Niki Uhlmann / Junge Welt
Daha kapsamlı gözetim, daha acımasız baskı ve kısıtlanmış özgürlükler: Almanya 2025 temel haklar raporu sunuldu.
Çarşamba günü sunulan 2025 temel haklar raporunda şaşırtıcı olmayan bir bulgu: “Sivil özgürlüklerin kullanımı, benzeri görülmemiş bir yoğunlukta agresif bir şekilde engelleniyor veya yasaklanıyor.” Düzenlenen basın toplantısında, daha önce kazanılan ve kaybedilen hakların belgelendiği belirtildi. Bu arada ilerleme, “giderek daha nadir” hale geliyor ve aksilikler “giderek daha sık” oluyor, yani “karanlık bir tablo.”
Göçmenlerin haklarıyla ilgili durum özellikle vahim. Mültecileri caydırmak için 2024’te nakit para yerine ödeme kartları tanıtıldı. Yerinden edilmiş kişilerin “Sosyopolitik tacizle caydırılmak istendiği” ve “İlgili finansal akışlara dair güvenilir bir kanıt olmadığı” yönündeki akademik itirazlar göz ardı edildi. “Elektronik baskı”, nihayetinde entegrasyonu ve katılımı daha da zorlaştırdı. Böylece eşit muamele ilkesi ihlal edildi. Geçtiğimiz ekim ayında uygulanan “Sığınma prosedürü tartışması sırasında sosyal yardımların tamamen iptali”, insan onurunu daha da zedeleyiciydi. Ayrıca, yeni sınır rejimi temel sığınma hakkını zedeliyor, Anayasa’nın 1, 3 ve 16. maddeleri ırkçı izolasyon adına ihlal ediliyor.
Özgürlüklerin kısıtlandığı yerlerde, yasakları uygulamak ve direnişi bastırmak için baskıcı otoritelere ihtiyaç duyuluyor. Rapor, tam da kanunun uygulanması gereken yerlerde temel hakların ihlal edildiğine dair örnekler sunuyor. Örneğin, “gizli gözetim ve elde edilen verilerin depolanması”nın “Bilgisel öz belirleme” hakkını ihlal ettiğine dikkat çekiliyor. Polis yasalarındaki birçok değişiklik bu nedenle anayasa mahkemeleri tarafından iptal edildi, 2024’te de dahil. Ancak, yasa koyucular her zaman bu yasal sınırlara uymuyor. Sonuç olarak, anayasanın 2. maddesinin ihlallerini zımnen kabul ediyorlar.
Bu duygu, geçen yıl 38 kurbanla her zamankinden daha fazla can alan devletin cellatı polis teşkilatına da ilham veriyor gibi görünüyor. “Genel yaklaşım, cezai soruşturmaları durdurmak” diye analiz ediliyor. Bu, medyada ve mahkemede “geniş kabul” gören ancak nihayetinde aşırı polis şiddetinin “kaçınılmaz” olduğu mesajını veren “polisin meşru müdafaa anlatısı” tarafından düzenli olarak haklı çıkarılıyor.
Devlet, protestoların ilk etapta engellenmesini tercih ederdi. Bu nedenle ifade ve toplanma özgürlüğü giderek kısıtlanıyor. Rapor bireysel göstericilerin suç işleyebileceği bahanesiyle 2024’te çok sayıda toplantının yasaklandığını veya yasa dışı olarak dağıtıldığını açıklıyor. Bu argüman özellikle Filistin’le dayanışma içinde yapılan protestolara karşı kullanılıyor. İsrail’le ilgili devlet aklı prensibi “Anayasaya yerleştirilmese de bir süper anayasa olma tehlikesi taşıyan, kendi kendini sürdüren bir ilkeye dönüştü.”
Sivil toplumun yasal temelleri aşınıyor. Raporu kaleme alanlar, devlet gücünün artık “İradesini uygulama yeteneğine olan güveni harekete geçirmek için” yasaya ihtiyaç duymayabileceğini ileri sürüyor. Bugün bunun için başka araçlar da var: Kapsamlı gözetim, ölümcül polis gücü ve sansür…
Çeviren: Semra Çelik