Written by 17:30 HABERLER

2025, 2024’ten daha iyi olmak zorunda

Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) Yürütme Kurulu üyesi Düzgün Altun’la göçmenlerin durumunu ve 2025 yılında nelerin değişmesi gerektiğini konuştuk.

Foto: Privat

Almanya’da en çok tartışılan konulardan olan göç ve göç politikası açısından 2024 yılını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yıl, ülke çapında iki milyondan fazla insanın katıldığı ırkçılığa karşı bir gösteri dalgasıyla başladı. Ve üçüncü lig kulübü Rot-Weiss Essen ve Stuttgart II futbol taraftarlarının dikkat çekici tepkisiyle sona erdi. Binlerce taraftar, “Almanya Almanlarındır” diye bağıran bir Nazi’yi “Naziler dışarı” sloganıyla tam anlamıyla stadyumdan kovdu.
Ancak 2024 yılı her bakımdan zor bir yıl oldu, pek az sorun çözüldü, birçoğu ise büyüdü. Hem silah ve ticaret savaşları gibi uluslararası gelişmelerde hem de iç politikada durum böyleydi. Göç ve göç politikasını da gündemin üst sıralarına elbette yerleştirebiliriz. Ve bu konu tartışmalarda genelde negatif ve bir sorun olarak geçti. Ama göç ve göç politikası konuları, uluslararası ve ülke içindeki çalkantı ve gelişmelerden ayrı düşünülmemelidir. Bu bağlam siyasi nedenlerden dolayı gözardı ediliyor.
2024 yılına kısaca baktığımızda sürekliliği görebiliriz. Yani giderek artan gerici bir göç politikası ve tartışma kültüründe gaddarlaşma ve insanlıktan uzaklaşma. Bunların onlarca yıldır burada yaşayan ve çalışan ya da savaş ve hayat tehlikesi nedeniyle kaçmak zorunda kalan insanlar değil de yalnızca tehlike kaynağı bir “sürü” olduğu izlenimi topluma empoze edildi. Burjuva partilerin politikaları ve önde gelen medyanın haberleriyle göç, sağın savaş alanına dönüştü. ‘Olağanüstü bir durumda’ ve ‘sürekli tehlike altında olduğumuz için’, haklardan mahrum bırakma, damgalama ve dışlamanın normal olduğu algısının yaygınlaştırılması tabii ki kabul edilemez.

GÖÇMENLERE YÖNELİK SÖYLEMLERDE SINIRLAR KALDIRILDI
Bu konuya özgü örnekler verebilir misiniz?
Tartışma kültürü ve medya sözkonusu olduğunda sayısız örnek var. Göçmenlere, özellikle de mültecilere yönelik tüm “aşağılama sınırları” kaldırıldı. Ayrıca, daha önce ılımlı ya da en azından tarafız kabul edilen gazetecilerin, hiçbir ayrım yapmadan ve sorgulamadan, sağcı sloganları ve kışkırtıcı söylemleri benimseyerek bunları daha da ileriye ittiğini görmek de üzüntü verici.
Ancak siyasi açıdan bakıldığında, sınır dışı etme uygulamalarının önemli ölçüde sıkılaştırılmasını sağlamakla kalmayıp aynı zamanda mültecileri bir kez daha genel şüphe altına sokan yeni sözde Geri Dönüşü İyileştirme Yasası’ndan bahsedebiliriz.
Yeni GEAS reformu (Ortak Avrupa İltica Sistemi), kanunen bir ayrılıktan başka bir şey değildir. Libya ve Tunus gibi sözde dış sınırlardaki koşulların ne kadar insanlık dışı ve korkunç olduğu defalarca kanıtlandı ve biliniyor. Şu anda konuşulan tek şey, 2024’te daha azının Avrupa’ya veya Almanya’ya ulaşacağı. 2024 yılında 10.000’den fazla insanın Avrupa yolunda öleceği ise nadiren söyleniyor.
Mayıs ayında uygulamaya konulan sözde ‘ödeme kartı’ da ayrımcıdır.
Şiddetle kınadığımız ve bu tavrımızı birçok kentteki etkinliklerimizle açıkça dile getirdiğimiz Mannheim ve Solingen’deki bıçaklı saldırıların ardından şöyle bir tablo görüyoruz: Hükümet iki ay içinde federal polise, BKA ve BAMF’a benzeri görülmemiş yetkiler veren yeni bir güvenlik paketini kabul etti. Bütün bunlar temel haklara yönelik sert kısıtlamadan başka bir şey değil. Bu nedenle kitlesel gözetim, gösteri yapma hakkının kısıtlanması vb. durumlarla karşı karşıyayız.
Kasım ayında kabul edilen Antisemitizm-Yahudi karşıtlığı kararında da, öncelikle “göçmenlerdeki Yahudi karşıtlığı”na işaret ediliyor ve bu da önyargıları güçlendiriyor. Antisemitizm ile İsrail hükümetine yönelik eleştiri tamamen farklı iki tutumdur.

Son olarak belki de yıl ortasında yürürlüğe giren yeni vatandaşlık kanunundan da bahsedebiliriz. Burada bekleme süresi veya çocukların vatandaşlığa alınması veya gençlerin seçme/karar alma zorunluluğunun kaldırılması yönünde bazı iyileştirmeler var. Ancak hâlâ sorunlu olan şey, vatandaşlığa kabul edilmenin, kendi geçiminizi bağımsız olarak sağlayabilmek gibi birçok başka engelle bağlantılı olmasıdır. Almanya’yı hayatının merkezi olarak gören ve bu şekilde yaşayan bir insan neden bunu engelsiz başarmasın? Mesela insanların sırf şu anda işsiz oldukları için toplumsal yaşama katılım hakları olmamalı mı?

DEĞİŞİM ANCAK BİRLİKTE MÜCADELEYLE MÜMKÜNDÜR
23 Şubat 2025’te erken federal seçimler yapılacağı kesinleşti. 2025’te bizi neler bekliyor?
2025, 2024’ten daha iyi olmalı. Ancak gelişmelere bakıldığında bunun işaretlerini görmek mümkün değil. Hem göçmen kökenlileri hem de yerli halkı ekonomiden savaşlara, sosyal haklardan özgürlüklere kadar birçok alanda daha zor bir yıl bekliyor. Nitekim ‘trafik lambası hükümeti’nin çöküp erken seçim kararı alınması da bununla ilgili. Daha güçlü ve sert politikalar uygulayabilecek bir hükümete ihtiyaç duyuluyor. Yani CDU’lu yeni bir hükümet de halk için herhangi olumlu bir gelişme getirmeyecek. Burjuva partilerin güncel açıklamaları da bunu işaret ediyor. Sermaye sahipleri ve şirketler yön belirledi: Daha az vergi, iş dünyasında artan esneklik, şirketler için enerji maliyetlerinin büyük ölçüde azalması ve tabii ki sınırsız sübvansiyonlar… Göç geçmişi olsun ya da olmasın “normal vatandaş”a çok az şey kaldı. Geriye kalanın silahlanmaya harcanması gerekiyor. Özetle gelecek yıl hayatın her alanında sosyal kesintilerin, dışlama ve bölme politikalarının devam edecepi bir yıl olacak.
Slogan açık: “Yukarıya ver, aşağıya tekme at!”. AfD korkulduğu gibi seçimlerden en güçlü ikinci parti olarak çıkarsa toplumdaki kutuplaşma artacak.
Ama bu bizim kaderimiz değildir. Değişim mümkündür ve gereklidir. Ancak toplumsal hareket olmadan değişim olmaz. Bu nedenle hareketi güçlendirmek için birlikte çaba harcamalıyız. 2024 yılında da güzel örneklerimiz oldu. Haziran ayında birlik ve beraberlik için düzenlediğimiz festivalimizde 8 bini aşkın kişiyle bölünmeye yerine birlikte olduğumuzu gösterdik.

Savaşa ve silahlanmaya hayır denen gösteriler oldu, ülke genelinde yüzbinler insan ırkçı, milliyetçi ve yabancı düşmanı siyasete karşı haftalar süren protestolar gerçekleştirdi. Ucuz ve daha çok konut için, hastanelerin kapatılmaması için veya daha fazla kreş açılıp eğitime ve sosyal alana daha fazla bütçe ayrılması için defalarca eylemler yapıldı. Derneklerimiz de tüm bu hareketin bir parçası olmaya çalıştı. Önümüzdeki yılın sadece sorunların değil birçok alanda toplumsal hak arayışlarının da artacağını öngörmeliyiz ve biz de ekonomik-sosyal haklar, barış ve birlikte yaşam konusundaki bu hareketi güçlendirme çabasında olacağız.
2025’i 2024’ten daha iyi yapabilmenin yolu da burdan geçiyor.

Close