Written by 09:39 Allgemein

‘Üç kadın-bir büyük umut’ ve yanılsamalar

Başlıktaki “Üç kadın-bir büyük umut” Süddeutsche Zeitung’a* ait. Türkiye kökenli üç kadın politikacı; Bilkay Öney, Aygül Özkan ve Zülfiye Kaykın’ın doğrudan uyum politikalarından sorumlu olması nedeniyle yapılan haberde, etnik kökenle izlenen politikalar arasında doğrudan bir ilişkinin olmadığı kabul edilmek zorunda kalınıyor. Çünkü bugüne kadar, özellikle Türkiye kökenli göçmenlere yönelik yapılan propagandalara göre, “ne kadar çok Türkiye kökenli mevcut düzen partileri içerisinde önemli mevkilere gelirse sorunların çözümü de o kadar kolay olacağı” öne çıkarılıyordu. Uzunca bir süredir hem Almanya hem de Türkiye egemenlerinin özenle oluşturmaya çalıştığı bu algı günümüzde de önemli oranda varlığını sürdürmeye devam ediyor.

Ne var ki, iki yıldan bu yana Almanya’nın üç önemli eyaletinde üç Türkiye kökenli göçmen kadın, her ne kadar uyum politikalarından birinci dereceden sorumlu şahsiyetler olarak görünse de, gerçekte onların bakan/müsteşar olmasının sorunları çözmediği gerçeği önümüzde duruyor.

 

İLLE DE BİRİ BAKAN OLSA…

Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenlerle mevcut sistem partileri arasındaki ilişki çok yeni olmasa da, bakanlık düzeyinde “temsilin” geçmişi iki yıl öncesine kadar uzanıyor. Sevim Çelebi’nin bir ilk olarak 1987’de Berlin Eyalet Senatosu’na seçilmesinden bu yana hem eyaletler hem de federal düzeyde özellikle SPD, Yeşiller ve Sol Parti listelerinden çok sayıda Türkiye kökenli meclislere girerken, bakanlık koltuğuna ilk olarak Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisinden Aygül Özkan oturdu. 27 Nisan 2010’da dönemin eyalet başbakanı, daha sonra da cumhurbaşkanı olan ama istifa etmek zorunda kalan Christian Wulff tarafından “Türk, Müslüman, göçmen ve kadın” propagandasıyla Özkan’ın, Hamburg Eyalet Parlamentosu’ndan Aşağı Saksonya’ya Sosyal, Sağlık ve Uyum Bakanlığı’na transfer edilmesi büyük yankı yaratmıştı.

Hem Türkiye kökenliler hem Hıristiyan Demokratlar hem de Almanya açısından bir “tabunun kırılması” olan Özkan’ın göçmenlerden sorumlu bakan yapılması ayrı bir heyecan ve beklenti yaratmıştı. Hem de bakanın partisinden aykırı bir politika yapamayacağı, Aygül’ün yaptığı ‘okullara Haç işaretinin asılmaması’ yönündeki ilk açıklamasından hızla çark etmesi bilindiği halde…

Ama buna rağmen bir göçmen olarak Özkan’ın göçmenler lehine pek çok düzenleme yapacağı beklentisi hakim oldu.

Ne var ki bugün, hem Özkan’ın icraatları hem de Aşağı Saksonya’da olup bitenler, bir makama gelen politikacının etnik ve dini kökenin onun çalışmalarında önemli bir rol oynamadığı, asıl belirleyici olanın, onu o koltuğa oturtan partinin politikaları olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.

Çünkü eyalette her ne kadar “Uyum/Entegrasyon Bakanı” olarak Aygül Özkan bilinse de uyumla ilgili bütün planlar ve açıklamalar İçişleri Bakanı Uwe Schünemann tarafından yapılıyor.

Göçmenlerin en doğal hakları olan vatandaşlığa geçişlerin kolaylaştırılması, yerel düzeyde oy hakkının verilmesi, gerektiğinde çifte vatandaşlık hakkının tanınması gibi konularda bir iyileşme olmazken, Özkan bu konuları konuşmamaya özen gösteriyor ya da konuştuğunda, partisinin bu konulara karşı olduğunu içeren politikasını tekrarlıyor.

Göçmenlerin uyum sorunun ise ancak onların sosyal konumlarının bir üst sınıfa atlamasıyla aşılabileceğini savunuyor. Yani, bir yönüyle bütün göçmenlerin işçi, emekçi statüsünden çıkarak orta sınıfa atlamasını salık veriyor!

Dolayısıyla son iki yılın toplamı üzerinde bir değerlendirme yapıldığında “Türk, Müslüman, kadın, göçmen” Özkan’ın bakanlık koltuğuna oturması, onun içinden geldiği göçmenler açısından birşey değiştirmemiştir. O da bunu bildiği için daha çok normal bir Hıristiyan Demokrat bakan olmanın gayreti içerisinde. Zira, ancak bu şekilde bakanlık koltuğunda kalmaya devam edebileceğini çok iyi biliyor.

 

BAKAN VAR, BAKANLIK YOK

Hıristiyan Demokratlar’ın Aşağı Saksonya’da Özkan’la yaptığı “Müslüman, Türk, kadın” açılıma Sosyal Demokratlar bir yıl sonra Baden-Württemberg’de Bilkay Öney ile yanıt verdiler. Winfred Kretschmer başkanlığında kurulan Yeşiller-SPD Hükümeti tarafından kurulan Uyum Bakanlığı’na Berlin Senatosu’ndan transfer edilen Öney atanınca, elbette ilk bakan Özkan kadar gürültü koparmadı. Daha önce Berlin’de Yeşiller’den SPD’ye geçen Öney’in göç ve uyum politikaları konusunda kimi farklı çıkışları olmakla birlikte, konumu sembolik olmaktan öteye geçmiş değil. Bakanlık kurulmuş ancak doğru dürüst yetkisi ve bütçesi yok. Sadece törenlere ve toplantılara katılarak eyalet hükümetini temsil etme işiyle meşgul durumda. Bu nedenle onun geldiği kökenin bugün onun bulunduğu bakanlık koltuğu açısından hiç bir rolü bulunmuyor. Tıpkı o da Özkan gibi, partisinin ve hükümetin politikalarını izleyen ve uygulamaya çalışan normal bir Sosyal Demokrat bakan olmanın çabasında.

 

‘MÜSLÜMAN, TÜRK, SOSYAL DEMOKRAT”

Son iki yıldır uyum politikaları açısından adını sıkça olmasa da duyduğumuz üçüncü isim Zülfiye Kaykın. Sahip olduğu dünya görüşü, yaptığı işler açısından tam anlamıyla “Müslüman-Türk” kategorisine giren Kaykın da, iki yol önce Kuzey Ren Vestfalya’da yapılan eyalet parlamentosu seçimlerinden sonra SPD’li eyalet başbakanı tarafından Eyalet Uyum Müsteşarlığı’na getirilmişti. Almanya’nın ilk “Entegrasyon Bakanı” olan Hıristiyan Demokrat Armin Laschet’in de gerisine düşen Kaykın’ın SPD gibi bir parti tarafından bu “temsil” görevine getirilmesi elbette dikkate değer bir durumdur. Ancak daha önce DİTİB’in Duisburg’daki camisinde görev yapan Kaykın, açıktır ki, bugüne kadar yerli ve göçmenlerin bir arada yaşamasından çok, içe kapanması yönünde çaba harcamıştır. Görevde olduğu iki yıl boyunca daha çok cami ve cemaatlerin toplantılarında boy gösterdi. MHP lideri Alpaslan Türkeş’in anma toplantısından Marxloch’daki cami inşaatında yolsuzluk yapılmasına kadar değişik konularda eleştiriler almasına, savcılık tarafından soruşturma başlatılmasına rağmen SPD, ikinci defa Kaykın’ı bu sembolik görevde tutmaya devam etti, ediyor.

 

İKİ YILDA KANITLANAN GERÇEKLER

Görülebileceği gibi, iki yıldır Almanya’nın üç önemli eyaletinde göçmen kökenli üç kadın politikacı görüntüde de olsa uyum politikalarından sorumlu ve göçmenlerin karşı karşıya olduğu ayrımcı, haksız politikaları sözde çözmekle sorumlu. Bu durum belki ilk etapta kimi önyargıların aşılması ve Türkiye kökenlilerin kendisini bu ülkeye ait hissetmesine yol açması bakımında olumlu bir durum olarak görülebilir. Ne var ki belirleyici olan; “Göçmenlerin halinden göçmen politikacı anlar” anlayışıyla yapılan bu görevlendirmelerde veya orada oturanın kim olduğundan bağımsız olarak, hükümette bulunan partilerin izlediği politikalardır.

Hal böyle olunca geriye, göçmenler açısından kabul edilemeyecek politikaların bir göçmen politikacı tarafından uygulanması kalıyor.

 

YÜCEL ÖZDEMİR

 

Close