Written by 21:56 ANALİZ / ANALYSEN

Vatandaşlığa ‚İsrail şartı‘ kime yarar?

HÜSEYİN AVGAN

Federal Hükümet’in koalisyon görüşmeleri esnasında mutabık kalarak hazırlamış olduğu Yeni Vatandaşlık Yasası 1 Aralık’ta Federal Parlamento’da görüşülmeye başlandı. Hazırlanan taslak var olan kanunun “modernizasyonunu” hedeflediği için Federal Konsey’in onayı olmadan, parlamentodaki salt çoğunlukla yürürlüğe girebilecek. Ancak ilk görüşme öncesi başlayan ve görüşmede yaşanan tartışmalar ırkçılığı ve göçmen karşıtlığını tetikleyecek bir zemine doğru ilerliyor.

 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısı ve sonrasında başlayan antisemitizm tartışmaları gölgesinde yapılan yasa tasarısı görüşmelerine “İsrail’in varlık hakkını tanıma” konusu damgasını vurdu. CDU/CSU ve FDP yasa tasarısına, vatandaşlık için “İsrail’in var olma hakkını tanımayı beyan etmenin” bir ön koşul olarak konulmasını istedi. SPD ve Yeşiller bu öneriye formel karşı çıkarak, yasa taslağında zaten antisemit açıklamada bulunanlara, “Anayasa’nın belirlediği değerlere karşı olanlara vatandaşlık verilemeyeceği hükmünün” var olduğunu belirtmekle yetindi. Tartışmalar elbette bununla sınırlı kalmadı. CDU/CSU yasa tasarısında öngörülen çifte vatandaşlığın istisna olarak kalmasını ve vatandaşlığın entegrasyonu tamamlayanlara verilmesi gerektiğini dile getirirken, AfD vatandaşlık yasasının daha da zorlaştırılmasını, dışardan gelen antisemitizm ve İslam’ın toplumun değerleriyle uyuşmadığını gündeme getirdi.

 EYALETLER İSRAİL ŞARTINI YÜRÜRLÜĞE KOYDU

Saksonya-Anhalt eyaleti yasanın çıkmasını beklemeden, vatandaşlığa geçmek isteyenlerden ‘İsrail devletinin var olma hakkını beyan etmeyi” bir önkoşul olarak karar altına aldı. SPD-CDU ve FDP den oluşan eyalet hükümeti, bu koşulun nasıl uygulanacağı konusunda bir yönetmelik de hazırladı. Tartışmalara Yeşillerin hükümet olduğu Baden-Württemberg eyaletinin içişleri bakanı da katılarak, bu koşulu 2021’den bu yana uyguladıklarını ve Almanya genelinde geçerli olmasını istediklerini ifade etti.

1 Aralık’ta Federal Parlamento’da başlayan görüşmelere bakıldığında, İçişleri Komisyonu’nda İsrail meselesinin vatandaşlık şartı olarak yasaya konulma ihtimali çok yüksek. Hükümetin hazırlamış olduğu yasa tasarısında yer alan “Antisemit söylem ve eylemlerde bulunanlara vatandaşlık verilmesin” şartını bile yasalara aykırı ve uygulanması zor olarak değerlendiren hukukçular ve anayasa uzmanları var. Bu nedenle tartışmalara da kuşkuyla bakıyorlar. Konulacak İsrail şartının antisemitizmi azaltmayacağı, ancak vatandaşlığa geçişi zorlaştıracağı, memurlara ek yük getireceği ifade edilmekte.

 ANTİSEMİT SUÇLARIN YÜZDE 93’ÜNÜ ALMAN IRKÇILARI İŞLEDİ

Vatandaş olma koşullarına “İsrail’in var olma hakkını beyan etmenin’ eklenmesi, bir suç olarak antisemitizmin engellenmesine, değişik uluslardan ve inançlardan emekçilerin kaynaşmasına ve önyargıların yıkılmasına hizmet etmeyecektir. İsrail devletinin işlediği suçların toplumda sorgulanmasına, “Acaba eleştirirsem İsrail’in varlığına karşı mı çıkarım” fikrinin oluşmasına, başta göçmenler olmak üzere tüm toplumsal kesimlerin fikir ve düşünce özgürlüğüne kısıtlama getirmektir. Ayrıca, antisemitizmin dışarıdan geldiği fikri oluşturulmaya çalışılarak, senelerdir ırkçı-faşistler tarafından işlenen antisemit suçların üstü örtülmek istenmektedir. 7 Ekim öncesinde işlenen antisemit suçların yüzde 93’ü göçmen kökenli olmayanlar tarafından işlenmekteydi.

 ASIL HEDEF YURTDIŞINDAKİ NİTELİKLİ İŞGÜCÜ

Hükümet hazırladığı yasa taslağını ağustos ayı içerisinde “Vatandaşlık hukukunun modernizasyonu” başlığı altında kamuoyuna tanıttığında, yasanın bazı olumlu noktaları olmasına rağmen, Almanya’da uzun yıllar yaşayan ve Alman vatandaşı olmayan 11 milyondan fazla göçmenin beklentilerini karşılamaktan uzak olduğu açığa çıkmıştı. Yasayı kamuoyuna tanıtan Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser, “yasanın modern bir göç ülkesinin ihtiyaçlarını karşılamayı hedeflediğini ve esas olarak “En iyi beyinler için küresel bir rekabetin ortasındayız. Ekonomimiz pek çok alanda acilen vasıflı çalışanlara ihtiyaç duymakta. Ama en iyi beyinleri ancak öngörülebilir bir gelecekte toplumumuzun tam anlamıyla bir parçası olabilmeleri halinde kazanacağız” ifadelerinde somutlaşan, ucuz kalifiye emek gücünün Almanya’ya gelmesini hızlandırmayı hedefleyen bir anlayışla hazırlandığını ifade etmişti. Hükümetin esas amacı, sermayenin ihtiyaç duyduğu kalifiye işgücünün Almanya’ya gelme konusundaki çekincelerini gidermektir.

Vatandaşlık Yasası’nın görüşülmesinde İsrail ve antisemitizm tartışmalarının öne çıkarılması, senelerdir bu ülkede yaşayan göçmenlerin beklentilerinin ve taleplerinin tartışılmasının da önüne geçmiştir. Bu yasa da uzun süredir Almanya’da yaşayan göçmenlerin toplumsal yaşama katılımını, birlikte yaşamı teşvik etmeye yetmeyecektir.

 Düşük ücretli işlerde çalışanlara ve engellilere vatandaşlık yok

Parlamentoda görüşülmeye açılan yasa tasarısında, vatandaşlığa geçiş süresinin 8 yıldan 5 yıla düşürülmesi, çifte vatandaşlığın kabul edilmesi ve birinci kuşağın dil testinden muaf tutulması gibi olumluluklar olmakla birlikte, eski yasaya göre daha sertleştirdiği maddeler de var. Herhangi bir nedenden dolayı geçimini sağlayamayan, işsiz kalan ve sosyal yardım alanların vatandaş olabilmeleri imkânsız hale getiriliyor. Daha önceki yasada kişinin kendisinin sebep olmadığı durumlarda yardım alanlar vatandaş olabilmekteydi. Bugün 2,2 milyona yakın insan tam çalışmasına rağmen, aldığı ücret yetmediği için devletten yardım almak zorunda bırakılmış durumda. Kadınlar, özellikle tek başına çocuk yetiştirenlerin önemli bölümü tam gün çalışamadığı için yeterli gelire sahip değil. Engelli yakını olanların bakımının genellikle kadınlar tarafından yapıldığı ve normal bir işte çalışamadığı bilinmekte. Düşük ücretli işlerin, işten atmaların sorumlusu bu olgulardan etkilenen göçmenlermiş gibi, yasayla bu emekçilerin vatandaşlığa geçmeleri engellenerek ikinci defa cezalandırılmaktalar. SPD ve Yeşiller’in “modern ve çağdaş göç ve vatandaşlık yasası”ndan ne anladığı da böylece bir kez daha ortaya çıkmıştır. Sermayeye yarayacak göçmenlere kucak açma, kıt kanaat geçinenlere kapıyı kapatma üzerine kurulu bir göç ve entegrasyon politikası. Tartışmalar da, Maliye Bakanı ve FDP Başkanı Christian Lindner, göç politikaları konusunda da hükümetin politikalarını belirlediklerini anlatmak için; “Sosyal yardım alan hiç kimse vatandaş olamayacak” ifadelerini gururlanarak dile getirdi.

 DİDF: Yaşam merkezi Almanya olan tüm emekçiler vatandaş olabilmeli

Hazırlanan yasa taslağı konusunda birçok göçmen örgütü eleştirilerini dile getirerek, parlamento görüşmelerinde sosyal konumun vatandaşlık kıstası olmaktan çıkarılması gibi bazı düzeltmeler talep etmişti. Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) görüşmelerle ilgili yapmış olduğu açıklamada; ‘Parlamentoda Vatandaşlık Yasasının görüşüldüğü oturumda, göçmenlere yönelik önyargıların kışkırtılması, yerli ve göçmen emekçilerin ortak yaşam atmosferini zehirlemektedir. Yaşam merkezi Almanya olan herkese vatandaşlık hakkı tanınması, birlikte yaşamı, ırkçılığı, antisemitizmi geriletecek adımlardan birisidir. Göçmenler bu ülkenin ayrılmaz parçasıdır ve politik, sosyal, siyasal yaşama katılımlarının teşvik edilmesi, olanaklarının genişletilmesi, değişik uluslardan ve inançlardan emekçilerin dostluğunu ve birliğini güçlendirecektir. Yaşam merkezi Almanya olan tüm emekçilerin vatandaş olabilmesine olanak tanınacak düzenlemeler yapılmasını talep ediyoruz. Hükümetin Vatandaşlık Yasası görüşmelerini, ırkçılığın gelişmesine hizmet edecek bir zemine kaymasına müsaade etmemesini istiyoruz. Seneler önce CDU tarafından çifte vatandaşlığa karşı başlatılan ırkçı kampanyanın yeniden tekrarlanmasına müsaade edilmemeli” görüşünü ifade etti.

 

Close