Written by 14:35 HABERLER

Toplusözleşmesiz bir AB’ye doğru

 

Dünya ekonomik krizini geride bırakalı dört yılı aşkın bir süre geçmesine karşın AB genelinde işçi ve emekçilerin kazanımlarına yönelik saldırılar, “krize karşı mücadele” adı altında devam ediyor. Avrupa sendikaları bu duruma karşı, işçi ve emekçilerin haklarını koruyan ve geliştiren bir strateji geliştirmedikleri gibi genel olarak Troyka’nın emekçi düşmanı politikalarına destek sunup, egemenlerle birlikte “üretim merkezlerini korumak” için stratejiler geliştirmeye devam ediyorlar.

Dünya ekonomik krizini geride bırakalı dört yılı aşkın bir süre geçmesine karşın AB genelinde işçi ve emekçilerin kazanımlarına yönelik saldırılar, “krize karşı mücadele” adı altında yoğunlaşarak sürüyor. Avrupa sendikaları bu duruma karşı, işçi ve emekçilerin haklarını koruyan ve geliştiren bir strateji geliştirmedikleri gibi genel olarak Troyka’nın emekçi düşmanı politikalarına destek sunarak egemenlerle birlikte “üretim merkezlerini korumak” için stratejiler geliştiriyorlar.
Sendika merkezlerinin bu kadar gericileşmelerinin, işbirlikçi tutumlarının gelişmesinin temelinde, neo liberal iktisatçıların, AB genelinde yaşanan ekonomik sorunların temelinde fiyatlar üzerinden yaşanan rekabetin ancak parça başı üretim maliyetinin düşürülmesiyle üstesinden gelineceği tezi yatıyor.
Dolayısıyla bütçe açığı veren, devlet borçları hızla büyüyen ülkelerin yapacakları tek şey üretim maliyetini aşağıya çekmek. Parça başı üretim maliyetini düşürmek için ise iki yol var: Bunlardan biri üretkenliği artırmak iken diğeri de ücretleri düşürmektir. Gerçekte aynı madalyonun iki yüzü olan bu yöntemler AB’de son dört sene içinde olağanüstü bir şekilde uygulanıyor.

TROYKA ÜLKELERİ TESLİM ALDI
Yunanistan, Kıbrıs, Portekiz, İrlanda, İspanya ve bir süreliğine İtalya gibi krizin kasıp kavurduğu ülkeler hatırlanacağı üzere 2010’dan itibaren kurulan EFSF ve ESM gibi AB kurumlara ekonomik yardım başvurularında bulundular.
Kriz döneminde tekellerin lehine yürürlüğe konulan devasa kurtarma paketlerinin ardından “krize karşı sürekli mücadele araçları” olarak kurulan “Avrupa Finansal İstikrar Fonu” (EFSF) ve “Avrupa İstikrar Mekanizması”(1) ESM’ye ekonomik ‘yardım’ başvurusunda bulunan ülkelerin hükümetleri pratik olarak ülkelerinin bütçeleri üzerindeki söz haklarından da feragat etmek ve Troyka’nın ekonomik denetimine girmek zorunda bırakıldılar.
Ülkeleri teslim alan ve ulusal egemenlik haklarının bir bölümünden vazgeçmelerini sağlayan yardımsever Troyka, bu ülkelerde öncelikle Grup Toplu İş Sözleşmeleri’nin esnekleştirilmesini, bu da sözleşmelerin geçersiz kılınmasını sağladı.

ÜCRETLERE ÜLKE GENELİNDE MÜDAHALELER
AB sözleşmelerinde ülkelerin ücret politikalarına müdahaleyi haklı çıkaran bir madde bulunmuyordu. Fakat gelinen yerde Euro ülkelerinin ücret politikalarına müdahaleleri mümkün kılan iki olanak var. Bunlardan ilki ESM kapsamında yürürlüğe giren “ekonomik yönetim” (Economic Governance-2) uygulamalarıdır. Buna göre ‘yardım’ talebinde bulunan ülkeler aynı IMF’nin kredi koşullarında olduğu gibi bir kendilerine ‘önerilen’ (dayatılan) programları uygulamakla yükümlüler.
Emekçilerin kitlesel genel grev ve direnişleri karşısında geri adım atma eğilimi gösteren hükümetleri engellemek ve emekçi düşmanı politikalarını sürdürmelerini sağlamak için ikinci olanağı ise Troyka ile ülkeler arasında imzalanan ikili anlaşmalar oluşturuyor. Hatırlanacağı gibi Yunanistan ve İtalya’da hükümetler, planları hayata geçirme konusunda gösterdikleri tereddütten sonra Troyka’nın baskısıyla istifa etmeye ve yerlerini teknokrat hükümetlere bırakmaya zorlandılar.

AB DÖNEMİ’NİN, ÜCRET ÖNERİLERİ
Yukarıda sayılan olanakların yanı sıra birde “Avrupa Dönemi” (“The European Semester”) adı altında 2011 yılında “Avrupa 2020 Stratejisi” kapsamında oluşturulan kurum ile bütün AB üyesi ülkelerde ücretlere “önerilerle” müdahale edilebiliyor. Geride bıraktığımız dört yıl içinde 28 AB üyesinden 19’unun TİS politikalarına müdahale edildi. İçinde bulunduğumuz bu yıl içinde ise Belçika, İtalya ve Hırvatistan’a, “ücret artışlarının üretkenlik artışıyla dengeli olması” uyarı yapıldı. İlk anda komisyonun bu ülkelere ücretleri artırmayı önerdiği gibi anlaşılsa da gerçekte ücretlerin düşmesini talep ediyor. Nitekim komisyon, ücretleri reel üretkenlik ile dengeli olmasını talep ediyor ve bunun enflasyondan bağımsız ele alınması gerektiğini belirtiyor.

TROYKANIN TİS’LERE MÜDAHALESİ
AB genelinde TİS politikalarında en çok müdahaleye maruz kalan ülkeler ise “kredi programı ülkeleri” oldu. Yunanistan, İrlanda ve Portekiz’de kamu ücretlerinin dondurulması ve kesilmesi son beş sene içinde sürekli gündemde oldu. Ücretlere yönelik saldırılar “kamu harcamalarının düşürülmesi ve bütçe açıklarının azaltılması” ile gerekçelendirildi.
Bu ülkeler arasında en ağır saldırılar, ücretlerin yüzde 30 düşürülmesiyle, 2009-2013 arası Yunanistan’da yaşandı. Ücret gaspının gerçek boyutunu anlamak için ayrıntılara bakmakta fayda var: 13. ve 14. aylıklar, yılbaşı ikramiyesi ve izin parası tümden olmak üzere, kira, ilaç ve besin için yapılan ek ödemeler kesildi.
Portekiz’de kamu işkolunda ücretler ortalama ‘sadece’ yüzde 5 kesilmesine karşın 2012 ve 2013 yıllarında 13. ve 14. aylıkların tümden kesilmesi, 2010-2013 arası ücretlerin dondurulması da hesaba katıldığında kamu emekçileri yüzde 35’e varan düzeyde ücret kaybıyla karşı karşıya kaldı. Bu üç ülkede ayrıca asgari ücretler de düşürüldü. Bu saldırıların asıl amacı ise genel olarak kamudan daha yüksek olan özel sektördeki ücretler üzerinde baskıyı artırmaktı.
Uzun vadeli saldırılar açısından en önemlisi ise özellikle Güney Avrupa’nın “kredi programı ülkeleri”nde TİS’leri düzenleyen yasaların reforma tabi tutulmasıydı. Bundan böyle işletmelerde imzalanan sözleşmeler sektörleri kapsayan Grup TİS’lerine göre öncelikli olacaklar, Grup TİS’leri Çalışma Bakanlığı tarafından genel geçer ilan edilmeyecek ve sözleşme süresi bittiğinde yeni sözleşme imzalanıncaya kadar geçerliliği devam etmeyecek. En son olarak ise sendikalarda örgütlü olmayan işçi gruplarına da işverenlerle TİS imzalama yetkisi verildi.
“Reform” adı altında yapılan bütün bu saldırılar sayesinde İspanya’da imzalanan sözleşme sayısı 2008’de 6000’den 2013 yılında 2400’e geriledi. Portekiz’de 2008’de 296 sözleşme imzalanırken bu sayı 2013’de 95’e düştü! Kısacası işçi ve emekçilerin sermayeye karşı kolektif olarak hareket etmelerinin önüne aşılması çok güç olan büyük yasal engeller getirildi.

HÜKÜMETLERİN SALDIRILARI SÜRÜYOR
Çalışma ilişkilerinin yeninden düzenlenmesine paralel olarak sermaye yanlısı hükümetler, sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesini hızlandırıyorlar. İtalya, İspanya, Fransa ve Belçika’da hükümetler tarafından içinde bulunduğumuz yıl bir dizi saldırı kararı alındı. Emeklilik yaşının yükseltilmesi, sağlık alanında temel hizmetlerin sınırlanması, işten atmaların kolaylaştırılması bütün bu ülkelerin gündeminde.
Fransa ve İspanya’da kitlesel eylemlerin ardından İtalya ve Belçika’da genel grevler yaşandı. Bütün bu eylemlere rağmen sermayenin hükümetleri saldırı planlarından geri adım atmadılar. Bu ülkelerde olduğu gibi diğer AB ülkelerinde de işçi ve emekçiler 2015 yılında yeni saldırılarla karşı karşıya kalacaklar. İşçi ve emekçiler bu saldırıları sessizce sineye çekmeyeceklerini bu yıl düzenlenen kitlesel etkinliklerle gösterdiler.
Bunun bilincinde olan sermaye ve hükümetleri başta Almanya, İtalya ve İspanya olmak üzere grev hakkının kısıtlanması için şimdiden birçok adım attı. İster grev hakkının korunması ister saldırıları geri püskürtmek için olsun bütün bunlar için bugüne kadar olandan daha kitlesel grevli mücadeleler gerekiyor. Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini yeni yılda hep birlikte göreceğiz.
(1) Avrupa İstikrar Mekanizması (European Stability Mechanism-ESM)
28 Kasım 2010 tarihinde toplanan Euro Bölgesi’ne Üye Devletlerin Ekonomi ve Maliye Bakanları Konseyi’nde Avrupa İstikrar Mekanizması’nın kurulmasına karar verilmiştir. 24-25 Mart 2011 tarihlerinde gerçekleştirilen AB Zirvesi’nde, Euro’nun istikrarını sağlamayı hedefleyen ve 2013 yılı ortasında devreye giren ve “düzenli bir mekanizma” olarak tasarlanan ESM, daha önce yürürlükte olan ve Haziran 2013’te işlevi sona eren “Avrupa Finansal İstikrar Fonu”nun (European Financial Stability Facility – EFSF) yerini aldı. EFSF’nin 440 milyar Euro hacmindeki fonu ESM kurulurken 700 milyar Euro’ya çıkartıldı. Kurtarma paketlerinin ‘kurumsallaşmış’ hali olan ESM’nin “düzenli bir mekanizma” olarak kurulması, kapitalizmde krizlerin sürekli yaşandığının sermaye ve hükümetlerinin pratik kabulüdür.

(2) Avrupa Dönemi (“The European Semester”)
2011 yılında “Avrupa 2020 Stratejisi” kapsamında oluşturulan bu kurumun asıl görevi, AB üyesi ülkelerin bütçe taslaklarını ulusal parlamentoya sunmadan önce AB Komisyonu’na müdahale olanağı sunmaktır. Ülkelerin ekonomik durumlarına ilişkin hazırlanan raporlar üzerinden AB Komisyonu, hükümet tarafından hazırlanan bütçe taslağının doğru olup olmadığına karar veriyor ve bu karardan sonra bütçe taslağı AB üyesi ülkelerin ulusal parlamentolarına sunuluyor. Kurum, her yılın Ocak ayında AB Komisyonu’na AB’nin ve üye ülkelerinin ekonomik durumlarına göre değişik ekonomik önerilerin yanı sıra ücret politikası üzerine de öneriler sunuyor.

Serdar DERVENTLİ

Close