Written by 21:24 HABERLER

Sol Parti’deki NATO tartışma: İşin özü ne?

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısının ardından NATO’nun “kurtarıcı” ve “gerekli” olduğu yönündeki tartışmalara Sol Parti’den bazı politikacılar da katıldı. Partinin çizgisini değiştirmeye yönelik bu açıklamaların haziran ayında yapılacak kongrede de gündeme gelmesi bekleniyor. Berlin örgütündeki tartışmalar gelişmelerin hangi yönde olduğu ve içeriden bir direncin olup olmadığı konusunda fikir vermesi açısından Ellen Brombacher’in yazısını yayınlıyoruz. Ara başlıklar redaksiyonumuz tarafından konuldu.

Ellen Brombacher*/Neues Deutschland

2 Nisan 2022’de Berlin’de Sol Parti’nin eyalet konferansı yapıldı. Eyalet teşkilatından çeşitli konuşmalara bakıldığında sonuç şuydu: Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yasadışı savaşının bu durumunda hala eski inançlarına bağlı kalan herkes, değişen uluslararası durumu anlamadı. Bu anlamda, Treptow-Köpenick delegesi Philipp Wohlfeil, solun dış ve barış politikasının „temel programatik ve ahlaki yenilenmesi“ çağrısında bulundu. O ve diğerleri bu taleple birçok önde gelen parti yöneticisine atıfta bulunabilirler.

Gregor Gysi’nin Finlandiya ve İsveç’in olası bir NATO üyeliğine ilişkin sempatik açıklamaları da öyle. NATO’nun dağılması çağrısının hâlâ geçerli olup olmayacağını soran (istifa eden) eşbaşkan Susanne Hennig-Wellsow da öyle. NATO’nun gerekli olduğunu açıkça ilan eden Matthias Höhn’e de öyle. Wulf Gallert veya Caren Lay ve tabii ki Klaus Lederer de. Eyalet konferansında Komünist Platform, Berlin eyalet yöneticisinin acil önergesine bir değişiklik sunmuştu: “Ukrayna’ya karşı savaşı sonlandırın – Berlin yardım ediyor!”. İstediğimiz değişiklikle ilgili olarak Klaus Lederer heyecanla haykırdı: “Bunu reddedin, yoksa barış güvercinlerini toplayabilirsiniz”.

SUNULAN TEKLİFTEKİ TEK CÜMLE

Değişiklik ne hakkındaydı? Eyalet teşkilatı yürütme komitesinin Batı’ya atıfta bulunan iki sayfalık teklifindeki tek cümle, “NATO ülkeleri Rus askeri aygıtından birçok kez daha üstündür” cümlesi şu şekilde tamamlanmalıdır: “NATO’nun doğuya sorumsuz genişlemesi, ortaya çıkan korkunç duruma önemli katkı sunmuştur. NATO, Rusya’nın güvenlik çıkarlarını büyük ölçüde gözardı etmemiş olsaydı, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yasadışı savaşını hayal etmek zor olurdu.”

Yani Klaus Lederer’in açıklamalarına göre kim bu iki cümleyi kabul ettiyse – yaklaşık 30 delege vardı – barış güvercinini öldürmüş oldu. Nasıl böyle bir iddiada bulunur? NATO’nun doğuya genişlemesi bir serap mı? Rusya’nın güvenlik çıkarları Batı tarafından -muhtemelen her zaman- gerçekten dikkate alındı ve sadece Komünist Platform mu bunu fark etmedi? Kiev, Minsk anlaşmalarını uygulamak için herhangi bir çaba sarf etti mi? Elbette hiç kimse ciddi olarak tüm bunları iddia edemez.

Peki, değişiklik talebimize – en hafif tabirle – bu isteksizlik neden? Önde gelen bir yoldaş, daha parti kongresi başlamadan önce, yukarıda bahsedilen değişiklik üzerinde uzlaşmaya istekli olup olmadığımızı neden bana sordu? Burada uzlaşmaya hazır değildik. Ancak il yöneticisinin talebinin nedenlerini sordum ve il yöneticisinin Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşına ilişkin önergesinde yer alan ifadelerin bizim önergemizle görelileştirildiği cevabını aldım. Aynı şeyin belirleyici nedenlerini sıralarsanız, bu savaşın görelileştirilmesi mi olur? Fark edildiğinde de bir görelilik midir – müphemlik kasıtlıdır! – Mevcut savaş 1945’ten sonra Avrupa’daki ilk savaş olmadığını söylemek, bu gerçeği ortaya koymak görelileştirmek midir? 1999’da Yugoslavya’ya karşı uluslararası hukuka karşı NATO savaşı neydi?

KIZIL YILDIZ’IN AÇTIĞI PANKART ŞAŞIRTICI DEĞİL

Sırp futbol kulübü Belgrad Kızıl Yıldız taraftarlarının 17 Mart 2022’deki bir maçta ABD ve NATO önderliğindeki savaşları ve darbeleri listeleyen (yeni deyimle sistem değişikliği hedefli darbe ve savaşları) pankartlar göstermesi şaşırtıcı değil: Kore 1950, Guatemala 1954, Endonezya 1958, Küba 1961, Vietnam 1961, Kongo 1964, Laos 1964, Brezilya 1964, Dominik Cumhuriyeti 1965, Yunanistan 1967, Arjantin 1976, Nikaragua 1981, Grenada 1984, Filipinler 1989, Panama 1989, Irak 1991, Sırbistan Cumhuriyeti 1995, Sudan 1998, Yugoslavya 1999 , Afganistan 2001, Yemen 2002, Irak 2003, Somali 2006, Libya 2011, Suriye 2011.

Burada ve başka yerlerde, ABD’nin oyunda parmağı var, çoğu zaman da NATO veya bu saldırgan ittifakın bireysel üyeleri aracılığıyla. Bunu gözönünde bulundurarak, en azından Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü ve uluslararası hukuku çiğneyen haksız savaşının, Batı’nın, özellikle de ABD emperyalizminin dünya çapında işlediği acımasız suçları göreceleştirmek için kullanılıp kullanılmadığını sormak uygun olmaz mı?

LENİN UYARMIŞTI

Ancak bu, yalnızca 24 Şubat 2022 milat olarak ilan edilir ve buna yol açan tüm gelişmeler dikkate alınmaz, hatta inkar edilirse işe yarar. Aynı zamanda tarihi bu şekilde çarpıtmak istemeyen herkes, Putin’in tarihe ilişkin açıklamalarını görmezden gelmekle suçlanarak kınanmalıdır. Halbuki Lenin’in uyarıda bulunduğu bu ifadelerin içerdiği Büyük Rus milliyetçiliği elbette kabul edilemez. Fakat bu, NATO’nun Rusya ve Belarus çevresindeki güvenlik kordonunu açıklamaz. Tam da tersini yapar.

Arada bir, savaşın ana nedenleri hakkında sessiz kalmayı reddedenler, Ukrayna halkının acılarından etkilenmemekle suçlanıyor. Herhangi bir yanlış anlaşılmayı önlemek için: Ukrayna’daki masum insanlar için, örneğin Yemen’dekiler veya Libya’daki işkence ve tecavüz kamplarından kaçmak istedikleri için şu anda Akdeniz’de boğulanlar kadar, sonsuz ölçüde üzülüyorum. .

Berlin Eyalet Parti Kongresi’ne geri dönelim. NATO ile ilgili değişikliğimizi neredeyse küfür gibi gören yoldaşlar ile bu değişikliği destekleyenler arasındaki fark, onların savaşı uluslararası hukuka aykırı görmeleri, bizim görmememiz; onların hırpalanmış Ukrayna halkına empati duymaları, bizim duymamamız; onların mültecilerle dayanışma hissetmeleri, bizim hissetmememiz değil. Aradaki fark şudur: Bazıları kesinlikle bu savaşın ana nedenleri hakkında konuşmak istemiyor, aralarında kendimizi de gördüğümüz bazıları ise savaşın nedenleri üzerine konuşmak istiyor. Bu kadar basit.

GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN SONUÇLAR OLACAK

Soru şu: Partimiz nedensellik konusunda hangi nedenle sessiz kalmalı? Sonunda, bu da çok basit. Söz konusu aşağıdaki ifade, ya doğrudan ya da dolaylı olarak yaklaşan federal parti konferansında kilit bir önerge aracılığıyla parti bildirgesinden çıkarılacak: “NATO’nun dağılmasını ve onun yerine silahsızlanmayı en üst düzeyde tutan Rusya’nın katılımıyla bir toplu güvenlik sisteminin getirilmesini talep ediyoruz. Almanya’nın NATO’da kalmasına ilişkin bir karardan bağımsız olarak, Die Linke (Sol Parti), herhangi bir siyasi koşulda, Almanya’nın askeri ittifakın askeri yapılarından ve Alman Ordusunun NATO’nun üst komutanlığından çekilmesini savunacaktır. Alman Ordusunu tüm savaş görevlerinin derhal sona ermesini talep ediyoruz.”

Hiçbir programın sonsuza kadar sürmesi için yazılmadığını biliyoruz. Ancak, sadece 24 Şubat’tan beri değil, çoktan beri mevcut, derinden trajik durum, partimizde bazılarının bir amaç için çabaladığı programatik değişiklikleri mümkün kılmak için araçsallaştırılırsa, bunun partimiz ve bunun ötesinde ülkedeki sol için geri dönüşü olmayan sonuçları olacağını da biliyoruz. 1996 Magdeburg Parti Kongresi’nden bu yana, PDS’nin ve ardından Sol Parti’nin barış politikası ilkeleri düzenli olarak tartışmaya açıldı. Şimdiye kadar boşuna. Bu ilkeler için partide her zaman çoğunluk vardı. 2000 yılındaki Münster konferansını hatırlayın.

Berlin Eyalet Parti Kongresi’ne geri dönelim. Elke Breitenbach orada, uzlaşmaların ancak aynı ilkelere sahipseniz bulunabileceğini söyledi. Ancak insanların „tüm sorularda“ aynı ilkelerin arkasında durup durmadıklarını bilmiyor. Cevap: Komünist Platform, kesinlikle Erfurt parti programına dayanmaktadır. Tekrarlıyoruz: Barış politikası ilkeleri, sadece 24 Şubat 2022’den beri değil, çoktan beri başkaları tarafından sorgulandı. Bu derin duygusal durumda, parti yönetimine, solun bu ilkelerini bertaraf etmek için yaklaşan parti kongresini kullanma girişimlerini durdurması tavsiye edilir.

Yeşiller bu ilkeleri 1998’de terk etti. Joschka Fischer, o zamanki Yugoslavya’daki gelişmeler ışığında Yeşiller’e “Bir daha asla Auschwitz” sloganıyla Almanya’nın savaşlara katılmasının önünü açmaları çağrısında bulundu. Kısa bir süre sonra kırmızı-yeşil koalisyona katılmasına izin verilen Yeşiller bu nedenle parçalanmadı. O zamanlar zaten bir burjuva partisiydiler. Sol Parti, bugün karşılaştırılabilir bir yol izlese, hayatta kalması zor olur. Bunun yerine partimiz, aşırı yeniden silahlanmaya ve bunun sonucunda ortaya çıkacak olan toplumsal altüst oluşlara karşı mücadeleye odaklanmalıdır. Ve korkunç Rus fobisine karşı durmalıyız. Özellikle biz Almanlar bunu İkinci Dünya Savaşı’nda ölen 27 milyon Sovyet vatandaşının çocuklarına, torunlarına ve torunlarının torunlarına borçluyuz.

*Ellen Brombacher, Berlin-Mitte’deki Sol Parti taban örgütünün ve Komünist Platform’un ülke çapında sözcüsüdür.

Çeviren: Semra Çelik

Close