Written by 11:04 uncategorized

Yunanistan seçimlerini kaybeden çok

02

Yunanistan’da yapılan erken genel seçimin kaybedeni sadece ülke içerisindeki sermaye grupları, gerici çevreler olmadı. Syriza’nın sandıktan birinci parti olarak çıkmamasını isteyen Merkel, Hollande, Cameron… da kaybedenler arasında bulunuyor. AB’nin karar vericileri şimdi başbakanlık koltuğuna oturan Syriza lideri Çipras ile nasıl bir ilişki içerisinde olacaklarını tartışıyor.

Yunanistan’da 25 Ocak günü yapılan erken genel seçimlerin akşamında sandıktan galip çıkan Radikal Sol Koalisyon (Syriza) tarafından düzenlenen “zafer mitingi”nde bir döviz dikkat çekiyordu: “Das ist eine wirklich gute Nacht Frau Merkel” (Bu gerçekten çok güzel bir gece Bayan Merkel!).

Atina’da bir genç kadının elinde tuttuğu dövizle Almanya Başbakanı Angela Merkel’e bu mesajı vermesinin bir anlamı var. Zira, 2010’dan beri Yunanistan halkına ağır kısıtlama programları dayatan AB Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) üçlüsünün oluşturduğu “Troika”nın arkasında asıl olarak Almanya ve Başbakanı Angela Merkel’in olduğunu bilmeyen yok. Bu nedenle Yunanistan’da “Troika”nın dayatmalarına karşı gerçekleştirilen protesto gösterilerinde sıkça Merkel’in fotoğrafları taşınıyordu.

Dolayısıyla Yunanistan’daki seçimlerin kaybedeni sadece “Troika” işbirlikçisi Yeni Demokrasi (Nea Dimokratia), PASOK ve bilumum AB yanlısı parti değil, aynı zamanda yıllardır Yunanistan’da kemer sıkma politikaları dayatan Merkel, Gabriel, Hollande, Cameron… gibi karar verici ülkelerin siyasetçileridir de. Çünkü bu siyasetçiler Yunan emekçilerine yoksulluk ve sefaletten başka bir anlam taşımayan kısıtlama paketleri dayatmakla kalmamış, açıktan seçimlerden önce Yeni Demokrasi Partisi ve lideri Antonio Samaras’ın sandıktan birinci çıkması için ellerinden geleni yapmış, ancak buna rağmen açık arayla yenilgiye uğramışlardır. Seçimlerden Syriza ve Alexi Çipras’ın birinci çıkmaması için önceden “felaket senaryoları” çizen, gerektiğinde Euro Bölgesi’nden çıkaracaklarını da söyleyen Merkel ve onunla aynı zihniyettekiler, seçimi kaybettikten sonra ise “sakin olma”, “realist davranma” çağrıları yapıyorlar.

SERMAYE SYRIZA’YI HİZAYA GETİRECEK Mİ?

Bütün bu politikacılar elbette hizmet ettikleri sınıfın çıkarlarına göre açıklamalar yapıp, başka bir ülkede kimin seçimleri kazanıp kimin kaybetmesi gerektiği yönünde tutum alıyorlar, açıklamalar yapıyorlar. Her ne kadar Merkel’in kendisi seçimlerden sonra doğrudan bir açıklama yapmazken, partisinden politikacılar sonucun “Avrupa için hiç de hayırlı olmadığı”nı dillendirdiler.

Seçimlerin ardından yapılan açıklamalara bakılırsa Merkel, Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nde kalmasından yana. Ancak Çipras’ın borç silme, Euro Bölgesi’ndeki vergi mükelleflerinin Yunanistan’ın borçlarını üstlenmesi gibi taleplerine karşı çıkmaya devam ediyor. Federal Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble de seçim öncesinde borç silmenin söz konusu olmayacağını ifade ederek, “Yunanistan 320 milyar Euro’luk borcunu ödeyemez duruma düşerse Euro Bölgesi’nden çıkması kaçınılmaz olur” demişti.

Alman sermayesi adına en açık ve net açıklamayı Almanya’da Alman Sanayiciler Birliği (BDI) yaptı. Birlik yöneticisi Markus Kerber, Syriza’nın başarısının Güney Avrupa’daki reformları durdurması durumunda bunun “felaket” olacağını söyleyerek, Çipras’a “iyi politika yapma” çağrısında bulundu.

Alman Merkez Bankası Başkanı Jens Wiedmann ise, hükümet değişikliğiyle basit bir şekilde tasarruf politikalarından kurtulamayacağını söyleyerek, bundan sonra Yunanistan’a yönelik izleyecekleri politikanın istikametini göstermiş oldu. Yani; “hükümetler değişebilir ancak dayatılan politikalar değişmeyecek”. Wiedmann ayrıca, Yunanistan’ın borçlarının silinmesinin söz konusu olamayacağını özel olarak vurguladı.

Sosyal Demokrat Parti (SPD) yöneticileri ise daha çok Çipras’a yerine getirilemeyecek vaatlerde ve taleplerde bulunmama tavsiyesinde bulundu. Yani aşırılıkların törpülenmesini, gerçekçi olmasını istiyorlar. Örneğin aynı zamanda SPD yöneticisi olan Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, seçimlerden hemen sonra Çipras ile telefonlaştığını söylerken, önümüzdeki dönemde bu çizgiyi takip edeceklerini dile getiriyordu. Öyle görünüyor ki, Alman ve diğer ülkelerin sermaye çevreleri, Syriza’yı sola değil, merkeze çekmek yönünde bir politika izleyecekler ve bu konuda kutuplaştırıcı değil uzlaşmacı olduğunu göstermeye çalışacaklar. Böylece, Yunanistan başta olmak üzere borç krizinin etkili olduğu ülkelerde ipliği pazara çıkmış AB’nin daha fazla güven kaybetmesini engellemek istiyorlar. Bu planlardan vazgeçme anlamına gelmiyor. Tam tersine planların hayata geçirilmesi için uzun vadeli ve sabırlı davranma anlamına geliyor.

 

SYRIZA NE YAPACAK?

Aslında bundan sonra “Troika”nın, AB’nin, AP’nin, Almanya’nın ne dediğinden, ne talep ettiğinden çok, seçimlerde Yunanistan emekçilerin açık desteğini alan ve hemen başbakanlığı devralan Syriza ve lideri Çipras’ın ne yapacağıdır. Seçimlerden önce meydanlarda kısıtlama politikalarına son vereceği ve borçları ödemeyeceği yönünde verilen vaatler yerine getirilecek mi? Bu sorunun yanıtının Yunan halkı için açık ve net olması gerekiyor. Eğer Syriza buna uygun bir politika izlemezse, zaten bir koalisyondan ibaret olan gücü kısa sürede sarsılacak ve bugün kıta genelinde sol adına umut veren başarısı başarısızlığa dönüşecek.

Bu nedenle Syriza’nın bundan sonra ne yapacağı, hangi adımları atacağı hem Avrupa sermayesi hem de emekçileri için büyük bir önem taşıyor. Eğer verdikleri vaatleri yerine getiren bir parti olabilirse elbette öncelikli olarak Yunan halkı, ardından da Avrupa’da neoliberal politikalara karşı mücadele eden sol, ilerici, devrimci güçler kazanç elde edecek, açılan yoldan ilerlemeye devam edebilirler. Bu nedenle Yunanistan seçimlerinin sonuçları bir bakımda umutsuz havanın dağılmasına, yeni umutların yeşermesine vesile olmuştur. Sadece Yunanistan’da değil, kıta Avrupa’sında İkinci Dünya Savaşı’dan bu yana ilk kez sistemin önemli bir dayanağı olan sosyal demokrat partilerin solunda bir partinin öncülüğünde hükümet kurulması büyük bir anlam taşıyor.

Alman sermayesi ve basının daha ilk günden itibaren seçim sonuçlarının etkisini azaltmak için göstermiş olduğu çaba boşuna değildir.

YÜCEL ÖZDEMİR

 

 Sağcı partiyle koalisyon ortaklığı şaşırttı

Seçim sandıklarının kapanmasından bir kaç saat sonra Syriza’nın seçimlerden üçüncü parti olarak çıkan Bağımsız Yunanlılar (ANEL) adlı partiyle koalisyon kurması ve Alexis Çipras’ın yemin ederek başbakanlık koltuğuna oturması şaşkınlık yarattı. Başından beri Syriza ile iyi ilişkiler içinde olan Sol Parti, ANEL ile ortaklığa rağmen partinin ırkçılığa karşı mücadelede geri adım atmaması çağrısında bulundu. Eşbaşkan Katja Kipping yaptığı açıklamada bu konuda Syriza’ya güvendiklerini, bekleyip görmenin daha yararlı olacağını söyledi. Diğer Eşbaşkan Bernd Riexinger ise koalisyon görüşmelerine müdahil olmak istemediklerini ifade ederek, bu konuda çekimser konuşmayı tercih etti. Ancak, Almanya’da Sol Parti’nin sağcı-popülist kesimlerle işbirliği içinde olmayacağının altını çizdi. ANEL Almanya’da bazı basın organları tarafından CSU’ya bazı basın organları tarafından da AfD’ye benzetildi. Böylece, oluşan Syriza-ANEL koalisyonu Sol Parti’nin şu anda mümkün olması söz konusu olmayan AfD ya da CSU ile ortaklık yapmasına benzetiliyor. (YH)

 

Close