Written by 15:00 ÇALIŞMA YAŞAMI

Kapitalizm ne zaman eleştirilir?

“Almanya’nın sanayisizleşme ve işsizlik tehlikesi” ile karşı karşıya olduğunu ileri süren DGB Başkanı Fahimi, kapitalizmi eleştirmek yerine sermayeye daha ucuz, rekabet gücünü artıracak enerji verilmesi üzerine kafa yorulmasını talep ediyor. Bu arada menajerlere ikramiye, hissedarlara kârdan pay dağılımına devam edilmesi de SPD’li başkanın talepleri arasında. Enflasyonun yükü altında nasıl geçineceklerini bilmeyen, enerji faturalarını ödeyemeyen işçi ve emekçilerin yaşam koşullarını iyileştirecek bir talep ileri sürmek Fahimi’nin aklına gelmiyor.

Serdar Derventli / Haber Yorum

Geride bıraktığımız yılın son günlerinden bu yana değişik sol gruplar Alman Sendikalar Birliği DGB Başkanı Yasmin Fahimi’yi sert bir şekilde eleştiriyorlar. “TAZ”, “junge Welt” ve “Neues Deutschland” gibi gazetelerde de “eleştirel” yorumlar çıkarken Spiegel, Zeit, FAZ ve diğer gazete ve dergiler ise Fahimi’nin açıklamaları hafiften hayretle karşılasa da(!) haber ve yorumları, “Kapitalizm karşıtı tartışmaların zamanı değil” başlığı altında verdiler.

Tüm tartışmalara ve eleştirilere neden DGB Başkanı Fahimi’nin, devletten yardım alan şirketlerin yönetim kurullarına ikramiye (“Bonus”) vermelerine ve hissedarlarına temettü (“Dividende”) dağıtmalarına (“kâr payı”) engel konulmasına karşı çıkması oldu.

PİYASA EKONOMİSİNİN MEKANİZMALARI…

Fahimi’nin ‘incilerini’ değerlendirmeden önce yılsonu-yılbaşı hengamesinde kaçıranlara hatırlatalım:

Alman haber ajansı “dpa” geleneksel olarak bir yılın sonunda “ülkenin önde gelenleriyle” söyleşiler yapıyor. Bunlardan biri de -ülkenin önde gelenlerinde biri olarak- DGB başkanı ile yapılıyor. Fahimi bu söyleşide, yürürlüğe giren “enerji freni yasası” kapsamında yönetim kurullarına ikramiye ve hissedarlara temettü dağıtılmasının engellenmesini şu sözlerle eleştirdi: “Bunlar piyasa ekonomisinin normal mekanizmalarıdır. Bunlar herkesin hoşuna gitmeyebilir. Ama şimdi kapitalizmi eleştiren temel tartışmalar değil, gerçekte etkili eylemlerin zamanıdır.”  Fahimi, “mevcut durumda ikramiye ve temettü ödemelerinin yapılmamasıyla, Almanya’da sanayisizleşme riskinin daha da artacağının kabul edilmesi gerektiğini” de sözlerine ekledi.

Fahimi, “önümüzdeki aylarda birçok şirketin üretimde kesintiye gidebileceğinden ve uzun vadede istihdamı azaltabileceğinden korktuğunu” söyledi. DGB başkanı, Başbakan Olaf Scholz’un (SPD) sendikalar ve işverenlerle ortak eylem planına (“Konzertierte Aktion”) atıfta bulunarak, “Bu nedenle gelecek yıl federal hükümetle yapacağımız görüşmelerde rekabete dayanıklı sanayi elektrik fiyatlarının nasıl sağlanacağı sorusunu gündemin en üst sırasına koyacağız” dedi.

Fahimi, “Değer yaratma zincirindeki (“Wertschöpfungskette”) kesintiler ne kadar derinleşirse, değer zincirindeki şirketler Almanya’dan ne kadar çok ayrılırsa, domino etkisi o kadar dramatik olacaktır. Ve bu iki ya da üç yıl zarfında yaşanacak bir mesele değil.  2023’ün birinci ila üçüncü çeyreği arasında yaşanacak bir sorun. Siyasi sorumluluğu olan herkes için bu açık olmalı” dedi.

ELEŞTİRECEK BAŞKA BİR ŞEY BULAMADI MI?

Fahimi’nin eleştirilerine bakınca, “yasanın eleştirecek başka bir yanı yok mu” ya da “yasa sadece sermayeyi mi etkiliyor” diye sormadan edemiyor insan. Fahimi’ye öncelikle şunu hatırlatmak gerekiyor: DGB kongresinde olduğu gibi bütün sendikalar enerji fiyatları konusunda “tavan fiyatı” (“Preisdeckelung”) uygulamasını talep etmişlerdi – şimdi bunun yerine enerji fiyatlarına sözde “fiyat freni” (“Preisbremse”) konuldu. Ve yasanın uygulanışına bakıldığında işçi ve emekçiler açısından “fiyat freni” tutmayacak – bu çok açık!

İşçi ve emekçilerin tükettiği enerjinin yüzde 20’si için “fiyat freni” geçerli değil. Yani en son zam ne kadar yüksekse biz de faturayı aynen ödeyeceğiz! Tüketilen enerjinin yüzde 80’i için ise fiyatların üst sınırı 1 Mart’tan itibaren şöyle: Doğalgaz 12 cent/kWh, merkezi uzaktan ısıtma (“Fernwärme”) 9,5 cent/kWh, elektrik enerjisi için ise 40 cent/kWh**. 2021 yılında doğalgazın ortalama fiyatı 8 cent/kWh iken elektrik enerjisi için ise 33,5 cent/kWh ödeniyordu. Hükümetin işçi ve emekçiler için “fiyat freni” bu kadar.

Büyük şirket ve tekellere ise işçilerden kesilen vergilerle “enerji sübvansiyonu” yapılacak. Üretim süreçleri enerji yoğunluk olan şirketlere*** ciddi bir kıyak var: doğalgaz 7 cent/kWh, elektrik 13 cent/kWh! En geç bu rakamları görünce Fahimi’nin, “sizin adaletiniz bu mu”, “hani kimse yalnız bırakılmayacaktı – sermayeye bol kepçeyle dağıtırken işçi ve emekçiye zırnık koklatmıyorsunuz” diye isyan etmesi gerekirdi!

KAPİTALİST MANTIKLI, ÇAKMA SENDİKACILAR!

DGB Başkanı Fahimi, işçi ve emekçilere kaloriferi yakmak yerine iki kazak giymeyi, sıcak duş almak yerine ıslak bir el havlusuyla silinmeyi önerenlere isyan etmiyor, koalisyon hükümetinin, sermayenin aç gözlülüğüne göstermelik bir sınır getirilmesine isyan ediyor. Kapitalist rekabeti, kâr hırsını ve devlet kasalarının talan edilmesini “piyasa ekonomisinin normal mekanizmaları” diye masum göstermeye çalışan Fahimi utanmadan, “şimdi kapitalizmi eleştiren temel tartışmalar değil, gerçekte etkili eylemlerin zamanıdır” diyor! Kapitalizmi eleştirmek yerine “etkili eylem” olarak ise ikramiye ve temettü ödemelerinin yapılmasını öneriyor.

Tekel yöneticilerine ikramiye ve hissedarlarına temettü ödemeleri yapıldığında Almanya’da sanayisizleşme riski azalacak mı, Fahimi bundan emin mi? Kapitalizm ortaya çıktığı günden bu yana toplumsal üretimi kendi çıkarlarına göre belirledi, toplumsal olarak yaratılan değerlere el koydu, kazanç sağlayamayacağını anladığında işyerlerini yok etti, üretimi işgücünün daha ucuz olduğu yerlere taşıdı. Kapitalizm ayakta kaldığı sürece bu değişmeyecek.

Ayrıca “mevcut durumda ikramiye ve temettü ödemelerinin yapılmamasıyla, Almanya’da sanayisizleşme riskinin daha da artacağının kabul edildiği” sözlerini es geçmek yerine Fahimi’ye, “bu nerede ve kimin tarafından kabul edildi” diye sormak gerekiyor. 2009 yılında bankaların kurtarıldığı dönem DGB ve üye sendikaların yönetimleri açısından bu konuda tartışma yoktu: Yardım alan banka ve şirketler menajerlerine ikramiye ve hissedarlara temettü ödeyemeyeceklerdi.

Ne var ki 2009’dan bu yana “köprünün altından çok sular aktı” … Mart ayında, Rusya’dan satın alınan doğal gaza ambargo getirilmesi gündeme geldiğinde önce IG BCE şefi Michael Vassiliadis ardından IG Metall şefi Jörg Hofmann, “Alman ekonomisi enerji konusunda özel hassasiyetleri olan bir ekonomi, böyle bir karar verilirken bu görmezden gelinemez” görüşünü savunuyorlardı. Vassiliadis ve Hofmann’a göre aksi takdirde, “Şirketler kesinlikle yüz binlerce çalışanı kısa süreli çalıştırmak zorunda kalacak, birçok iş kalıcı olarak kaybedilecekti.”

Aynı günlerde Alman İşverenleri Birliği BDA ve Alman Sanayicileri Birliği BDI sermaye örgütlerinin açıklamaları da neredeyse harfi harfine aynıydı.

KAPİTALİZMİ ELEŞTİRMENİN TAMDA ZAMANI

Fahimi, Vassiliadis, Hofmann ve diğer çakma sendikacılara, sendikaların ortaya çıkış nedenlerinin başında kapitalist rekabet kaynaklı olan, işçiler arasındaki rekabeti sona erdirmek, çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için kolektif mücadele etmenin geldiğini hatırlatmak gerekiyor.

Fahimi, Vassiliadis, Hofmann ve diğerleri unuttuysa hatırlatalım: 2008/2009 aşırı üretim krizinde olduğu gibi Korona salgınından bu yana kapitalist sistemin yaşamımızı ne denli olumsuz etkilediğini bütün işçi ve emekçiler iliklerine kadar hissettiler. Bankaları kurtarmak için 700 milyar euroluk fon oluşturuldu fatura bize çıkarıldı, otomobil tekellerini kurtarmak için “hurdaya çıkarma ikramiyesi” uygulandı 5 milyarlık fatura da bize, milyonlarca işçi kısa çalışmaya çıkarıldı- faturası yine bize çıktı. Yüzlerce hastane özelleştirildi, kamunun elindeki hastanelere kâr yapmaya zorlandı- buna dayanamayan hastaneler kapatıldı. Bunun ne anlama geldiğini sadece Korona döneminde değil bugün hala yaşıyoruz! En son grip salgınında çocuk hastanelerinde yer kalmadı, çocuk ilaçları tükendi.

Bugün ise resmi enflasyon yüzde 7-10 arasında inip-çıkarken bu oran işçi ve emekçi hanelerinin alım güçlerine yüzde 20-25 dolayında yansıyor. Milyonlarca emekçi kiralarını, enerji giderlerini ödeyebilmek için öğünlerinden kesmek zorunda kalıyorlar. Yemek dağıtan kurumların önünde kuyruklar sürekli uzuyor…

Görüldüğü gibi kapitalizmi eleştirmenin tam zamanı! Sadece kapitalizmi değil aynı zamanda kapitalist rekabetle, kapitalist sömürüyle barışık olan sendika bürokrasisini de eleştirmenin, sendikalara sahip çıkmanın, tekrar sınıfın örgütü haline gelmeleri için mücadeleyi yükseltmenin de tam zamanı.

*Geçen aralık ayı ortasında karar altında alınan elektrik, gaz ve ısı fiyat freni ile ilgili yasalarda (bkz.: www.bmwk.de) devletten enerji yardımı almak isteyen şirketlere şart konuluyor: Devletten en azından 25 milyon euro yardım alan şirketler “eğer önceden söz vermişlerse” şirket yöneticilerine ikramiye ve hissedarlara ise temettü ödeyebilecekler. Devletten 50 milyon eurodan fazla yardım alan şirketler ise yönetim kurullarına ikramiye vermeleri ve hissedarlarına temettü dağıtmaları yasak.

**Elektrik enerjisi küçük ve orta boy (KOBİ’ler) işletmeler için de geçerli olacak.

***Üretim süreçlerinde enerji tüketimi yoğun olan sanayi dalları arasında yapı malzemeleri, kimyasallar, cam, demir dışı metaller, kâğıt ve çelik gibi sektörler yer almaktadır.


 200 MİLYAR DAHA…

Federal hükümet, sermayeyi korumak için bugüne kadar hiçbir fedakarlıktan kaçınmadı. Öncesi bir yana 2008/2009 krizinden bugüne kadar yüzlerce milyar euro değişik yöntemlerle sermayenin kasalarına akıtıldı.

Özel sübvansiyonlar ve konjonktür paketleri, bankaların kurtarılması için özel fonlar, faizsiz krediler, vergi indirimleri, şirket tahvillerini satın alma programları… Liste uzadıkça uzuyor.

Federal hükümet, elektrik, gaz ve ısı enerjilerine ilişkin “fiyat frenleri” yasaları* çıkardı. Ekonomi bakanlığı kamuoyunda yasayı, “1 Mart’tan itibaren yürürlüğe girecek olan yasa kapsamında toplam 200 milyar euroluk hacmiyle ekonomik savunma şemsiyesinin en önemli parçasını oluşturmaktadır” diye tanımlıyor.

 

Close