Üzerinde çok tartışılan, nedenleri ile değil de sonuçlarıyla uğraşılan yalnızlık barometresi şunu gösteriyor: Yoksulluk sizi yalnızlaştırır! Hayatın her alanında bencilliği yücelten, bireyi toplumsal bağlarından koparan sistem, kendi doğurduğu ‚yalnızlık hastalığı’na ümitsizce çözümler arıyor!
Barometre, federal hükümetin 2023’te kararlaştırdığı „yalnızlığa karşı stratejinin“ bir parçası. Buna “yalnızları yalnız olmaktan kurtarmayı” iddia eden yaklaşık 100 bireysel önlem dahil.
Bunun için ek bir maliyet planlanmadan, farkındalık yaratılması, örnek projelerle birarada yaşamanın güçlendirilmesi ve yalnızlık konusunda daha fazla bilgi üretilmesi amaçlanıyor.
KAPİTALİZM YALNIZLIK ÜRETİYOR
Birkaç yıldır yalnızlık konusuna büyük bir politik ilgi var. Yeni çalışmalarla, okullarda “akıl sağlığı koçluğu”yla, bilinçlendirme kampanyalarıyla ve mevcut projelerin finansmanının sürdürülmesiyle yalnızlığa dikkat çekilmek ve dizginlenmek isteniyor.
Federal hükümetin “endişelerinin” odağında özellikle gençler yer alıyor. Medyadaki birçok yoruma ve sorumlu politikacıya göre korona ve sosyal medya gençleri yalnızlaştırdı. Gençleri yalnızlaştıran şeyin virüs değil, salgının siyasi açıdan ele alınışı olduğu gerçeğinden bahsedilmiyor. Yalnızlıkla mücadeleye yönelik önlemler, bariz olanın dışında her şeyi kapsıyor.
Kapitalist toplumdaki yaşamın stresinden dolayı yalnızlık az ya da çok herkesin başına gelebilir ama elbette herkes aynı şekilde etkilenmez. Yoksulluk yalnızlığın merkezi faktörüdür. Yoksul insanlar boş zaman ve eğlence fırsatlarından yalnızca sınırlı ölçüde yararlanabiliyor; arkadaşlarıyla ve tanıdıklarıyla daha az şey yapabiliyor, başkalarıyla daha az yemek yiyebiliyor ya da hiç yiyemiyor veya sinemaya gidemiyor. Yoksul ailelerin çocukları ve gençleri çoğu zaman ücretli programlara katılamıyor, gençlik merkezleri ve açık projeler gibi tüketim dışı alanlar ise kemer sıkma tedbirleriyle giderek daha fazla yok ediliyor.
YOKSULLUKLA MÜCADELE ESAS ALINMALI
Yoksulluk, eğitim sisteminde, iş piyasasında, barınma ve boş zaman konularında kısıtlamalar ve engellerle karşılaşmak anlamına geliyor. Yoksulluk önemli psikolojik sıkıntıya, sağlık durumunun bozulmasına, strese ve bazen de utanca neden olur ve bu da insanların başkalarından uzaklaşmasına yol açar. Bütün bunların sosyal izolasyona ve yalnızlık hissine etkisi var. Bilim insanları Dr. Jörg Dittmann ve Dr. Jan Goebel bu nedenle şunu söylüyor: “Yalnızlıkla mücadele etmek isteyen herkes (…) aynı zamanda yoksulluğu önlemeye ve yoksullukla mücadeleye de çaba harcamalıdır.”
İki bilim insanı başka bir hususun altını çiziyor: „Eğer yoksulluktan etkilenen insanların sosyal yapılarını iyileştirme imkanları kısıtlıysa, o zaman topluma yabancılaşmayla birlikte özel bir tür yalnızlık ortaya çıkıyor.“
Mülteci ve göçmen kökenli birçok insan da kendini yalnız hissediyor. Ayrımcılık ve ırkçılık deneyimleri, toplumsal dışlamalar, destek eksikliği, mülteci kamplarına mekansal sürgün edilme, bunların hepsinin yalnızlığa katkıda bulunduğu kanıtlanmış faktörler. Ancak federal hükümetin stratejisinde bunlardan bahsedilmiyor.
Bir yandan federal hükümetin yalnızlık konusuna olan ilgisi muhtemelen bunun sağlık açısından önemli sonuçları olması ve dolayısıyla iş gücünü azaltması ve siyasi kurumlara olan güveni azaltmasından kaynaklanmakta. Öte yandan yalnızlık politikacılar için nispeten “rahat” bir konu. Çünkü yoksulluk, bakım işi ve göç gibi maddi ve yapısal toplumsal konular yerine bireysel ruh sağlığına odaklanıyor.
YALNIZLIĞA BİREYSEL ÇÖZÜM
Ruh sağlığı ve sosyal koşullar arasındaki yakın ilişki politikalarda büyük ölçüde ele alınmıyor. Acil durum ve toplumsal sorunla uğraşmak yerine “yalnızlık” olgusunu psikolojikleştiriyor ve bireyselleştiriyorlar. Tedbirler, kapitalist izolasyon ve yabancılaşmanın geniş kapsamlı sonuçlarının semptomlarına ve Margaret Thatcher’ın sözüyle simgelenen neoliberal politika olan “Toplum diye bir şey yoktur” çağının sonraki etkilerine yönelik.
Yalnızlığın kaynağı bireyde ya da ruh sağlığı eğitimi eksikliğinde değil, köklü yoksullukta, sosyal eşitsizlikte, toplumsal bağların, kamusal alanların, mahalle yaşamının çözülmüşlüğünde, buluşma yerlerinde, gençlik ve ilçe merkezlerinde uygulanan kemer sıkma önlemlerinde yatıyor.
Bir araştırma, İskandinav ülkelerinde, bu ülkelerdeki bireyciliğe rağmen, Orta ve Güney Avrupa’ya kıyasla yalnızlığın daha az yaygın olduğunu gösterdi. Bunun nedeni, diğer şeylerin yanı sıra işsizlere maddi yardım, sübvansiyonlu çocuk bakımı ve ebeveyn izni açısından güçlü sosyal güvenlik ağları. Bu, burada ve şimdi bile yalnızlık olgusunun en azından iyi bir altyapı ve mali yardım yoluyla sınırlandırılabileceği anlamına geliyor. (YH)