Written by 17:03 HABERLER

Terörü fırsata çeviriyorlar

19 Aralık’ta Berlin’de Noel pazarına yapılan TIR’lı saldırıda 12 kişinin hayatını kaybetmesi ve yine Berlin’de bir grup sığınmacının evsiz bir Alman’ı yakmak üzere saldırması üzerine bir taraftan sığınmacılara yönelik önlemlerin alınması talep edilirken diğer taraftan güvenlik önlemlerinin artırılması istendi. Özellikle kent merkezlerine daha fazla kamera konulması gündemde. ‚Terör ve güvenlik kaygısı’nı suistimal eden hükümet, faturayı mültecilere ve demokratik haklara çıkarmaya devam edecek görünüyor.

19 Aralık’ta Berlin’de yapılan terör saldırısından sonra ülkede güvenlik önlemlerinin artırılması, güvenlik için var olan özgürlüklerden de feragat edilmesi bir kez daha gündeme getirildi. Başta ırkçı AfD olmak üzere koalisyon partileri CDU/CSU ve SPD’den de sığınmacılara karşı önlemlerin artırılması gerektiği dile getirildi. Böylece halkın güvenliğinin daha kolay alınacağı ileri sürüldü. Terör saldırısı başta olmak üzere son aylarda yapılan değişik saldırı olaylarından dolayı halk arasında da başta kent merkezlerindeki kamera sayısının artırılması olmak üzere, daha fazla güvenlik talep edenlerin sayısı da arttı. YouGov şirketi tarafından yapılan kamuoyu yoklamasına göre halkın yüzde 60’ı kamuya açık alanların daha fazla denetlenmesinden yana.

Ancak, 11 Eylül saldırısından sonra başlayan süreçte Almanya’da pek çok alana kameranın yerleştirildiği biliniyor. Başta merkez tren istasyonları olmak üzere, yoğun insan trafiğinin olduğu yerlerin tümü şu anda kameralarla kontrol ediliyor.

HER YER KAMERA

Der Spiegel dergisinde yer alan bir habere göre şu anda Federal Emniyet Teşkilatı, Alman Demiryolları’nı (Deutsche Bahn) başta merkezi tren istasyonları olmak üzere 6 bin 400, havaalanlarını ise 1730 kamerayla kontrol ediyor. Kamera kayıtları 30 gün boyunca saklı tutuluyor.

Deutsche Bahn tarafından verilen bilgiye göre şu anda ülkedeki 700 tren istasyonunda toplam 5 bin kamera kurulu. Özellikle Berlin, Köln, Frankfurt, Hamburg, Münih gibi büyük kentlerin tren istasyonlarına girip çıkan her yurttaşın hareketi kolaylıkla izlenebiliyor. Deutsche Bahn tarafından işletilen trenlerde de 27 bin kamera kayıt yapıyor.

Bunların yanı sıra bir çok alış-veriş marketi, spor alanı, özel alanda da kamera kayıtları yapıldığı göz önünde bulundurulduğunda Almanya’da bir kişinin kameralara takılmadan yaşaması mümkün görünmüyor.

Buna rağmen bazı alanlarda kişisel hak ve özgürlükleri korumak için özellikle yerel düzeyde belediyeler tarafından şahıslar tarafından kamera takılması engellenebiliyor. Berlin saldırısından sonra Federal İçişler Bakanı Thomas de Maiziere tarafından hazırlanan yeni yasa taslağında bu engel de kaldırılmak isteniyor. Böylece her isteyen istediği yere kamera takabilecek.

Bakan yaptığı açıklamada kısa zamanda her alanda kamera yerleştirmenin önündeki engelleri kaldıracakları sözünü verdi. Ancak, Berlin saldırganı hakkında ortaya çıkan ayrıntılı bilgiler sorunun kişinin tespit edilmesinde olmadığı anlaşılıyor. Bilinmesine ve tanınmasına rağmen güvenlik birimleri tarafından alınmayan önlemler bir saldırının yapılmasına imkan taşıdı. Bu nedenle bugünkü koşullarda sorun kamera sayısını artırmakta değil, ciddi önlemlerin alınmasından geçiyor.

CSU SIĞINMA HAKKININ KALDIRILMASINI İSTİYOR

Saldırıdan sonra başlayan tartışmaların dikkat çeken bir yanı güvenlik önlemlerinin artırılması olurken diğer yanı ise sığınmacıların hedef gösterilmesi oldu. CSU, bu çerçevede Almanya’ya gelen sığınmacı sayısını azaltmak için yanında geçerli bir kimliği olmayanların sınırdan içeri alınmamasını gündeme getirdi. CSU Federal Parlamento Grubu tarafından konuyla ilgili olarak hazırlanan bir belgede, açık olarak geçerli bir kimliği olmayanların içeriye alınmaması istendi. Ayrıca tehlikeli olduğu tespit edilen sığınmacıların sınırdışı hapsine konulması talep edildi. Konuyla ilgili önerilerin geleneksel parti kurultayında ele alınıp karara bağlanması bekleniyor.

AKDENİZ’DE KURTARILANLAR AFRİKA’YA GÖNDERİLSİN

CSU tarafından gündeme getirilen bir diğer öneri ise Akdeniz’de kurtarılan sığınmacıların Afrika’ya geri gönderilmesi oldu. Söz konusu karar tasarısında açık olarak Akdeniz üzerinden gelen ve kurtarılan sığınmacıların Avrupa’ya getirilmemesi talep edildi. Böylece sığınma hakkı açık olarak ortadan kaldırılmak isteniyor. Tunus ve Mısır gibi ülkelerle sığınmacılar konusunda işbirliğinin geliştirilmesini isteyen CSU, Akdeniz’de insan kaçakçılarıyla mücadelenin de artırılmasını istiyor.

Federal İçişleri Bakanlığı da Aralık başında Akdeniz üzerinden gelenleri engellemek için benzer planlar üzerinde çalışmıştı. Planda Akdeniz üzerinden gelenlerin Afrika ülkelerine götürülmesi, orada kurulacak sığınma kamplarında iltica başvurularının değerlendirilmesi yer alıyordu. CSU ayrıca 2018’den sonra sığınmacıların aile birleşimini de kaldırmak istiyor.

Sığınmacı düşmanlığında AfD ile yarış içinde olan CSU’nun sıraladığı talepler açık olarak temel hakları ayaklar altına alarak güvenlik önlemlerini artırmak ve bir insan hakkı olan sığınma hakkının ortadan kaldırılması anlamına geliyor.

Sol Parti ve Yeşiller önerilere açıktan karşı çıkarken, koalisyon ortağı SPD sessiz kalmayı tercih ediyor. Bu da kimi düzenlemelere destek vereceği şeklinde değerlendiriliyor.

BAKAN POLİSE DAHA FAZLA YETKİ İSTİYOR

İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere de, iç güvenlik konusunda bir dizi yeni öneride bulundu. Önerilerini, Frankfurter Allgemeine gazetesi için kaleme aldığı makalede dile getiren bakan, federal polisin yetkilerinin genişletilmesini ve Almanya’da iltica başvurusu kabul edilmeyen sığınmacılar için ’sınır dışı merkezleri‘ kurulmasını talep etti.

İçişleri Bakanı De Maiziere, Almanya Federal Emniyet Teşkilatı’nın yetkilerinin ‚çok dar‘ şekilde düzenlenmiş olmasını da eleştirdi. Bakan, „Ortak kurallara, tehlikeli kişilerin kontrolü konusunda daha iyi bir koordinasyona ihtiyacımız var“ dedi. Bakan ayrıca, federal polis teşkilatının eyalet polis teşkilatının yanında Almanya’da kalma izni bulunmayanları ‚kovuşturma ve soruşturma‘ yetkisine sahip olmasını ve teşkilatın tam bir ‚federal polis teşkilatına’ dönüştürülmesini istedi.

TERÖRÜ BESLEYEN POLİTİKALARIN ÜZERİ ÖRTÜLÜYOR

Terör saldırılarının arttığı bir dönemde dünyadaki birçok ülkede olduğu gibi Almanya’da da hükümetin, korku ve kaygıları öne sürerek, demokratik haklara getireceği sınırlamaları meşrulaştırmaya çalıştığı görülüyor. Medya ve siyaset dünyasında terör olaylarıyla ilgili olarak halkın dikkati güvenlik ve mültecilere çekiliyor ve terör olaylarının arkasındaki politik nedenler gözden kaçırılmak isteniyor. Örneğin Almanya’nın Ortadoğu’ya yönelik militarist politikaları ve silah satışları ile terör ve göçmen akını arasındaki ilişki gündeme getirilmiyor. Ortadoğu’nun sürekli terör ve göç üreten bir coğrafya haline getirilmesinin nedenleri üzerinde durulmuyor. Bunun yerine terörün yarattığı korku ve kaygılar fırsat olarak görülerek, iç ve dış siyasette militarist-antidemokratik planlar hayata geçirilmek isteniyor. Ancak terörü besleyen politikalar sona ermedikçe ne Almanya ne de başka bir Avrupa ülkesinde veya Türkiye’de terör olaylarının son bulması pek mümkün görünmüyor. (YH)

Close