalısınız. Elbette, Ukrayna vatandaşları veya ordusu kesinlikle saldırıya uğradığı için BM tüzüğüne göre meşru müdafaa hakkına sahiptir. Buna dayanarak iyi niyetli olarak silah göndermek istenebilir. Ama bu kesinlikle kötü sonuçlara yol açabilir, hatta ters tepebilir. Bir savaşa silah ihraç edilmesine kim izin verirse, kendisi de savaşın tarafı olur. Bu, Almanya ve diğer birçok NATO ülkesinin artık savaşa taraf oldukları, barış müzakerelerinde güvenilir organizatörler veya katılımcılar olamayacakları anlamına geliyor. Ve bir şey daha: silah gönderdiğinizde, onların kullanımı üzerindeki kontrolünüzü kaybedersiniz. Almanya için yapılan tartışmada büyük bir rol oynayan silahların savunma silahları olduğu iddiası yanlıştır. Savunma silahı yoktur, herhangi bir tüfek ve roketatar her şekilde kullanılabilir, hatta karşı saldırı yapılabilir. Bunun anlamı yangına körükle gitmektir.

Silah ihracatı yoluyla savaş, çatışmanın tırmanmasına katkıda bulunur. Rus tarafı buna tepki göstererek “Şu anda silah tedarik eden her NATO ülkeleri, savaşın parçasıdır ve bu nedenle bu konvansiyonel savaş, her şeyi yok eden bir nükleer savaşa dönüşebilir” açıklamasını yaptı.

Başbakan Olaf Scholz, 100 milyar euroluk özel bir fon açıkladı. 27 Şubat’ta yapılan bu konuşmayı duyduğunuzda yıllardır silahlanmaya karşı mücadele eden birisi olarak ne hissettiniz?

Ben de aynı anda 150 örgütün üyesi olduğu „Aktion Aufschrei – Silah Ticaretini Durdur“ kampanyasının sözcüsü olarak Alman Federal Meclisi’ne 200 metre mesafede bir konuşma yapıyordum. Ben silahsızlanmayı teşvik ederken, silah ihracatının durdurulmasını talep ederken, Scholz “Avrupa bir dönüm noktasında” dedi. Federal ordu (Bundeswehr) için 100 milyar euroluk bu özel fonun meclisteki partilerin desteğiyle anayasaya bağlanacağını duyurdu. Dahası, hükümet Almanya’nın gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 2’sinin silahlanmaya, orduya ve destekleyici tedbirlere harcanacağını açıkladı. Bu, son yıllarda 35 milyar eurodan 50 milyar euroya çıkarılan askeri harcamaların şimdi 75 milyar euroya çıkarılması anlamına geliyor. Pandemi zamanlarında, artan sosyal sorunlar, sağlık krizi zamanlarında inanılmaz bir miktar ve inanılmaz bir artış.

BARIŞ DİYORLAR DAHA FAZLA SİLAHLANIYORLAR

Nasıl oluyor da Almanya’nın yeniden silahlanmasına aniden ve beklenmedik bir şekilde bu kadar çok para yatırılıyor? Bu, Almanya’nın hem ekonomik hem de dış politikası açısından ne anlama geliyor?

Siyaset agresifleştikçe sözler güzelleşiyor. İnsanlar barıştan, özgürlükten, demokrasiden söz ediyor ve acımasızca silahlanıyorlar. Almanya’da genel bir bütçemiz var. Hükümet harcamaları inanılmaz derecede artırıyorsa, yani yeni insansız hava araçları ve savaş uçakları için milyarlarca dolar harcıyorsa, bu elbette işleri zorlaştıracak bir militarizasyon politikasıdır. Çünkü önümüzdeki yıllarda Almanya’da başka yerlerde para sıkıntısı olacak. Öğrenim için para kıtlığı var, eğitim için para kıtlığı var, bakım için para kıtlığı var, hastanelerde, bakımevlerinde, huzurevlerinde, ihtiyacımız olan her yerde para kıtlığı var ve ayrıca enerji dönüşümü için para kıtlığı var. Belirli alanlar için tekrar tekrar 100 milyar borç alan ve borç veren bir politika, ancak istikrarsızlaşma ve ekonomik çöküş tehdidi ile sonuçlanabilir.

Bu kadar askeri harcama nedeniyle Almanya’nın gelecekte askeri açıdan tehlikeli bir ülke olacağı söylenebilir mi?

Federal Almanya Cumhuriyeti’nin, Başbakan Olaf Scholz liderliğinde bile olsa, herhangi bir yerde uluslararası hukuku ihlal eden bir savaş başlatacağını zannetmiyorum. Bu, Almanya’da İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra beklemediğimiz, hayal edilemez bir tırmanış oldu. Öte yandan, NATO’nun muazzam birikimi istikrarsızlaşmaya katkıda bulunuyor, çünkü Rusya ve Çin gibi karşıt ülkeler kendilerini daha fazla tehdit altında hissediyorlar. NATO’nun silahlanmaya Rusya’dan yaklaşık 16 kat daha fazla harcama yaptığını bilmelisiniz. Rusya’dan bir süper güç olarak bahsediyoruz, ancak askeri olarak Rusya bir süper güç değil. Ve bu savaşı bu kadar tehlikeli yapan da bu, nükleer bir güç.

Almanya’da haftalardır aktif bir barış hareketi yaşıyoruz, yüzbinler sokaklara dökülüyor. Bu eylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her şeyden önce, barış hareketinin uluslararası hukuka saygı gösterilmesi gerektiğini söylemesi iyi bir şey. İçinde bulunduğumuz durumda Putin rejimi tarafından işlenen savaş suçları, Uluslararası Ceza Mahkemesinde adalet önüne çıkarılmalıdır. Herhangi bir konuşma, müzakere, diplomatik çaba, savaştan bin kat daha iyidir. Ancak ek önlemlere ihtiyacımız var ve silah ihracatını durdurmalıyız. Söz verilen bir Silah İhracatı Kontrol Yasasını uygulamaya sokmak ileriye doğru atılmış bir adım olacaktır. Alman barış hareketi, sınırların insanlara açılması ve silahlara kapatılması gerektiğini söylüyor. Rusya ve Ukrayna’dan gelen tüm gazeteciler, vicdani retçiler, barış göstericileri, mülteciler koruma altına alınmalı. Dolayısıyla çizgimiz çok net, orduya ve silahlanmaya değil, barışçıl bir devrime güveniyoruz. Özellikle Almanya’da harika bir tarihimiz var. 1980’lerin sonunda ve 1990’ların başında, Almanya barış içinde ve tek bir ölüm olmadan yeniden birleşti. Dolayısıyla şiddet içermeyen çatışma çözümleri, şiddet içeren çözümlerden her zaman çok daha başarılı.

Federal Meclis’te Scholz konuşurken, Berlin’de yapılan büyük eyleme gittim. “Siegessäule”ye erişmem mümkün olmadı, çünkü yüz binlerce insan gösteri yapıyordu. Şanssızdım, bir grup Ukraynalı milliyetçi ve „vatansever“in arasına düştüm. Buradaki bir barış gösterisi değildi, NATO’nun müdahale etmesini istiyorlardı.


ALMANYA SUÇ ORTAĞIDIR

Türkiye, Rusya ile Ukrayna arasında arabulucu olmak istiyor, iki dışişleri bakanı Türkiye’ye gitti. Öte yandan Türkiye, Ukrayna’ya silahlı insansız hava araçları (Bayraktar-TB2) satıyor ve Rusya ile iyi ilişkileri var. Türkiye’nin ve insansız hava araçlarının konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İkircikli. Barış görüşmeleri nerede olursa olsun, memnuniyetle karşılanacaktır. Cenevre’deki Birleşmiş Milletler’in daveti üzerine tarafsız topraklarda değil, Türkiye’de, insan haklarını çiğneyen, Kürtlere, muhalif gazetecilere karşı tavrı belli olan Erdoğan rejimi altındaki ülkede gerçekleşmesi ürkütücü veya alaycı. Tek bildiğimiz, Türkiye’nin savaş uçağı üretimi ve ihracatında önde gelen ülkelerden biri olduğu, Bayraktar TB2 insansız hava aracının Avrupa genelinde satıldığı ve halihazırda Rusya sınırında kullanılmaya başlandığı biliniyor. Ancak Türkmenistan, Afrika, Fas, Tunus, Libya, Nijer ve Etiyopya’da da kullanılıyor. SİHA’ları isteyen ülke sayısı Büyük Britanya’dan Letonya’ya, Baltık ülkeleri, Kazakistan, Nijerya, Irak, Pakistan ve Mali’ye kadar uzanıyor.

Türk insansız hava araçlarıyla ilgili bir cümle daha: Uçabiliyorlar çünkü Argus-2 adında bir hedefleme sistemleri var. Bu, Güney Afrika’da kurulan Alman silah şirketi Hensoldt tarafından üretilmekte. Hensoldt, üretim Güney Afrika’da yapıldığı için Alman silah ihracat kontrollerinden kurtuldu. Bu da bir skandal! Federal hükümetin şirkette yüzde 20’nin üzerinde hissesi var, bu yüzden aslında bu ihracatı durdurabilirdi. Bunu yapmadı ve bu nedenle Türkiye’nin silahlı insansız hava araçları ihracatında da suç ortağı.

Hensoldt şirketi çok önemli çünkü Bayraktar TB2 Alman hedefleme sistemi olmadan vuramaz. Bu pasifistler ve anti-militaristler olarak kesinlikle reddettiğimiz Türk-Alman askeri dostluğunun bir başka eksenidir.

Çeviren: Semra Çelik


Jürgen Grässlin

Almanya Silahlanmayı Bilgilendirme Bürosu (RüstungsInformationsBüros e.V.) başkanı. GLOBAL NET – STOP THE ARMS TRADE koordinatörü, DFG-VK ve „Aktion Aufschrei – Stoppt den Waffenhandel!“ kampanyası sözüsü. Emekli öğretmen Grässlin aynı zamanda silahlanmayla ilgili çok sayıda kitabın da yazarı.

Close