13 Mayıs’da Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde yapılan seçimlerden sonra Sol Parti’nin almış olduğu düşük oy, kamuoyunda olduğu kadar parti içerisinde de değişik tartışmalara ve değerlendirmelere neden oldu. Sol Parti içindeki gruplardan biri olan Anti Kapitalist Sol (AKL) tarafından yapılan değerlendirmeyi, yenilgiden nasıl sonuçların çıkarıldığı açısından özetleyerek yayınlıyoruz.
13 Mayıs’da Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde yapılan seçimlerden sonra Sol Parti’nin almış olduğu düşük oy, kamuoyunda olduğu kadar parti içerisinde de değişik tartışmalara ve değerlendirmelere neden oldu. Sol Parti içindeki gruplardan biri olan Anti Kapitalist Sol (AKL) tarafından yapılan değerlendirmeyi, yenilgiden nasıl sonuçların çıkarıldığı açısından özetleyerek yayınlıyoruz.
Sol Parti (Die Linke), Schleswig Holstein’den sonra Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nde de parlamento dışında kaldı. Seçim sonucu parti açısından ürkütücü olduğu kadar kendine gelmeyi sağlayıcı bir işlev gördü. Sempatik ve güven veren adaylarımızı meclise sokmak için canla başla çalışan seçim kampanyası yardımcıları doğal olarak büyük bir hayal kırıklığı yaşadı.
İçinde bulunduğumuz durumu açıklayabilmek için şunu ortaya koymak zorundayız: Die Linke’nin başarısızlığı seçim kampanyasındaki eksiklikler, radikal parti programı veya seçim propagandasında ele alınan ana konuların seçimindeki yanlışlıklar değildir. Die Linke seçim döneminde toplumsal konuları temel alarak çok sayıdaki insanın yakıcı sorunlarına el attı. Son haftalarda Korsanlar Partisi ve FDP’yi öne çıkaran burjuva medya tekellerinden bu seçimlerde de herhangi bir destek alma beklentimiz yoktu. Tam tersine onlar Die Linke’yi parlamentodan çıkarmak için çalıştılar. Geçen seçimlerde sürdürdükleri Die Linke’ye açıkça küfretme çizgisi başarılı olmadığından bu sefer adaylarımız ve hedeflerimiz konusunda sessiz kalmayı tercih ettiler. Bu durum, tüm partilerin katıldığı bir televizyon programını gazetelere yansıtırken Die Linke’nin baş adayını resimlerden rötuş etmeye kadar vardı…
Parti merkezinde varolan gereksiz yönetici tartışmalarını seçim yenilgisinin sorumlusu olarak göstermek de yanlış olur. Yönetici tartışmaları partinin içinde bulunduğu krizin sonucu olarak ortaya çıkmıştır, krizin nedeni değildir.
(…)
Sol Parti’nin Schleswig Holstein ve Kuzey Ren Vestfalya’daki seçim başarısızlığının nedenleri derindir. Esas olarak parti inşasının ihmal edilmesi, parlamento dışı hareketin güçlendirilmesindeki zayıflıklar ve Batı eyaletlerinde toplumla kaynaşma konusundaki eksiklikler başarısızlığın nedenleridir. Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nde 2010 yılında bize oy veren yarım milyon seçmeni toplumsal değişim için harekete geçiremedik. Kısacası seçilmek yetmiyor, en iyi yasa inisiyatifleri, parlamento dışında toplumsal hareket ve parlamento içinde de yeterli gücün yoksa hiçbir işe yaramıyor ve hayata geçirilemiyor. Parti, parlamentarizme, seçim kampanyalarına, yerel meclislerdeki çalışmaya konsantre olarak tabanı ve toplumsal hareketleri ihmal etti. Partinin aktif üyeleri, arkalarından gelenler aktifleştirilmeden yerel meclislerde tüketildiler. Yerel meclislerdeki çalışma, insanlarla, toplumla kaynaşma mevzisi olarak kullanılamadı. Daha çok parti mekanizmaların parçalanması, zayıflaması ve milletvekillerinin parti açısından kaybı ortaya çıktı. Parti üyelerinin çoğunluğunu faaliyetlerin içine çekerek onlara -oldukça zaman alan- kurul toplantıları dışında angaje olma olanağı sunmakta başarısız olduk. Seçim kampanyası da çok az kişinin omuzlarına yüklendi.
NRW ve Schleswig Holstein seçimlerine katılım oranının oldukça düşük olması, Sol Parti oylarının seçimlere katılmayanlara veya toplumsal programı olmayan sözde isyankar Korsanlar’a kayması, hem egemen politikalara hem de sadece parlamento aracılığıyla ifade edilen toplumsal değişim projelerine yönelik hayallerin kaybolduğunu gösteriyor.
Almanya’da kapitalist krizin sonucu olarak diğer AB ülkelerinde olduğu gibi kitlesel bir hareket ortaya çıkmadı ama krize bağlı olarak ve hükümet aracılığıyla emekçilerin sırtından bankalara milyarlar hediye edilmesi sıkıntıları arttırdı. Occupy hareketi oldukça geniş kesimlerin içindeki bu sıkıntının sadece kibar bir görüntüsü oldu. Bu sıkıntı ve öfkenin küçük Occupy eylemleri ve arada sırada Avrupa Sosyal Fonu’na gönderilen kitlesel emailler dışında açığa çıkmaması da geniş tabakalar arasında varolan parti, örgüt ve parlamentarizme yönelik hayallerin kalmadığını gösteriyor. Ancak bu hayal kırıklığı daha da ileri giderek insanların kendi güçlerine güvenlerini de azaltıyor. Sol bir partinin görevi, nerede toplumsal olmayan politikalara karşı direniş varsa orada olmak, insanları destekleyerek, cesaretlendirerek, öz güvenlerini arttırarak mücadeleyi güçlendirmektir. Ama Die Linke, insanlara: ‚Bizi seçin, biz yaparız!‘ mesajını ve duygusunu verdi. Meclislerdeki fraksiyonlarımız geniş bir kitle hareketi olmaksızın bir şey başaramayacakları için çok sayıda seçmen hayal kırıklığı yaşadı. Atom atıkları nakli, Nazi yürüyüşleri, özelleştirmeler, kiraların yükselmesi, emeklilik yaşı ve yasal asgari ücretle ilgili mücadelelerde tek tek Sol Parti aktivistleri yer alsa, partinin veya milletvekillerinin basın açıklaması eksik olmasa da sistematik olarak harekete geçirme, kampanya sürdürme, var olan toplumsal hareketlerin desteklenmesi, taleplerin yaygınlaştırılması ve hayata geçirilmesi konusunda eksik kalındı. Kuzey Ren Vestfalya seçimlerinde eyalet programının temelini 10 Euro’luk yasal asgari ücret, Hartz IV’le verilen paranın 500 Euro’ya çıkarılması ve haftalık çalışma süresinin ücret denkleştirilmesiyle 30 saate indirilmesi oluşturmaktaydı. Neden 10-500-30 talepleriyle sokağa çıkılmadı, imza toplanmadı ve komiteler kurulmadı? Eğer kendimiz toplumsal değişim çabamızı ciddiye alarak inandığımız talepler doğrultusunda aktif mücadele etmezsek seçmenleri nasıl inandırabiliriz? En radikal programın bile bunu hayata geçirecek insanlara ihtiyacı vardır. NRW’de Sol Parti, 90 bin seçmenini SPD’ye, 80 bin seçmenini de Korsanlar’a kaptırdı. Die Linke tarafından tolere edilen bir hükümet partinin kendi profilini halka göstermesinde yetersiz oldu. Bütçeye onay verilmeyerek yeni seçimlere gidilmesine yol açmak da bu eksikliği yeterince gideremedi. SPD ve Yeşiller, kendilerini CDU/CSU/FDP’ye muhalif olarak lanse edince Die Linke savunmaya geçti. Sol Parti’nin’nin özellikle SPD ve Yeşiller’in eksikliklerini hedef alması karşısında bazı Sol Parti seçmenleri yeniden Sol Parti’yi seçmeleri halinde kazançlarının ne olacağı konusunda kafa karışıklığı yaşadılar. Sol Parti’nin esas karşıtları tekel ve bankaların partileri CDU ve FDP olmasına rağmen seçimlerde SPD ve Korsanlar’a yüklenmek zorunda kaldı. Sol Parti, Schleswig Holstein seçimlerinde yenilgi alıp Thüringen’de belediye başkanlığını ve çok sayıda meclis üyeliğini ele geçirince Doğu Almanyalı bazı politikacılar, burjuva medyanın da desteğiyle tüm Almanya ile ilgili Sol Parti projesinin çöktüğünü açıklayarak, Doğu Almanya’da bölgesel bir parti olarak kalmak ve çalışmanın ağırlığını küçük belediyelere yöneltmek gerektiğini ileri sürdüler. İki Almanya’nın birleşmesinin üzerinden 20 yıl geçmesine karşın Sol Parti için de Doğu ve Batı’da koşullar hala birbirinden farklı. Buradan çıkarak partiyi Doğu Almanya’daki bir halk partisi ve Batı Almanya’daki küçük bir grup olarak hayali bir sınırla bölmek çok tehlikeli olur. Kim ki tüm Almanya’yı kapsayan, sistemi değiştirmeye çalışan parti hayalinden vazgeçer, Doğu’da yeni bir sosyal demokrat partinin kurulmasından yana tavır alır. Sol Parti’nin gücü değişik gelenek ve deneylere sahip solcuların bir araya gelmesiyle oluşan bir parti olmasından kaynaklanmaktadır. Doğu Almanya’daki örgütlerimiz topluma, belediyelere, eyalet meclislerine, dernek ve kuruluşlara yerleşmiş bir parti örgütünün seçmenlere ne denli güven verdiğini ve dengeli seçim sonuçlarına yol açtığını gösteriyor. Sol bir partinin doğal görevi insanların yaşadıkları yerdeki günlük sorunlarına sahip çıkmak, sorunların çözümü için çaba harcamak ve insanları dinlemektir. Belediye meclislerindeki temsilcilerimiz bu konuda yardımcı olabilir ancak bu mevzilerdeki çalışma yerelden bütüne geçilmesini engelleyerek belediyelerin kapitalist toplumla bağı içerisinde ‚koşullar‘, ‚zorunluluklar‘ arasında kaybolarak mücadeleden yana bir parti olma ve kalma konusunda zafiyetlere yol açar.
Şimdilerde medya tarafından kışkırtılan kimin parti başkanı olacağı, yönetim kademelerinde kimlerin yer alacağı tartışmalarına yoğunlaşmak da oldukça yanlış olur. Schleswig Holstein ve NRW seçim yenilgilerinden çıkarılması gereken ders partinin sağlam temeller üzerinde inşa edilmesi olmalıdır. Bu da konjonktürel ve her an değişebilecek parlamenter mevziler elde etmekle değil, sürekli canlı, kampanya faaliyetleri sürdürebilecek parti örgütleri oluşturmak, sendika ve işletmelere yerleşmek, aktivistlerimizi parlamento dışı muhalefetin bileşenleri haline getirmekle olur.
Sol Parti’nin iki eyaletteki başarısızlığı Avrupa’daki genel yönelimle çelişiyor. Fransa ve Yunanistan’da sosyal demokratların solundaki partiler oy oranlarını önemli ölçüde arttırdı. Aslında kapitalizmin krizi olan ekonomik kriz ve Euro krizinin sonuçları henüz Almanya’yı tam anlamıyla etkilemedi ama krizin sonuçları Almanya’da yaşayan milyonları kıskacına aldığında ve toplumsal bölünme arttığında toplumsal koşullar Sol Parti’ye yeni şanslar sunacaktır. Bu şansları iyi değerlendirebilmek o zamana kadar hem insanların günlük sorunlarıyla ilgilenip pratik çözümler üreten hem de gelecekle ilgili antikapitalist bir vizyonu gözler önüne seren toplumsal mücadele partisi olduğumuz konusunda güven vermektir. Bunu yapabiliriz!