Written by 14:00 HABERLER

8 Mart Kadın Grevi çağrısına bağlı olarak politik grev

Detlef Hensche*

Kadınlar 8 Mart’ta mesai saatleri içerisinde eşit haklar için eylem yapmayı planlar planlamaz karşılarına ürkütücü „politik grev“ kavramı çıkıverdi. Bunun nedenleri var: Hukukçular arasında yaygın bir görüşe göre iş bırakma ancak sendikanın toplu sözleşme görüşmelerinde buna çağrı yapması halinde yasaldır. Bunun dışındakiler isyan olarak görülüyor ve ağır silahlarla mücadele ediliyor. Halbuki kadınlar ne darbe girişiminde bulunuyor ne de heryerde eşit haklara sahip oluncaya kadar grev yapmayı düşünüyorlar. Planlanan, ilerleyen ayrımcılığın yol açtığı kötü sonuçlara dikkat çekmek için sınırlı, birkaç saati geçmeyen sembolik anlamda bir iş bırakma.

Bununla devlet organlarına Anayasaya aykırı bir şekilde baskı yapılmış mı olacak? Sanki devlet, yasa koyucular ve milletvekilleri yalıtılmış şekilde toplumun üstünde uçuyorlar ve gökten yanıp sönen ışıklar halinde sonsuz değerleri uyguluyorlar.

Siyasi kararlar her zaman farklı etkilerin ve toplumsal güç ilişkilerinin yansımasının sonucudur; ancak her kuralda kazanan ekonomik güçlü olan oluyor. Geçici iş bırakmanın, günlük işten atma haberleri, yatırım kısıtlamaları, üretimin dışa kaydırılması, finans alanının kurutulması karşısındaki anlamı nedir ki? Başbakan bunu „Piyasaya uygun demokrasi“ olarak adlandırıyor. Aslında işverenlerin etkisinin politikacıların ve milletvekillerinin üstünde olduğu koşullarda, ekonomik açıdan güçsüz çoğunluğun arada sırada iş bırakarak saygı uyandırmak istemesinin sevinçle karşılanması gerekir.

İşverenler buna katlanmak zorunda. Başkalarının kendileri için çalışmasına izin verenlerin, demokratik bir toplumda, kendilerine özgü çıkarları ve çalışma saatleri içinde bile kendilerini ifade etme hakları olan, reşit yurttaşlarla anlaşmaları gerekir. İş sözleşmesi çalışmayı zorunlu kılar ama işletme içinde mezarlık sessizliğini değil. Dahası, işverenler tarafsız üçüncü şahıslar değil, taraftırlar. Kadınlar eşit haklar, eşit ücret, istihdam ve bakımın eşit dağılımını talep ediyorlarsa, yalnızca politikaları ve geleneksel ataerkil rol dayatmasını değil, aynı zamanda hiç de bunlardan bağımsız olmayan egemen çalışma koşullarını da hedef almış olurlar. Ödenmemiş ve değerinin altında ödenmiş kadın çalışmasının yürürlükte olması ve bundan kar elde edilmesi sürdüğü sürece, bu somut ekonomik çıkarlara karşı eşitlik için harekete geçilmesi de kabullenilmek zorundadır. Bu nedenle, kadın grevi, „çalışma ve ekonomik koşullar“ üzerindeki toplumsal çatışmanın bir parçasıdır. Korunması ve desteklenmesi, Anayasanın 9 (3) maddesine bağlı olarak, koalisyon özgürlüğü ile kolektif direniş hakkı ile özellikle iş bırakma sayesinde de garanti edilir.

Sadece bir çekinceye dikkat edilmelidir: İşveren grev saatlerinde ücret ödemek zorunda değildir. Bu tartışılmaz; işçiler işverene karşı protestolarının parasını işverene ödetemezler. Politik grev hakkı uzun zamandır uluslararası bir standart olmuştur. Neredeyse tüm Avrupa hukuk sistemleri, demokratik tartışmaların doğal bir parçası olarak siyasi motivasyonlu iş bırakmalara izin vermektedir. Sadece Almanya ve onunla birlikte Danimarka ve İngiltere bunun dışında kalarak yürürlükteki uluslararası hukuku ihlal ediyorlar. Tüm uluslararası anlaşmalar, örneğin, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Avrupa Konseyi (Avrupa Sosyal Belgesi ve AB İnsan Hakları Konvansiyonu) ve AB Temel Haklar Sözleşmesi, grev hakkını garanti ederken, Almanya ve diğer iki ülkede yapıldığı gibi grev hakkının TİS’lerle sınırlandırılmasına karşı çıkarak toplumsal çıkar karşıtlığı temelinde yapılan politik grevleri de güvence altına almaktadır. Sonuç olarak, anlaşmaları denetlemek için kurulan komiteler ve komisyonlar, Federal Hükümeti uluslararası hukuku ihlal ettiği için defalarca kınadı. 1983’te ILO Uzmanlar Komitesi, grev hakkının „sadece daha iyi çalışma koşullarına ulaşmakla sınırlı olmadığını“; aksine, işçileri doğrudan etkileyen ekonomik ve sosyal politik konuları da kapsadığını ” belirtti.

Bilirkişi heyeti 116 nolu AFG’ye (şimdi: § 160 SGB III) karşı protesto gösterilerine bağlı olarak 1987’de hükümetin ekonomik ve sosyal politikasını eleştiren sendikal eylemlerin tümüyle politik grev olarak dışlanamayacağını onayladı. Tepkiler yakın zamanda etkisini göstermeye başladı; Federal İş Mahkemesi, 2002 ve 2007 tarihli iki kararda, grev hakkının toplu iş sözleşmesi için grev yapmakla sınırlandırılmasının ve kısıtlanmasının Avrupa Sosyal Sözleşmesi’yle uyumlu olup olmadığını sorguladı.(vgl. BAG v. 10.12.2002 – 1 AZR 96/02 – AP Nr. 162 zu Art. 9 GG, Arbeitskampf; v. 19.06.2007 – 1 AZR 396/06 – NZA 2007, 2055 Rn 13). Federal Anayasa Mahkemesi ise bugüne kadar grevlerin sadece TİS’e bağlı yapılabileceği ile ilgili görüş belirtmedi. (vgl. BVerfG v. 26.06.1991 – 1BvR 779/85, BVerfGE 94, 212, 225).

Federal Anayasa Mahkemesi 1956’daki KPD yasağı üzerine kararında özgürlükçü Anayasa düzenini siyaset üzerinde işçilerin kitlesel eylemleri de dahil olmak üzere parlamento dışı etkiye açık olmakla karakterize etmiştir. (BVerfG v. 17.08.1956 – 1 BvB 2/51 – BVerfGE 5, 85, 232 f)

Aslında, işçiler siyasi gösteri amacıyla defalarca iş bıraktılar ve böylece hukuki düzenlemeyi mümkün olduğunca geçersiz hale getirdiler. Sadece birkaç örneği hatırlamak için: 1955’te, çelik işçileri ve madenciler Montanmitbestimmung’u mevcut saldırılara karşı savunmak için bütün gün ayaklandılar, 1972’de, çok sayıda işçi, Willy Brandt’a karşı güven oylaması vesilesiyle çalışma saatleri sırasında protesto eylemleri yaptı. 1986 yılında, § 116 AfG çerçevesinde yaşanan tartışmalarda yüz binlerce işçi iş bıraktı. 2006 yılında liman işçileri, Avrupa Komisyonu tarafından planlanan liman hizmetlerinin kuralsızlaştırılmasına karşı Avrupa çapında bir eylem günü gerçekleştirdi, hem de başarıyla: Komisyon, taslağı geri çekti.

Bu ve diğer iş bırakma eylemleri, işçilerin tek vücut hareket etmeleri halinde işverenlerce herhangi bir iş hukuku soruşturması sürdürülmeden kabul edilmek zorunda kaldı. Not: Almanya’daki avukatlar politik grevi yasadışı gördükleri sürece, grevin yapılabilmesinin ve başarısının işçilerin birliği veya dağınıklığına bağlı olduğu bilinmelidir. Politik grevler bireysel eylemler ve tek başına mücadele edenler için değildir.

*Detlef Hensche

Hukuk doktoru

IG Medien Sendikası eski başkanı

ver.di sendikası kurucularından

Çeviren: Semra Çelik

Close