Written by 23:00 POLITIKA

Tek taraflı bir söylem var

Almanya (Die Linke) Avrupa Parlamentosu Milletvekili Özlem Alev Demirel, yaklaşan AP seçimleri dolayısıyla gazetemizin sorularını yanıtladı. İlk olarak 2019’da AP’ye seçilen Demirel, 9 Haziran’da yapılacak seçimlerde bu sefer de Die Linke’nin listesinden 3. sıradan aday. Demirel’in yeniden seçilmesi partisinin alacağı oy oranına bağlı. Sol Parti beş yıl önce AP’ye 5 milletvekili göndermişti.

DİLAN BARAN

6-9 Haziran tarihlerinde seçmenler bir kez daha sandık başına gidecek. Bu seçimlerde özellikle hangi konular öne çıkıyor?

Pazar paylaşımı ve hammadde kaynakları üzerinde şiddetli bir güç mücadelesinin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Almanya ve Avrupa’da herkesin silahlanmadan, savaşa hazırlıktan bahsettiği bir süreçteyiz. Bu, halkı çok güvensiz kılan bir konu ve halka, aşırı derecede silahlanmanın bir güvenlik meselesi olacağı, “çıkarlarımızı savunmak” adına dünyanın dört bir yanına askeri kabiliyet iradesi gösterilmesi gerektiği söyleniyor.

Ben her zaman ve her yerde savaşların olduğu dünyanın bize daha fazla güvenlik getirmeyeceğini, silahlanma ve savaşa hazırlık isteğinin, savaşa müdahil olma durumunu arttıracağını vurguluyorum.

Avrupa Halk Partileri (CSU/CDU Parlamento Grubu) Başkanı Manfred Weber, bir keresinde barış isteyenlerin savaşa hazırlanmaları gerektiğini söylemişti. Ben de savaşa hazırlananların savaşa gireceği ve bizim barışa hazırlanmamız gerektiği söylüyorum.

Bir diğer öne çıkan konu elbette zenginlerle fakirler arasındaki uçurumun daha da derinleşmesi, orta sınıfların erozyona uğraması. Eğer diğer partilerin dediği gibi olursa, pazar, piyasalar ve hammadde kaynaklar için uluslararası çapta daha güçlü bir şekilde ortaya koyabilmek için artık rekabetçiliği ve şirketleri daha güçlü bir şekilde desteklemekle ilgili olmalıdır. Biz buna karşı diyoruz ki, sosyal güvenliğin, insanlar için kazanımların gerçekten hayata geçirilmesi ve zengin ile fakir arasında giderek derinleşen uçurumun azaltılması söz konusu olmalıdır.

Üçüncü önemli konu ise ırkçılık ve milliyetçiliğin yükselişidir. Elbette buna karşı bir güvenlik duvarına (Brandmauer) ihtiyacımız var, ancak AfD gibi sağcı ve sağ popülistler şu anda çok popülerse, bunun halk arasındaki güvensizlikle bir ilgisi var.

Bu nedenle, sağcı ve sağ popülistlerin güç toplamasının asıl nedenini ortadan kaldırmak için halkın çoğunluğunun çıkarı temelinde farklı bir politika izlememiz gerekiyor.

Aşırı sağcıların Avrupa Parlamentosu seçimlerinden güçlü çıkması durumunda bu asıl olarak ne anlama gelecek?

Her şeyden önce, ötekileştirmenin eskisine göre daha yaygın hale gelmesi anlamına gelecektir. Ölüm, acı ve sefalet daha da artacak. Ama aynı zamanda her şey daha antisosyal hale gelecek. Demek istediğim, sağ popülist ve faşist gruplar zaten çok güçlü ve her türlü sosyal düzenlemeyi her seferinde reddediyorlar. Avrupa Parlamentosu’nda müzakere edilmesine yardımcı olduğum bir asgari ücret yönergesi vardı. AB’de yasal asgari ücretlerin olduğu yerlerde, bunların ortalama medyan gelirin en az yüzde 60’ı olan resmi yoksulluk sınırının üzerinde olması gerektiği belirtiyordu. Ayrıca, yüzde 80’lik bir toplu sözleşme kapsamı oranına ihtiyacımız olduğu kapsıyordu. Bunlar sağcıların ve sağ popülistlerin her zaman reddettiği talepler. Bu bakımdan, eğer daha da şekilde parlamentoda temsil edilirlerse, emekçilere karşı antisosyal politikaların artacağını varsayabiliriz.

Militarizm de güçlenecek. Çünkü AfD demagoji yapmakta ve özellikle Almanya’nın doğusunda, jeopolitik nedenlerle Ukrayna’ya silah sevkiyatını reddettiği için barıştan yana olduğunu iddia etmektedir. Ancak militarizmin yaygınlaştığı, devasa silahlanmanın gerçekleştiği dönemde liberal demokrasinin güçlenmediği, bunun yerine otokratik sistemlerin, partilerin ve yapıların güç kazandığı açıktır.

Peki genel olarak AB’deki sol partilerin durumu nasıl?

Şunu söyleyebilirim ki, gerçek ve doğru sol partiler geçmişte her şeyi doğru yapmadılar. Aksi takdirde daha güçlü olurlardı. Sol partiler geçmişte bunu başaramadılar ama yine de Avrupa Parlamentosu’nda her zaman emekçilerin yanında, yoksulların yanında duran, onların taleplerini ve çıkarlarını savunan ses oldular. Ücret yönetmenliği ve tedarik zinciri yönetmenliği için mücadele ettiler. Avrupa Birliği’nin aşırı derecede militaristleşmesine karşı defalarca örnek oldular. Ancak bugün siyasette, toplumda ve medyada, Almanya’da uzun yıllardır deneyimlediğimden çok daha tek taraflı bir söylem var. Sağ kanat ve sağ popülistler şu anda bir tür kolektif oluşturmayı başarıyor. Milliyetçi düzeyde cevapları var gibi görünüyor, ancak bunlar çağımızın krizlerine ve savaşlarına gerçek cevaplar değil. Solun yapması gerekenin buna alternatif bir kolektifle karşı koymak olduğuna inanıyorum. Bu kolektif yoksulların ve emekçilerin kolektifi olmalı. Yani bugünün krizlerine yanıt veren bir sınıf perspektifine ihtiyaç var.

Son yıllarda yaşanan krizlerin faturasını ödemeye devam edenler her zaman orta sınıflar ve işçiler olmuştur. Bu nedenle sınıf sorunu etrafında, sınırlara hapsolmayan, uluslararası, gerçekten enternasyonalist bir kolektifi inşa etmemiz önemli.

Sol Parti (Die Linke) seçim kampanyasına bölünmüş bir parti olarak giriyor. Bunun seçim sonuçlarına etkide bulunacağını, zayıflatacağını düşünüyor musunuz?

Hayır. Zor bir dönemden geçiyoruz, ancak „BSW“yi (Bündnis Sahra Wagenknecht) neden eleştirdiğimi açıkça söylemek isterim. BSW, Avrupa Ortak Sığınma Sistemi’ndeki reformu eleştirmiyor. AB’nin sınırların yeniden silahlandırılmasını eleştirmiyor. Örneğin Frontex hakkında tek kelime etmiyor ve Frontex ile AB sınırlarının askerileşmeyi daha da ileriye götürüldü. Frontex’le savunma sanayii Avrupa’nın sınırlarında haybeden para kazanıyor, ancak bu da BSW tarafından korunuyor.

Bu yüzden BSW’yi bir alternatif olarak görmüyorum.

Aksine, „Alman sermayesinin bazı kesimleri ile emekçilerin çıkarları aynıdır ve bu nedenle üretim yeri Almanya için mücadele etmeliyiz“ demagojisini bile yapıyor. Ama her şeyden önce yapmamız gereken şey, sınıf sorunu çizgisinde toplumsal kazanımlar için mücadele etmektir. Sol Parti, savaş yetkilerinin genişletilmesini reddetti, yeniden silahlanmaya karşı çıkıyor. Federal Meclisi’te iltica hakkının fiilen kaldırılmasını öngören Avrupa Ortak Sığıma Sistemi (Geas) reformunu reddeden tek partidir.


Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği’nin karar mekanizmasında nasıl bir yere sahip?

Avrupa Parlamentosu, AB yasaları için yasal, resmi ve gerçek bir yasa koyucudur. Yani yönerge düzenlemeleri söz konusu olduğunda ve daha sonra AB Komisyon’un önerileri üzerine müzakerelerde Avrupa Konseyi ile birlikte karar verir, bunları değiştirebilir ve kendi önerilerini kabul ettirebilir. Bunlarla birlikte Avrupa Parlamentosu’nda, örneğin eyalet veya federal seçimlerden sonra oluşan parlamentolarla kıyasladığımızda henüz daha zayıf bir parlamento olduğunu söyleyebilirim. Yine de bu parlamentoda, özellikle savaş ve kriz dönemlerinde, örneğin bu savaşları reddettiklerini açıkça ifade eden, yoksulların ve işçilerin çıkarlarını temsil ve ifade eden seslerin olması önemlidir.

Close