Avrupa’da son bir yıl içinde olanlar elbette bir önceki yıldan devralınan Ukrayna Savaşı’nın etkilerini taşımaya devam etti. Almanya’dan başlayarak Avrupalı devletlerin önemli bir bölümü Ukrayna’ya askeri ve ekonomik desteği sürdürdü.
Savaşın Avrupa halkları üzerinde ekonomik ve sosyal açıdan yarattığı etkiler ise, ilk yıla nazaran kısmen kırılmaya başladı. Enflasyon, pandemi ve savaş öncesi dönemin üzerinde seyretmeye devam ediyor. Hayat pahalılığı, enerji ve temel gıda ürünleri fiyatları yüksek seviyede durmaya devam ediyor. AB’nin 27 ülkesinde temel gıda alanında enflasyon bu yıl yüzde 7.6 oldu.
Ücretler ise yerinde saymayı sürdürdü. Sendikaların, enflasyonun üzerinde ücret artışı talebiyle başlattığı toplu sözleşme görüşmeleri ya enflasyon seviyesinde ya da altında bağıtlanan sözleşmelerle sonuçlandı. Pek çok ülkede ücretlere enflasyon üzerinde zam yapılması talebiyle uyarı grevleri gerçekleştirildi. Bir kısmı da halen devam ediyor.
Emek mücadelesinde en büyük kavga elbette Fransa’da emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı verildi. Aylarca kitlesel eylemler ve grevlerle devam eden mücadeleye rağmen Cumhurbaşkanı Macron parlamentoyu da devre dışında bırakarak emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkardı.
Sertleşen emperyalist paylaşım mücadelesi ve ona bağlı artan silahlanma, savaş tehdidi, hayat pahalılığı ve ekonomik sorunlar, kıta Avrupa’sında orta sınıflardan başlayarak geniş emekçi kitleleri arasında gelecek kaygısını savaş öncesi döneme göre önemli şekilde artırdı.
Bu tablonun etkisiyle geleneksel düzen partilerinde, daha önce başlayan zayıflama ve kısmen çözülme hızlandı. Bu nedenle de savaştan bu yana kıta genelinde aşırı sağcı partiler güç kazandı. Güçlenmede, bu partilerin Ukrayna’ya şartsız destek yerine Rusya karşıtı politikaları eleştirmesi de rol oynadı.
Denilebilir ki 2023, Avrupa’da bütün bu nedenlerden ötürü aşırı sağın hem yükseldiği ama hem de yükselişinin kırıldığı bir yıl oldu. Ekim 2022’de yapılan genel seçimlerden sonra İtalya’da faşist Giorgia Meloni başbakanlık koltuğuna oturdu.
Aynı yılın sonunda İsveç’te sosyal demokratların öncülük ettiği koalisyon hükümeti çöktü, yerine aşırı sağcı İsveç Demokatlarının desteklediği muhafazakar hükümet kuruldu. Benzer bir durum Finlandiya’da yaşandı. Slovakya’da sağ-populist Robert Fico, İsviçre’de aşırı sağcı Halk Partisi kazandı.
Bu yılın son aşırı sağ başarısı ise Hollanda’dan geldi. Aşırı sağcı Gerd Wilders’in liderliğini yaptığı Özgürlük Partisi sandıktan açık ara birinci çıktı. AB’nin “motor ülkeleri” Almanya ve Fransa’da da aşırı sağın yükselişi devam ediyor.
Kıta genelinde aşırı sağın yükselişinin hangi aşamaya geldiğini göstermesi bakımından 2024’ün haziran ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri bir gösterge olacak.
Sığınmacılar, göçmenler ve İslam üzerinden sürdürülen ırkçı propaganda, derinleşen sosyal sorunların da etkisiyle yeniden güçlü bir karşılık bulabilir. Yükselen milliyetçilik, ırkçılık ve ulusal çıkarlar AB’in “entegrasyon” sürecini daha fazla geciktirebilir. Ama tersi eğilimler de güçlenebilir. Zira yükselen milliyetçilik nedeniyle AB’nin geleceği tehlikeye düştükçe AB’yi sahiplenme artabilir.
Bu yıl içinde Estonya, İspanya, Polonya gibi ülkelerde sağ partiler istediği başarıyı elde edemediler. Özellikle Polonya’da sağ-muhafazakar PiS partisinin sekiz yıllık iktidarını kaybetmesi, AB’de “liberallerin” dönüşü olarak yorumlanıyor. Bunun olup olmayacağından bağımsız olarak AB’de gelişmelerin tek yönlü ilerlemediğini, geniş emekçi kesimler arasında baş gösteren hoşnutsuzlukların değişik kanallara aktığı söylenebilir.
Özellikle göçmenlere ve mültecilere karşı ırkçı propaganda üzerinden güç toplayan partilerin hükümet ya da hükümet ortağı olduğu ülkelerde hava kısa sürede tersine dönebilir. Çünkü temel sosyal sorunların asıl sorumlusunun göçmenler değil, kapitalist sistemin olduğu öne çıkabilir. Savaşa verilen destek önümüzdeki yıl içinde daha da azalacak gibi görünüyor. Çünkü, Ukrayna’ya verilen her askeri ve ekonomik desteğin içeriye ağır fatura olarak döndüğü bu yıldan itibaren görülmeye başlandı. En azından Almanya’da savaşa tam destek veren partiler güç kaybederken, açıktan eleştirenler güç kazanıyor.
Olağanüstü gelişmelerin olmaması durumunda savaş ve ekonomik gidişat bağlamında yeni toplumsal hareketler kaçınılmaz görünüyor.