YÜCEL ÖZDEMİR
Bundan tam bir yıl önce, Potsdam’da aralarında aşırı sağcı, ırkçı AfD üyelerinin de bulunduğu bir grup Neonazi, Alman vatandaşı olup olmadıklarından bağımsız, ülkede yaşayan milyonlarca göçmenin sınır dışı edilmesine dair “Remigration” planı hazırladıkları ortaya çıkmıştı. Buna karşı İkinci Dünya Savaşından sona ülke tarihindeki en büyük antifaşist gösteriler ve yürüyüşler düzenlenmişti. Alman sermayesinin önemli bir bölümü, tekeller, onların temsilcisi çeşitli örgütler de bu gösterilerde boy göstermiş, aşırı sağa karşı “Brandmauer” (Geçilmez duvar) çağrısı yapmıştı.
Aradan geçen bir yıl içinde olup bitenlere baktığımızda sokakta “Bütün Almanya AfD’den nefret ediyor” şeklinde formüle edilen ve geniş kitlelere attırılan sloganın ciddi bir etki yaratmadığı anlaşılıyor. AfD’nin oy oranında düşüş yerine yükseliş söz konusu. Son anketlere göre 23 Şubat’taki seçimlerde yüzde 20-22 arasında oy alabileceği tahmin ediliyor. Ya da belli merkezler bunu görmek istedikleri için sürekli bu yönde propaganda yapıyor. Keza, gösterilerin ardından Doğu Almanya’daki üç eyalette yapılan seçimlerde de AfD beklenenden yüksek oy aldı. Thüringen’de “Brandmauer” stratejisi çerçevesinde AfD sandıktan birinci çıktığı halde koalisyon ortağı yapılmadı.
AfD’nin daha fazla güçlenmemesi için sokakta ve medyada yapılan yasaklama çağrıları da bu bir yıl içerisinde yasal süreç bakımından karşılık bulmadı.
SERMAYE PARTİSİ OLDUĞU DAHA BELİRGİNLEŞTİ
Aradan geçen bir yıl içinde “Almanya için Alternatif” (AfD) partisinin asıl olarak sermaye için bir alternatif parti olduğu daha fazla belirginleşti. Dünyanın en zengin insanı Elon Musk ile girilen yakın ilişki de bunun bir yansıması.
Sürekli “muhafazakar liberal” kimliğe yapılan vurguyla bağlı olarak, ekonomiye yaklaşım itibariyle AfD asıl olarak, Alman olsun olmasın, Almanya’da faaliyet sürdüren bütün sermaye gruplarına, daha fazla sömürü ve daha fazla vergi muafiyeti istiyor. Daha önce hazırlanan ve 11 Ocacak’ta Riesa’daki kongrede kabul edilen seçim programın daha sekizinci sayfasında partinin “sosyal piyasa ekonomisi” savunduğu ilan ediyor. Programın dokuzuncu sayfasında “Kurumlar vergisi uluslararası standartlara göre çok yüksek” denilerek bunun düşürüleceği vaat ediyor. Bir neoliberal tez olan “Devletin piyasaya müdahalesini en aza indirme” 10. sayfada yer alıyor. Keza sermayenin ucuz enerji ihtiyacı için nükleer santrallerin yeniden açılmasını, CO2 vergisinin kaldırılması gibi taleplerine öncelik veriyor. Asgari ücretin artırılması programda yok. Sadece çalışanlardan alınacak düşük vergilerle insanca yaşamaları öneriliyor. Emeklilikteki yoksulluğa karşı ise Avusturya modeli öneriliyor.
AfD, mücadeleyle kazanılan işsizlik parasına ise savaş açıyor. Kendi isteğiyle işten ayrılanların İşsizlik Sigortası’dan yardım almaları söz konusu değil. İşveren tarafından işten atılanlar ise “Prensip olarak, işsizlik yardımına hak kazanma ancak üç tam yıl çalıştıktan sonra mümkün olmalı. İşsizlik desteği başlangıçta altı ay ile sınırlı. Her iki ay için bir yıl daha prim ödendiğinde, hak kazanma süresi bir ay artar. Ek olarak 50 yaşın üzerindeki çalışanlar, işveren tarafından işten atıldıklarında işsizlik ödeneği almaya hak kazanmalıdır” deniliyor. (Sayfa 22)
Sermayeye yapılan bir diğer kıyak da emlak ve miras vergisini kaldırmak. Bu vergilerin kaldırılması durumunda zenginler daha fazla zengin, yoksullar daha fazla yoksul olacak. Almanya’nın Euro’dan ayrılması da programda yer alıyor. Bunu da Alman sermayesinin çıkarlarına bağlı olarak istiyor. Savaş örgütü NATO’dan ayrılma ifade edilmezken, NATO içinde Almanya’nın çıkarlarına öncelik verilmesi isteniyor.
Bu program doğal olarak Elon Musk gibiler için cazip geliyor. Diğer partiler zayıfladığı için onların yerine bir seçenek olarak AfD, öncesine göre çok daha sermayenin güvenini kazanmış görünüyor.
Bu nedenledir ki; Alman sermayesi içerisinde AfD’ye yönelik genel yaklaşımın bir yıl öncesine göre kısmen bir değişimin olduğunu söylemek mümkün. Bu değişimin temsilciliğini ise Die Welt, Bild, Welt am Sonntag, Welt TV gibi medya organlarını çatısı altında toplayan Axel Springer yayınevi yapıyor. İlk önce AfD’ye açıktan destek verdiğini kendisine ait sosyal medya kanalı X üzerinden ilan eden Musk’a, “kendisini ifade etmesi adına” bir yazı yazdırıldı. Bu yazıda Musk, neden AfD’nin neden Almanya için “son umut” olduğunu anlatıyor. Doğrudan bir partiye yapılan bu desteğin yayınlanması, yazı kurulunda tartışmalara yol açsa da sonucu değiştirmedi. Çünkü son sözü uzun süredir Musk ile yakın ilişki içinde olduğu Der Spiegel tarafından ayrıntılarıyla yazılan Mathias Döpfner söyledi.
Tagesspiegel gazetesinde yer alan haberlere göre ise, Musk ve AfD’nin başbakan adayı Alice Weidel, ocak sonunda bu sefer Berlin’de Axel Springer tekeli tarafından düzenlenecek “Ekonomi Zirvesi”nde buluşacaklar. Böylece, tekel bir kez daha ikiliye aşırı sağcı, milliyetçi, ırkçı ve neoliberal görüşlerin yayılmasına imkan sağlanacak. Musk, 9 Ocak günü de X üzerinden Weidel ile bir görüşme yapmış ve bunu canlı olarak yayınlamıştı.
NEDENLERLE YÜZLEŞİLMEDİKÇE YÜKSELİŞ DEVAM EDECEK
Gelişmeler önümüzdeki süreçte daha fazla tekelin, şirketin, tıpkı Avusturya’da olduğu gibi aşırı sağcı partiyi bir tehlike değil, alternatif görme kervanına katılacağını gösteriyor. Pek çok konuda aşırı sağcı partilerin söylemlerini kullanan sermaye kesimlerinin bir bölümü artık ekonomik çıkarları için AfD’nin yanında görünmeyi sakıncalı görmüyor. Bunda ABD’de Trump’ın yeniden seçimleri kazanması, milyarder Musk’un ülkelerin siyasi dengelerini etkileyebilecek platformlara sahip olmasının da bir rolü var.
Ortada, aşırı sağcıların, ırkçıların söylemlerini normal gösterme konusunda sermayenin bir kesiminin yeşil ışık yakması söz konusu. Bu nedenle olup bitenleri bir kez daha gözden geçirip, ona göre geniş kesimleri etkileyen bir söylem ve eyleme ihtiyaç var. Bu ihtiyaç, AfD ile yüzeysel değil, programatik, ideolojik, siyasi bir mücadeleyi gerektiriyor. Bu ırkçı partiye oy veren milyonlarca işçi, emekçi ve genç, ancak AfD’nin sermaye için yeni bir alternatife dönüştüğü gerçeği anlatılabildiği takdirde kazanılabilir. Unutulmaması gerekiyorki büyün sorunların kaynağı göç ve göçmenler değil, kapitalizm ve onu ayakta tutun sermaye ve onun partileridir. Artan gelecek korkusu, ekonomik sorunlar, güvensizlik, göçmen ve mülteci düşmanlığı bir çok gerçeğin üzerini örttüğü gibi bu partinin gerçek güzünü de gizliyor. AfD’nin maskesini düşürmek için bugün, dünden daha çok fazla çabaya ihtiyaç var.