Written by 18:36 ÇALIŞMA YAŞAMI

30 saatlik çalışma haftası!

IG Metall (IGM) Başkanı Hofmann’ın “kısmi ücret denkleştirmesiyle dört günlük çalışma haftası” önerisi (öneri gerçekte sermayeden geldi!) Almanya genelinde geniş bir tartışma başlattı. Yeşiller, Sol Parti ve SPD gibi partiler öneriyi desteklerken CDU/CSU asıl olarak sessiz kalıyor, FDP ise kesinlikle karşı çıktığını ilan etti. Sermaye cephesinde durum farklı; prensip olarak öneriye destek veriliyor ve “ücretler de düşmeli” deniliyor. İşçi ve emekçi cephesinden bakıldığında gündeme sokulan önerilerin sermayeyi kurtarma içerikli olduğu görülüyor. Tartışmayı ilerletmek, talebi işçi ve emekçiler açısından geliştirmek için geç kalınmış değil.

SERDAR DERVENTLİ

IG Metall Genel Başkanı Jörg Hofmann, kriz nedeniyle büyüyen işsizlik tehdidine karşı haftalık çalışma günlerinin dört güne düşürülmesini önerdi. Süddeutsche Zeitung(1) yaptığı söyleşide, kısa çalışma süresiyle ilgili yeni yasal uygulamanın 24 ay daha uzatılmasını, iflas tehdidi altında olan işletmelere devlet tarafından maddi kaynak verilmesini talep eden Hofmann, “Dört günlük çalışma haftası, otomotiv endüstrisi gibi sektörlerdeki yapısal değişime cevap olacaktır. Dönüşüm işten çıkarmalara değil, herkes için iyi işe yol açmalıdır. Bu, sanayi işlerinin silinmesi yerine korunabileceği anlamına gelir” dedi.

“Daimler, ZF ve Bosch gibi şirketler kısa çalışma süreleri konusunda anlaştılar. Bu yol gelecekte, metal ve elektrik sektöründeki tüm şirketlere açık olmalıdır” diyen Hofmann, çalışma sürelerinin kısaltılmasında ücretlere ne olacağı sorusuna ise, “çalışanların bunu kabul etmeleri için belli bir miktar ücret denkleştirilmesi olmalı. Bu sefer de zaman ve para kombinasyonu ile bir çözüm bulacağımızdan eminim” dedi.

ÖNERİ NASIL YANKI BULDU?

Çalışma sürelerinin kısaltılmasının gündeme gelmesi sermaye cephesinin bir bölümünde klasik reaksiyonlarına neden oldu. Özellikle FAZ, Die Welt gibi sermayenin borazancı görevini üstlenen gazetelerde öneri, “miyop görüş açısına sahip sendikacıların güve kutusundan çıkardıkları ve yeni diye pazarlamaya çalıştıkları işe yaramaz fikir” diye yorumlanıp diskalifiyesine girişildi.

Sermayenin bir süredir gözden çıkardığı FDP, “çalışma sürelerinin kısaltılmasının gündeme alınmasının bile zarar vereceğini ileri sürerken CDU/CSU partilerinin sessiz kalmaları herkesin dikkatini çekti. Yeşiller, Sol Parti ve SPD gibi partiler ise benzeri önerilerin kendi ajandalarında olduğunu da belirterek Hofmann’ın tüm önerilerini desteklediklerini açıkladılar.

Başta IG Metall’in muhatabı Gesamtmetall ve ardından BDA gibi sermaye örgütleri, “Çalışma sürelerinin kısaltılması önerisi yerinde bir öneri. Ama ücret denkleştirilmesiyle olmaz” diye tutumlarını belirlediler ve hem sermaye yanlısı medyaya hem de partilere ayar çektiler.

“KISMİ ÜCRET DENKLEŞTİRİLMESİNİN YOLU VAR: HARTZ IV”

İşten atmaların kolaylaşması için kısa çalışmanın yaygın uygulanması yerine çalışma sürelerinin ücret karşılığı olmadan düşürülmesini destekleyen sermaye örgütleri, ücret kaybının devlet kasalarından karşılanmasını istiyorlar.

Continental Personel Müdürü Ariane Reinhart gibi bazı tekel yöneticileri kısa çalışma uygulamasının tersten işletilmesini talep ediyorlar. Buna göre işletmeler üretim ihtiyacına göre işçileri daha kısa çalıştıracaklar ve ortaya çıkan ücret kaybı işsizlik sigortasından karşılanacak. Örneğin işçi yüzde 60 çalışıyorsa ücretinin yüzde 40’ı işsizlik kasasından ödenecek.

FAZ ve HB gazetelerinde sosyal ekonomi alanında yazan Dietrich Creutzburg’a göre ise kısmi ücret denkleştirilmesinin en basit ve sağlam yolu Hartz IV. Ekonomik durumları iyi olmayan ve bu nedenle tam kapasite çalışmayan fabrikaların işçileri eksik kalan ücretlerini Hartz IV yardımı ile kapayabilirler. Creutzburg, “Buna bir nevi Kısa Çalışma Parası II denebilir. Klasik kısa çalışmada işverenler kısa çalışma parasına başvuru yapacaklar, klasik olmayan durumda ise işçiler başvurabilirler” diye incilerini diziyor.

ALMANYA İÇİN “VW MODELİ”

1994 yılında VW tekeli işlerinin iyi gitmediğini ve 30 bin fazla personelini işten çıkaracağını ilan etmişti. IG Metall ve VW yönetimi yaptıkları bir anlaşmayla haftalık çalışma sürelerini ücret denkleştirilmesi olmadan 28,8 saate düşürmüşlerdi. VW işçilerinin bu sözleşme sayesinde aylık ücretleri ortalama yüzde 16 düşmüştü. İşçilerin aylık olarak ücret kaybını hissetmemeleri için izin parası, Noel parası ve yıl sonu ek ikramiyesi aylıkların üzerine eklenmişti.

O dönem olduğu gibi bugün de işçilere “ya işini kaybedersin ya da ücret kaybına razı olursun” dayatılıyor. VW tekelinde söz konusu o dönem çalışma süreleri son derece esnekleştirildi ve 150’den fazla esnek çalışma modeli yürürlüğe konuldu.

Dönemin VW Personel Müdürü Peter Hartz, “Eğer uluslararası alanda rekabet gücümüzün artması isteniyorsa VW modeli tüm Almanya’da uygulanmalıdır” demişti. VW tekeli dört günlük çalışma haftası modelini 2006 yılında geri çekerek yeniden 35 saat dönüş yaptı. Bugün de Almanya sermayesinin uluslararası alanda rekabet gücünü artırmak için VW modeli tüm Almanya’ya uygulanmak isteniyor.

ÜCRET GASPINA VE İŞÇİ KIYIMINA HAYIR!

Çalışma sürelerinin uzunluğu/kısalığı ve buna bağlı olarak ücretlerin düzeyi emek ve sermaye arasında devam eden mücadelenin hep merkezinde oldu. Patronlar çalışma sürelerini sürekli uzatmaya çalışırken işçiler ise bunun kısaltılması için, patronlar ücretleri sürekli düşürmeye çalışırken işçiler ise bunun yükseltilmesi için mücadele ettiler, ediyorlar. “Klasik”(4) sendikal mücadelenin temelinde de bu yatmaktadır.

IG Metall Genel Başkanı Hofmann’ın önerdiği “kısmi ücret denkleştirmeli dört günlük çalışma haftası” bu klasik sendikacılığın da çok gerisinde kalan sınıf işbirliğini temel alan bir sendikacılığın ürünüdür.

Daimler, ZF ve Bosch’da imzalanan sözleşmeler (kutuya bkz.:) kısmi ücret denkleştirmesini de içermediği gibi planlanan işçi kıyımına da engel olunmuyor! Sendika bürokrasisi, 1990’lı yılların ortasından itibaren çalışma sürelerinin kolektif kısaltılmasıyla ilgili sendikal politikayı rafa kaldırdı. Bunun yerine yıllarca “işletmelerin ekonomik durumları” ve işçilerin sözde “bireysel ihtiyaçlar” gözetilerek çalışma sürelerinin giderek daha da esnekleştirilmesinin önünü açan sözleşmeler (Bkz.: 2004 “Pforzheimer Abkommen” ve 2018 “Mehr Flexibilität – mehr Volumen”) imzalandı.

Bu nedenle “iş güvencesi” adı altında geniş emekçi kitlelerinin ücretlerinin düşürülmesini ve on binlercesinin değişik yol ve yöntemlerle işten atılmasını, krizin yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yıkılmasını içeren sözleşmelere karşı çıkılmalı, işbirlikçi sendikacılığa karşı mücadele edilmeli.

TAM ÜCRET VE PERSONEL KARŞILIĞI HAFTADA 30 SAAT!

Sermayenin çıkarların gözeten işbirlikçi sendikacılığa karşı mücadele ise çalışma sürelerinin kısaltılması talebini doğru şekilde formüle edip bunun uğruna mücadeleyi örgütlemekten geçer. İleri sürülecek talepler bugün şöyle olmalıdır: “Haftalık çalışma süreleri tam ücret ve personel karşılığı 30 saate düşürülmeli”, “İşten atmalar yasaklansın.” Ayrıca geride bıraktığımız aylarda yaşadığımız ücret kayıplarının da telafi edilmesi talep edilmelidir.

IG Metall tüm bölgelerde ve fabrikalarda “kısmi ücret denkleştirmeli dört günlük çalışma haftası” ve “ücret talebi” üzerine tartışmayı başlattı. Kriz döneminde bile işçilerden çok sermayenin çıkarını gözeten sendika bürokrasisinin bu oyunun boşa çıkarmak, krizin yükünün emekçi kitlelerinin sırtına yıkılmasının engellemek için bu sınıftan yana tüm dürüst sendikacılar tartışmalara aktif katılmalıdır.

İşbirlikçi sendikacılar bu tartışmalarda ilk olarak şunu ileri süreceklerdir: “krizdeyiz, şirketler iflas tehdidi altında, likiditeleri son derece düşük, ücret denkleştirmesi ve ücret artışını aynı anda ileri süremeyiz.”

Ama bu tüm Almanya için doğru değil: Emek ekonomisi (“Arbeitsökonomie”) profesörü Heinz-Josef Bontrup, çalışma saatlerinin tam ücret karşılığı haftada 30 saate indirilmesinin neden makul olduğunu şöyle açıklıyor: Alman işletmelerinde yaklaşık 520 milyar Euro’luk devasa bir likidite var- diğer bir deyişle, yatırımlar, temettü ödemeleri ve borç servisinden sonra geride kalan para. Buna karşılık, ücretlerin toplumsal gelirdeki payı 1993’ten bu yana istikrarlı bir şekilde düştü. Sonuç olarak, çalışanlar yıllar içinde 1,4 trilyon Euro kaybetti ve bu da sermayenin gelirine dönüştü. (FR, 18 Ağustos 2020) Ayrıca trilyonluk kurtarma paketleri, yüz milyarlık konjonktür paketleri de işin cabası.

Bugün artık kapitalist sistem açısından “şapka düşmüş ve kel görünmektedir”. Bu aynı zamanda bizlere mücadeleyi ileriye taşımanın olanakları da sunuyor. Şimdi harekete geçmenin zamanıdır!


 ASLINA BAKILIRSA… ÖNERİ SERMAYEDEN GELDİ

Her ne kadar Hofmann, “benim önerim” dese de gerçeği söylemek gerekirse çalışma sürelerini kısaltma önerisi Continental Personel Müdürü Ariane Reinhart’dan geldi. 29 Haziran günü Handelsblatt(2) yayınlanan haberde, “2018 yılında dünya genelinde 98 milyon araç üretilirken 2020 yılında en fazla 70 milyon olacağı tahmin ediliyor. Üçte bir dolayındaki fazla üretim kapasitesi ister istemez binlerce iş alanın yok edilmesine neden olacak ve piyasadaki durgunluğun 2025 yılına kadar sürmesi bekleniyor” deniliyordu.

Otomotiv sektöründe “sıra dışı arayışların” devam ettiği belirtildikten sonra Reinhart’ın “Bir fikir de çalışma sürelerini kısaltmak olabilir ve bu zaten toplu sözleşme kapsamında da mümkün. Böyle bir durumda, özellikle düşük ücret grupları için Federal Çalışma Ajansı tarafından ek bir ödeme arzu edilebilir” sözlerine yer verildi.

Kısa çalışma aracını ebediyen kullanamayacaklarını söyleyen Reinhart, işletmenin geleceğiyle ilgili birtakım kararları almak için de bazı şeylerin değişmesi gerektiğini belirtiyor. Kısa çalışma parasını kullanan işletmelerin işçi çıkarması mümkün değil. Ama yasal kısa çalışma uygulaması yerine sermayenin istediği gibi çalışma süreleri kolektif kısaltılıp düşük ücret grupları için ücret denkleştirmesini devlet üstlendiğinde kitlesel işten atmaların önündeki engel de kalkmış olacak.

DAİMLER, ZF VE BOSCH’DA ÇALIŞMA SÜRESİ KISALTILDI…

Continental kolektif çözümü beklerken Daimler, ZF ve Bosch gibi şirketler kısa çalışma süreleri konusunda IGM ile anlaştılar. ZF’de “Dönüşüm Sözleşmesi” adı altında imzalanan TİS, “işçilere iki yıllık iş güvencesi” verildiği ileri sürülürken “şirket için esneklik elde edildi” deniliyor. Buna göre ZF gerekli gördüğünde üretim kapasitesini düzenleyebilmek için 50 bin işçiye kısa çalışma uygulayabilir, çalışma sürelerini yüzde 20 düşürebilir, kısmi emeklilik ve paralı çıkışla personel denkleştirmesine gidebilir.

Şunu belirtmek gerekir: bu sözleşmeyle, ZF’in daha önce işten çıkaracağını ilan ettiği 15 bin işçinin işinin korunduğunu düşünenler yanılıyorlar. Sözleşme metninde, “Anlaşma, personel kapasitelerini daha esnek hale getirerek şirketin, bunları piyasa durumuna göre uyarlamasına olanak tanıyan geniş kapsamlı araçlar içeriyor” deniliyor (ayrıntılı bilgi için bkz.:3). Bu uygulamayla ZF pratik olarak personel kapasitesini tam gün çalışan 10 bin işçi dolayında azaltmış olacak. Ve ayrıca yukarıda da belirtildiği gibi kısmi emeklilik ve paralı çıkışla 15 bin işçiyi daha çıkarma opsiyonunu da korumuş olacak.

Bosch tekelinde ise 35 bin personelin çalışma süreleri yüzde 8,57 ila 10 arası ücret denkleştirilmesi olmadan kısaltıldı. Daimler’de toplu sözleşme kapsamında olan idari bölümlerdeki ve üretime yakın bölümlerdeki personelin çalışma süreleri haftalık 2 saat -yüzde 5,71- ücret denkleştirilmesi olmadan kısaltıldı.

Her üç işletmede söz konusu uygulama kapsamına alınan personele bu yıl ödenmesi gereken özel ikramiyeler, sözleşme kapsamındaki özel ödeme (400 Euro) ödenmeyecek.

(1) sueddeutsche.de/politik/rezession-die-vier-tage-woche-waere-die-antwort-1.5000345

(2) handelsblatt.com/unternehmen/industrie/zulieferern-conti-bringt-absenkung-der-kollektiven-arbeitszeit-ins-spiel-heisser-auto-juli-steht-bevor/25953160.html?protected=true

(3) press.zf.com/press/de/releases/release_17729.html

(4) Karl Marx, Ücret, “Fiyat ve Kâr” isimli eserinde yazımızda “klasik” diye tanımladığımız sendikacılığı eleştirirken şöyle der: “Adil bir işgünü karşılığında adil bir ücret!” biçimindeki tutucu slogan yerine, bayrakları üzerine şu devrimci sloganı yazmalıdırlar: “Ücretlilik sisteminin kaldırılması!”

 

Close