Ajanda 2010 nedeniyle 2009’dan beri yüzde 23-25 bandında oyu bulunan SPD, AP eski Başkanı Martin Schulz’un başkanlığa getirilmesiyle yükselişe geçti. Schulz’un yükselişinde, Ajanda 2010’un iyileşetirilmesi yönündeki vaatleri ve sosyal konulara temas etmesi rol oynuyor.
Almanya’da genel seçimlere altı ay kala, koalisyon ortağı SPD’nin oylarında önceki döneme göre önemli bir artışın olduğu ileri sürülüyor. Değişik kamuoyu yoklamalarında, kısa bir süre öncesine kadar SPD’nin oy oranı yüzde 23-25 iken, Avrupa Parlamentosu eski Başkanı Martin Schulz’un parti başkanı olarak belirlenmesinden sonra yüzde 31-32’ye kadar çıkmış durumda. Bu oranın ne kadar kalıcı olduğu bilinmemekle birlikte, kısa sürede yaşanan bu artış, halkın Merkel dışında yeni bir lidere daha sıcak baktığı anlamına geliyor. 2005’ten bu yana başbakanlık koltuğunda oturan Merkel’in hedefi aynı zamanda Helmut Kohl’ün rekorunu (16 yıl aralıksız başbakandı) kırmak.
Schulz’ın yükselişindeki faktörler arasında, partisinin daha önce karar altına aldığı Ajanda 2010 ve Hartz Yasaları’nı yumuşak bir şekilde eleştirmesi ve bazı iyileştirmelerde bulunacağını söylemesi öne çıkıyor.
SCHRÖDER’İN EKİBİNDEN
Bugün, Ajanda 2010 ile bir yıla düşürülen işsizlik parası alma süresini 48 aya kadar çıkarabileceğini vaat eden Schulz, aslında Ajanda 2010 hazırlanıp uygulamaya konulduğu dönemde de yine SPD’nin yönetim kurulu üyesiydi. O vakit daha çok Avrupa politikalarıyla ilgilenen Schulz, Gerhard Schröder’in başında olduğu SPD-Yeşiller hükümeti tarafından karar altına alınan Ajanda 2010’a en küçük bir eleştiri yöneltmemişti. Bilakis destek vermişti. Bu nedenle kendisini Ajanda 2010’u uygulayan Schröder’den ayırması inandırıcı değil. Tersine, O da sosyal hakları kısıtlayan ekibin içinde yer alıyordu.
SPD’nin dip noktadan kurtulup yeniden yükselişe geçmesinin tek yolunun sosyal sorunlar konusunda, daha önce partiye oy veren seçmenleri ikna etmekten geçtiğinin farkında olan Schulz, bu nedenle uzunca bir süredir unutulan sosyal konulara yeniden temas etmeye başladı.
Bunun partiye oy kazandırdığını fark ettikçe işlemeye de devam edecek görünüyor.
Son anketlere bakılırsa, SPD’nin 24 Eylül’de yapılacak genel seçimlerde CDU/CSU’dan daha fazla oy alarak birinci parti olma ihtimalinin hiç de az olmadığı görülüyor.
NE VAAT EDİYOR, NE YAPACAK?
Şimdiden başbakan olması durumunda ilk yapacaklarını açıklamaya başlayan Schulz, Avrupa Birliği’nin güçlendirilmesinin kendisi için önemli olduğunu, bu nedenle gelecekte AB’nin güçlenmesi yönünde adımlar atacağını ifade ediyor.
Schulz’un gözüne kestirdiği bir diğer önemli kesim ise kadınlar. Kadın başbakan olarak Merkel’in kadınlardan daha fazla oy almasının önüne geçmek için önümüzdeki süreçte kabinedeki SPD’li bakanlarının yarısının kadın olacağını ifade ediyor. SPD eski başkanı Sigmar Gabriel’in kabinesinde yer almaya devam edeceğini de şimdiden ilan etti. Ayrıca yarım günlük işlerde çalışan kadınlara tam gün çalışma imkanı sağlanması da vaatler arasında.
Yaşlılara bakım yapanların meslek eğitimine önem vereceklerini belirten Schulz, zenginlerden daha fazla vergi alınmasına ise yanaşmıyor. Sadece menajerlerin maaşlarına bir üst sınır getirilmesi için bir yasa çıkaracağından söz ediyor. Ve bunun için yasal düzenlemeyi başbakanlığının ilk 100 gününde yapmayı vaat ediyor.
Schulz’un bir diğer vaadi ise başbakan olması durumunda kreş parasını kaldırmak. Hedefinin ise kreşten üniversiteye kadar eğitimin parasız hale getirilerek fırsat eşitliğinin sağlanması olduğunu söylüyor.
NATO’nun daha önce aldığı karar çerçevesinde bütün üye ülkelerin GSYİMH’sının yüzde 2’sini savunmaya ayırması kararına pek sıcak bakmayan Schulz, ordunun donanımı için daha fazla bütçe ayrılmasına ise destek veriyor. Yani silahlanma ve savaş politikası Schulz’un da vazgeçemeyeceği bir konu.
Açıklamalar ve vaatler SPD’nin önümüzdeki dönemde, başta Ajanda 2010 olmak üzere, geçmişte emekçilerin kısıtlanan sosyal haklarında ciddi şekilde düzeltmeye gitmeyeceğini gösteriyor. Bu nedenle, seçimlerden önce sözü edilen kimi küçük düzenlemelerin ne kadar yerine getirileceği de belirsiz. Bu nedenle SPD’nin yeniden “sosyal”leşmesi çok da inandırıcı değil. .
Parti başkanının değişmesiyle yeni bir ivme kazanan SPD’nin bu yükselişinin kalıcı olması da zor görünüyor. Dahası, verilen vaatleri yerine getirmediği gibi yeni saldırı politikasının altına imza attığı takdirde, sonunun Hollanda İşçi Partisi’ne benzeyecek olması.
Dört yıl önce 38 milletvekili kazanan İşçi Partisi, 15 Mart’ta yapılan seçimlerde 29 milletvekili kaybederek sadece 9 milletvekili kazandı.
“Yani aşağı tükürse sakal yukarı tükürsen bıyık” misali sıkışık bir pozisyonda olan SPD’nin bulunduğu yerden çıkabilmesi Schulz’un mevcut yönelişi ile de pek mümkün görünmüyor. Bu nedenle koşulların, sosyal haklar konusunda daha tutarlı politikalar izleyen partiler için daha elverişli olduğu söylenebilir. (YH)