Written by 17:00 HABERLER

860 bin insan evsiz- Belediyelerin umurunda değil

SEVİNÇ SÖNMEZ

Almanya’da yüz binlerce insanın barınacağı bir evi yok; Sokaklarda yaşayan insanların sayısı ise her geçen gün artıyor. Almanya’nın hemen hemen her kentinde ilk göze çarpanlar ise son yıllarda sayıları artarak sokaklarda yaşayan Doğu Avrupalı mülteciler.

Seçim döneminde olduğu gibi, yoğun bir şekilde süren koalisyonu görüşmelerinde de, partilerin ajandasında hala konut sorunu diye bir gündem yok.
Oysa (Bundesarbeitsgemeinschaft Wohnungslosenhilfe- Federal Evsizlere Yardım Grubu) BAG’nin verilerine göre Almanya da 860 bin insan evsiz. Bu sayının hemen hemen yarısını, konut pazarında ödenebilir konut bulamayan iltica başvuruları kabul edilmiş sığınmacılar oluşturuyor.
Evini kaybeden evsizlerin bir bölümü barınaklarda, sosyal yardım kurumlarında ya da arkadaş veya akrabalarında barınıyorlar. Çoğunlukla içinde bulundukları durumu topluma pek yansımıyor. Hiç bir barınacak yeri olmayan evsiz barksızlar ise bir ikametgâhları olmadığı için, boş bina ve arazilerde ya da kamusal alanlarda, parklarda istasyon ve duraklarda konaklıyorlar.

DOĞU AVRUPALILARIN SOKAKLARDAKİ DRAMI
Evsiz barksız Almanlar ve sığınmacılar çoğunlukla yardım kurumlarına ait barınaklarda ya da kamplarda kalırken, 50 bine yakın Doğu Avrupalı mülteci tamamen sistemin dışına düşüyor. Daha iyi bir yaşam için Almanya ya gelen her 15 mülteciden biri iş bulamıyor. AB yasalarına göre kendileri ve aileleri için hiç bir sosyal hakları olmayan, hastalık sigortalarını kendileri ödemek zorunda olan bu insanların akıbeti, çoğu kez psikolojik ve bağımlılık sorunları ile birlikte evsiz ve barınaksız kalarak sefalet içinde bir yaşam oluyor.
Harabe mekanlarda kalan ya da parklarda, oyun bahçelerinde, köprü altlarında konaklayan, çadır açarak barınmaya çalışan Doğu Avrupalı evsizlerle artık sadece Berlin ve Hamburg gibi büyük kentlerin yanında bir çok küçük kentte de karşılaşıyoruz. Kurulan çadırlar belediye tarafından toplatıldığında hemen başka bir köşede yeniden kuruluyor. AB vatandaşları olarak istedikleri yerde kalma hakkına sahip oldukları için ülkelerine zorla geri gönderilmeleri de mümkün değil. Avrupa sosyal haklar yasası uyarınca iş arayan ya da çalışan her AB vatandaşı kendi yaşamını kendisi idame etmekle yükümlü. Devlet sadece geldikleri ilk ay süresince bir kereye mahsus maddi yardım ve ülkelerine geri dönüş bileti için kredi olanağı sunuyor.
Caritas başkanı Kostka, sunulan yardım süresinin en az üç ay, hatta oturum- barınma statüleri netleşene dek sürmesi gerektiğini söylüyor. Onlara sahip çıkacak yakınlarının olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, bağımlılık ve psikolojik sorunlarda anadilde danışmanlık gibi daha kapsamlı süreçler ve yardımlar gerekiyor. Bunlar için de daha fazla bütçe gerekiyor. Ayrıca, geçtiğimiz yıl yürürlüğe giren Avrupa sosyal haklar yasasının yeniden uyarlanması, uzmanlar tarafından tartışılıp ele alınması gerekiyor. Çünkü bu insanlara sosyal yardım ödenmesi bu yasa ile engelleniyor.

BARINMA HAKKI TEMEL VE VAZGEÇİLMEZ BİR İNSAN HAKKIDIR
BAG’nin verilerine göre şu an 860 bini bulan evsizlerin sayısının 2018 yılına kadar yüzde 40 oranında artacağı tahmin ediliyor. Berlin BAG yöneticisi Thomas Pecht, göçün konut sorununu arttırdığını ancak konut sorununun tek nedeninin göç olmadığını söylüyor.
Asıl sorun Almanya genelinde yeteri kadar ödenebilir konut olmaması. 1990’dan bu yana var olan sosyal konutların sayısı yüzde 60 oranında düşürüldü ve halen de düşürülüyor. Ülke genelinde 11 milyon 1-2 odalı konut açığı bulunmakta ve bu yüzden mevcut olanların kirası da orantısız denebilecek düzeyde yüksek. Büyük şehirlerde kiralar ödenemez durumda. Hans-Böckler-Stiftung tarafından yapılan araştırmaya göre 80 büyük Alman kentinde bir milyon aile aldığı net maaşın yarısından fazlasını kira olarak ödüyor. Hanelerin yüzde 40’ı ise aldığı net maaşın yüzde 30’unu kiraya veriyor. Araştırma her şeyden önce nüfusu giderek artan şehirlerde uygun fiyatlı ve özellikle de küçük daire sıkıntısı yaşandığını doğruluyor.
Belediyeler ise sosyal konut olarak değerlendirilebilecek konutları sistematik bir şekilde ya yıkıp satıyor ya da uygun fiyatlara emlak şirketlerine satarak özelleştiriyor. Bu konutlar restore edildikten sonra fahiş düzeyde kiralar talep ediliyor, çünkü düşük kiralı konutlar yatırımcıya cazip gelmiyor. Bu şekilde kira artışları son yıllarda yüzde 50 oranında artış gösterdi. Konut sorunu ve insanların çaresizlikleri en çok ta emlak şirketlerinin işine yarıyor, konut pazarında rekabet kızıştırılıyor ve yabancı düşmanlığı körükleniyor. Konut sorunundan kar ekonomisi değil de yabancıların sorumlu olduğu algısı yaratılıyor.

BERLİN EN KÖTÜ „AFET ÖNLEME” ÖRNEĞİ
Geçtiğimiz haftalarda öncelikle Berlin’de Doğu Avrupalı evsizlerden dolayı tartışmalar yaşandı. Berlin polisi yasadışı kurulmuş olan bir çadır kampını dağıttı. Polis, kısa süre sonra yeniden başka bir alana kurulan kampların dağıtılma nedenini ise olası bir “afeti önleme” olarak açıkladı. Ancak bu insanların barınabilecekleri başka bir barınakları, başvurabilecekleri, yardım talep edebilecekleri bir muhatapları yok.

NE YAPMALI
Almanya bir yandan Doğu Avrupalı mültecilerden ucuz emek gücü olarak faydalanırken diğer yandan onların en insani hakkı olan barınma sorununa sahip çıkmıyor. Oysa “bu insanlara insan onuruna yaraşır olanaklar sunmak doğal olmalı” diyen BAG yöneticisi Werena Rosenke, bir evsizler zirvesinin yapılmasını ve ulusal bir eylem planının geliştirilmesini talep ediyor. Caritas kurumundan Ulrike Kostka ise konut sorununun hükümetler tarafından hafife alındığını ve evsizlere sıcak çorba dağıtan mekânlarda ya da yardım kurumlarında gönüllü çalışan insanlara devredilemeyecek kadar acil olduğunu söylüyor ve Başbakanlık düzeyinde bir zirvenin gerçekleştirilmesini istiyor.
Yardım kurumları evsiz kalan insanların sayısının doğrudan müdahalelerle derhal yarıya düşürülmesi gerektiğini belirtiyorlar ve sürekli ifade ettikleri gibi, belediyelerin yasal olarak evsiz insanlara barınma olanağı sunma sorumluluğu olduğunu tekrar ediyorlar. Bazı belediyeler, bunlara Berlin de dahil, Doğu Avrupalı göçmenlere karşı sorumluluklarını yerine getirmedikleri takdirde hukuka aykırı davranmış oluyorlar.

Close