Written by 13:30 Allgemein

Yarım asırlık göç tarihi nice derslerle dolu

Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) Yürütme Kurulu üyesi Ali Çarman, Türkiye’den Almanya’ya işçi göçünün 50. yılı dolayısıyla yapacakları etkinlikler hakkında gazetemizin sorularını yanıtladı.

Göçün 50. yılı dolayısıyla DİDF olarak neler yapmayı planlıyorsunuz?
DİDF olarak bu konuda başta sendikalar olmak üzere tüm demokratik kurum ve kuruluşlarla, kültür ve sanatsal alanda önemli katkıları olmuş şahsiyetlerle ortak hareket etmeye çalışıyoruz. Bütün bölgelerimizde yıl sonuna kadar resim sergileri, sokak şenlikleri, film ve kitap günleri, tartışma toplantıları, tiyatro ve kabare gösterimleri, spor turnuvaları, gençlik buluşmaları planlanmış bulunmaktadır.
Merkezi olarak da şu anda başlattığımız, iki dilde öykü ve şiir yarışmasının yanı sıra, 18 Haziran’da Essen Grugahalle’de Emek Şenliği’miz var. Şenliğimizde kültürel programın yanı sıra, göçün geçmişini, bugününü ve geleceğini konu alan bir panel düzenleyeceğiz.
Kasım ayında ise „Alternatif Entegrasyon Zirvesi“ düzenleyeceğiz. Bugüne kadar yapılan entegrasyon zirveleri, birlikte yaşamın ilerletilmesinden ziyade, hükümetin göç politikalarını meşrulaştırmaya ve suni bölünmeleri derinleştirmeye hizmet etti. Planladığımız zirvedeyse, hükümetin ayrımcı politikalarına karşı alternatif uyum politikaları oluşturmaya ve bu politikaların hayata geçirilmesi için yerli ve göçmen kuruluşların birlikte hareket etmesinin olanaklarını geliştirmeye çalışacağız.

Almanya’da birçok kurum ve kuruluş bu konuda etkinlikler yapıyor, DİDF olarak sizin yapacağınız etkinliklerin farkı, özelliği nedir; bu etkinliklerde öne çıkaracağınız mesajlarınız neler?
Birçok dernek ve kuruluş, durduğu yer ve hizmet ettiği dünya görüşünden bağımsız yoğun bir çalışma ve hazırlığın içinde. Elli yıldır ayrımcı, dışlayıcı ve eşit haklardan mahrum bırakmanın sorumluları olan partiler ve hükümetler dahi şatafatlı programlarla bizlere sesleniyorlar. Toplumu etnik ve dini kökene göre kutuplaştırmaya hizmet eden milliyetçi, tarikatçı örgütler de kendi çıkarları açısından 50. yıldan söz eder oldular.
Federasyonumuz geride bıraktığımız 30 senelik mücadele döneminde, yerli ve göçmen emekçilerin birliğini, dostluğunu geliştirmeyi esas alarak çalıştı. Emekçiler arasında dini ve etnik temelde yaratılmaya çalışılan ayrımcı politikaların karşında oldu. Aynı kaderi paylaşan işçi ve emekçilerin geleceklerinin birlikte hareket etmekten geçtiğine dikkat çektik. 50. yıl dolayısıyla yapacağımız etkinliklerde de bu anlayış hakim olacak. Ayrıca bu etkinliklerde sadece sorunlarımızı değil, çözümlerimizi de ortaya koymak istiyoruz. Bakarsanız gerek resmi gerekse ‚sivil‘ kuruluşların hepsi ortak yaşamdan, kardeşlikten vb. bahsediyorlar. Ama yaptıklarına, uygulamalarına ve politikalarına baktığımızda insanları dinine, milliyetine göre ayırıp birbirinden uzaklaştırmaya hizmet ediyorlar. Etkinliklerimizde yerli ve göçmen emekçiler arasındaki ilişkilerin olumlu anlamda gelişmesi için neler yapılması gerektiğine dair somut mesajlar vermek istiyoruz.

Göç ve sendikalar konusunda söyleyecekleriniz var mı?
Türkiye ile Almanya arasında resmi anlaşma yapılmadan çok önce, Mart 1961’de, IG Metall sendikası, işverenlerin ayak oyunlarına, düşük ücretlere ve sefil barakalarda devam ettirilen yaşam koşullarına ve haksızlıklara Türkiyeli işçilere Türkçe seslenen bir bülten çıkararak, örgütleme çağrısında bulunmuş. Kısacası, hükümetler bugün bile göçün gerçeklerini kabul etmeye yanaşmazlarken, sendikalar o günlerden itibaren eşitlikten, birlikten ve kardeşlikten söz etmişler. Daha sonraları da zaman zaman övgüye değer çalışmaları olmuştur. Yabancı düşmanlığı ve ırkçılığa karşı kampanyalar, göçmenlere eşit haklar verilmesi, tek tek fabrikalarda dostluğun ve birliğin gelişmesine hizmet eden kültürel sportif etkinlikler sendikaların belli bir zamana kadar önem verdiği çalışmalardı. Ancak bu olumlu örnekler günümüzde çok azalmış durumda. Göçün 50. yılı vesilesiyle bir kez daha bu gerçekliğe dikkat çekip merkezi düzeyde olmasa da sendikalarla en azından bölgesel etkinliklerimiz olacak. Yine sonbaharda, ağırlıklı olarak Türkiye kökenli işçi ve sendika temsilcileri ile merkezi bir toplantıda, emekçilerin birliğini güçlendirmede sendikalarımızın rolü, sendikaları güçlendirmede Türkiye kökenli emekçilere düşen görevler üzerine tartışarak, kararlar alacağız.

Türkiye kökenli göçmenlerin uyumu konusunda tartışmalar bitmek bilmiyor. Geride kalan 50 yıla baktığınızda uyum konusunda önümüzdeki dönem olumlu gelişmeler yaşanması için neler yapmak gerekiyor sizce?
Geride bırakılan 50 yılın deneylerine tecrübelerine bakıldığında söylenecek tek şey; birlik, beraberlik entegrasyon konusunda ne yapıldıysa işçilerin, emekçilerin, gençlerin kendi çabalarıyla oldu. Yaşanan sürecin gerçeklerini hükümetlerden daha önce anlayarak, kalıcılaşma konusunda adımlar atma, birlikte hareket etme güdüleri daha erken gelişti. 50 yıldır hem Türk hükümeti, hem de Alman hükümeti uyguladıkları politikalarla Türkiyelileri sürekli mağdur ettiler. Son dönemlerde danışıklı dövüş yeniden kızıştı. Bir yanda Recep Tayip Erdoğan, diğer yanda Angela Merkel emekçilerin yaşamını kolaylaştırmaya, sorunlarını çözmeye yönelik bir adım dahi atmıyor. Her iki taraf da şov yaparak, ‚sorunları sermaye yaparak‘ emekçileri kendi politikalarına yedeklemeye çalışıyor. Birlikte yaşamın gerçekleşmesi, bu yönde ciddi adımların atılması için emekçilerin harekete geçmesi gerekiyor. Yoksa bölünmüşlükten en fazla çıkarı olan sermaye ve hükümetlerinin bu politikalarını değiştirmek olanaklı değil. Diğer taraftan iş için, ekmek için, demokratik haklar için işyerinde, sendikada, okulda, semtte birlikte hareket etmek; sosyal ve kültürel hayatımızda içe kapanmamak büyük önem taşıyor. Yerlisiyle göçmeniyle biz emekçilerin ortak bir sosyal kimliği olduğunu hissettirecek çalışmalar ve girişimler arttığı ölçüde uyum konusunda olumlu gelişmeler yaşanmaması için bir neden bulunmuyor.
Bazı çevreler bizden farklı olarak, entegrasyonun salt hukuksal düzenlemelerle çözülebileceğini düşünüyor. Biz, entegrasyonun sosyal-kültürel, ekonomik ve hukuksal bir sorun olduğunu düşünüyoruz. Bu da değişik alanlara yönelik taleplerin bir bütün olarak ele alınması gerektiği anlamına geliyor. Yaşam merkezi Almanya olan herkese vatandaşlık hakkı, seçme seçilme hakkı tanınması, güvenceli ve geçinebileceği iş, parasız eğitim, parasız sağlık hizmetlerinin sunulması, ırkçı-faşist örgütlerin yasaklanması gibi taleplerimiz, birlikte yaşamın zeminini  oluşturuyor. Bunlara ek olarak, ‚Türklük‘ ve ‚İslamiyeti‘, ekonomik ve siyasi çıkar malzemesi yapan örgüt, kurum ve çevrelerin burada yaşayan insanlarımız üzerinde yarattığı bir tahribat var; uyum ve burada yaşayan emekçilerin hayatında bir kolaylaşma olacaksa bu çevrelerin bölücü, içe kapatıcı etkilerine karşı çıkmamız gerekiyor.
Bütün olumsuz koşullara rağmen 50 yılda birlikte yaşam konusunda işçilerin, emekçilerin çabalarıyla önemli yol  kat edildi. Hayatın gerçeklerinden öğrenmesini bilenler için epeyce ders var. Son yıllarda entegrasyon kelimesini dillerinden düşürmeyenler; göçmenlere toplumsal yaşamın tüm alanlarında tam hak eşitliği sağlandığında sürecin hızlanacağını bilmezler mi! Yerli ve göçmen emekçilerin sorunlarının gün geçtikçe arttığı ve ortak noktalarımızın çoğaldığı bir süreçten geçildiğini, düne göre her alanda birlikte hareket etmenin olanaklarının da genişlediği bir dönemeçteyiz. Bunun için 50. yıl etkinliklerimiz birliğin güçlendiği, emekçilerin kendi gelecekleri için işsizliğe, yoksulluğa, özelleştirmelere, ırkçılığa, savaşlara karşı mücadelenin güçlendirilmesinin vesilesi olacaktır.

Gençliğe ilişkin özel bır program ve çalışmanız olacak mı?

Kuşkusuz ‚birinci kuşak‘ diye anılan ilk gelenlerimiz oldukça zor yıllar geçirdiler. Göçün dünü birinci ve ikinci kuşaksa, yarını da üçüncü ve dördüncü kuşaklardır. Ve sürüp giden tüm sorunlar, bugünün çocuk ve gençlerini de doğrudan ilgilendiriyor. İlk kuşaklar gibi Almanca sorunu olmayan gençlik ne yazık ki gerekli desteği ve ilgiyi görmüyor. Gençlerin eğitim alanındaki sorunları giderek artıyor. Okulu terk edenlerin sayısı oldukça kabarık ve dolayısıyla bu bir bütün olarak iş ve meslek yaşamına olumsuz olarak yansıyor. Bu konuda da sendikalarla birlikte gençliğin sorunlarını tartışıp çözüm yolları arayacağız. Biraz önce birlik ve beraberlik konusunda yaşanan zorluklara dikkat çekmiştik. Aslında bu sorunların en kolay aşılabileceği alan gençlik alanıdır. Gençler çok rahat kaynaşıp ve dostluklar kurabiliyorlar. Yeter ki bir araya gelebilsinler. Örneğin geçtiğimiz aylarda üniversitelerdeki harç uygulamasına ve eğitimin paralı hale getirilmesine karşı büyük kitlesel eylemler düzenlendi. Bazı yerlerde gençlerimiz eylemlere ilgi gösterdiler ve katıldılar ama genelde ilgi düşüktü. Bu da içe kapanmanın gençler için de bir sorun olduğuna işaret ediyor…
Bunun için okullarda, işyerlerinde ve gençlik merkezlerinde yerli ve göçmen gençlerin organizasyonunu birlikte yaptığı etkinliklerin gerçekleşmesine katkı sunacağız. Bu konuda gençlik örgütümüz DİDF Gençlik bir dizi çalışma sürdürüyor. Örneğin güneyde IG Metall ve DGB ile birlikte, Stuttgart merkezli bir Çırak Gençlik Konferansı düzenliyoruz.

Close