Written by 10:30 ÇALIŞMA YAŞAMI

“Uyumlu Eyleme” ara mı verildi?

Geçtiğimiz yıl Başbakan Scholz tarafından kurulan “Uyumlu Eylem Planı” (“Konzertierte Aktion”), başbakanlık tarafından “işlevini yerine getirdi” denilerek “bekleme moduna” alındı. Hatırlanacağı gibi Scholz, “enflasyonu kontrol altına alma” ve “bunun getirdiği yükleri hafifletmek” için “sosyal partnerleri” ortak masa etrafına toplamıştı. Dikkatli bakıldığında “uyumlu eylemlerin” devam ettiğini görmek mümkün olduğu gibi sendikalar içinde her şeyin güllük gülistanlık olmadığı da görülmekte.

UMUT YAŞAR

Geçtiğimiz yıl büyük bir gürültüyle kurulan “Uyumlu Eylem Planına” (“Konzertierte Aktion”), neredeyse sessiz sedasız son verildi. Hatırlanacağı gibi Başbakan Olaf Scholz, “Uyumlu Eylem Planına” çağrıyı yaparken, “tarihi zorluklarla karşı karşıya olunduğunu” vurgulamış ve “farklı çıkar gruplarının ortak bir ruhla hareket etmeleri durumunda adil bir görüş alışverişi ile sorunları çözebileceklerini” söylemişti.

Scholz ayrıca, “sosyal partnerliğin ülkeyi karakterize ettiğini” ve “bu ruhun korunması ve aynı zamanda güçlendirilmesi” gerektiğini de sözlerine eklemişti. Sonrasında birkaç ay, “Kol kola girerek dış güçlere karşı Almanya’nın üretim ve yaşam merkezi olarak korunması” teranesi devam etti. Bütün bunların “savaş”, “enerji krizi”, “ekonomik belirsizlikler” ve “tedarik zincirindeki kırılmalar” üzerine korku senaryolarıyla beslendiğini de unutmamak gerekiyor.

27 Şubat günü düzenlenen bir basın konferansında değişik konulara değinen hükümet sözcüsü Wolfgang Büchner, “Uyumlu eylem planı işlevini yerine getirdi ve şimdilik bekleme moduna alındı” diyerek kamuoyunu bilgilendirdi. Bu sürece nasıl gelindi, neler yaşandı ve bugün hangi aşamadayız bunlara bakmakta fayda var.

ÜCRET-FİYAT-DÖNGÜSÜ ENGELLENMELİ”

Her ne kadar Scholz bir kez olsun bile “ücret-fiyat-döngüsünü” (“Lohn-Preis-Spirale”) ağzına almasa da sermaye yanlısı basın ve ekonomi uzmanları, “Uyumlu Eylem Planı” çağrısından haftalarca önce, “eğer sendikalar enflasyondan doğan satın alma gücü kaybını yüksek ücret zamlarıyla telafi etmeye çalışırlarsa o zaman ücret-fiyat-döngüsü başlar ve enflasyon daha da yükselir” görüşünü işlemeye başlamışlardı.

Kimya sendikası IG BCE için böyle bir oluşuma ihtiyaç bile yoktu; 2022 başında görüşmelere somut taleple girmek yerine, “ücretlerin artmasını sağlamak için” masaya oturan ve oturduğu gibi “uluslararası belirsizliklerin artması ve enerji piyasasındaki güvensiz ortam nedeniyle” TİS görüşmelerini ekim ayına erteleyerek kalkan bir sendika olmuştu. Bin 400 euroluk bir ikramiye karşısında sabit ücretlerin 9 ay dondurulması karar altına alınmıştı. Ekim ayında yapılan TİS görüşmesinde (bkz.: yenihayat.de/kimyada-kriz-senaryolu-tis-sonucu/) ilk gerçek ücret zammı ise 2023 Ocak ayında yüzde 3,25 düzeyiyle enflasyonun çok altında kalmıştı.

Almanya’nın en önemli metal ve elektro sanayisinde TİS süreci (bkz.: yenihayat.de/metalde-reel-uecret-kaybi/) reel ücret kaybı ile sonuçlandı. IG Metall yönetimi matematik cambazlığı yaparak sonucu olumlu göstermeye çalışırken metal patronları gerçek durumu şöyle ifade etmişlerdi: “Sonuç olumlu – çünkü IG Metall’in ileri sürdüğü talebi yarıya indirdik.”

Yasal asgari ücretin 1 Ekim 2022’de 12 euroya çıkarılması ardından özel sektörün değişik alanlarında bunun biraz üzerinde bir saat ücreti üzerine anlaşma yapıldı. Bu da “Uyumlu Eylem Planının” daha iyi hayat bulmasında önemli bir etken oldu.

“Uyumlu Eylem Planı” kapsamında gündeme getirilen “3 bin euroya kadar vergisiz ve sosyal kesintisiz enflasyon telafi primi” de, TİS döneminde sendika bürokrasisi için, reel ücret kayıplarına imza atılmasının en büyük dayanağı oldu. Tabi 3 bin euronun her yerde tam ödenmediği, bazı işletmelerde miktarın 200 euroya kadar düştüğü, bazı işletmelerde ise hiç ödenmediği üzerinde kimse durmuyor. Kimya haricindeki tüm işkollarında “enflasyon telafi primi” miktarı gönüllülük veya “işletmenin ekonomik durumu gözetilerek” ödeniyor veya ödenmiyor!

SONBAHAR SOĞUK GEÇTİ!

2021 ortasından itibaren hızla yükselmeye başlayan ve 2022 yılının ikinci yarısında yüzde 10-11’i zorlayan enflasyon artışı işçi ve emekçilerin yaşam koşullarını iyice zorlaştırdı. Sermaye ve hükümetini olduğu gibi sendika bürokrasisini de işçi ve emekçilerin sonbahar aylarında sokağa çıkacakları korkusu almıştı. Hükümetin kurtarma paketleri demagojisi beklentilerin artmasına neden olurken bunun üzerine eklenen uyumlu eylem planı ve sendika yönetimlerinin “her şey güzel olacak” safsatası geniş emekçi kitlelerinin boyun eğip, beklemesini* sağladı. Dolayısıyla sonbahar beklendiği veya egemen sınıfın korktuğu gibi “sıcak” geçmedi, basbayağı soğuk geçti.

İLKBAHAR SICAK GEÇER Mİ?

Sonbaharın politik olarak soğuk geçmesinin, bu durumun böyle devam edeceği anlamına gelmediğini, ilkbaharın politik olarak ısınabileceğini gazetemizde değişik vesilelerle ifade ettik. Kamu hizmetleri alanlarında başlayan TİS pazarlıkları (Deutsche Post ve Deutsche Bahn gibi eski kamu işletmelerinin bugün özelleştirilmiş veya özel sermaye statüsünde işletilmesine karşın kamu hizmeti görülebilirler), Almanya’daki sınıf mücadelesi açısından ciddi bir potansiyelin görünür olmasını sağladı.

Söz konusu olan bütün alanlarda tabanın baskısı sonucu yapılan anketler ve tartışmalar sonucu yüksek ücret zammı talepleri (DP: %15, DB: %12/650 Euro), Kamu: %10,5/500 Euro) karar altına alındı.

Postanede devam eden süresiz grev oylamasının sonuçları gazetemizin yayınlandığı gün ilan edilecekti. Ezici çoğunluğu düşük ücret gruplarında çalışan postacıların süresiz grev oylamasından süresiz greve güçlü bir evet çıkması kimseyi şaşırtmayacaktır.

Demiryolu ve Ulaşım Sendikası EVG’nin tarihinde en büyük TİS komisyonlarını toplayarak yaptığı TİS konferansındaki hava, Ver.di sendikasının kamu emekçileri, postacılar ve demiryolu işçileriyle ortak eylem gününe sıcak bakması da ilkbaharın politik olarak en azından sonbahardan daha sıcak geçeceğini gösteriyor.

“UYUMLU EYLEMLER” DEVAM EDİYOR

Yazının başında Başbakan Scholz’un şu sözlerine yer vermiştik: “farklı çıkar grupları ortak bir ruhla hareket etmeleri durumunda adil bir görüş alışverişi ile sorunları çözebilirler.” Farklı çıkar gruplarının “ortak bir ruhla adil bir mübadele sürdürebileceği” söylemine bile sendikal cepheden doğru dürüst bir yanıt gelmemesi Almanya’daki sendika bürokrasisinin geldiği noktayı gösteriyor.

En “kabadayı” açıklama hatırlanacağı gibi Ver.di Genel Başkanı Frank Werneke’den gelmişti. 1967’de benzer bir oluşumun bir araya geldiğini hatırlatan Werneke, “sonrasında sendikalar pişman olmuşlardı” demişti. Buna rağmen görüşmelere katılan Werneke, görüşmelerin gündemi açıklandığında Michael Vassiliadis (IG BCE Başkanı) ve Jörg Hofmann’ın (IGM Başkanı) aksine, “TİS’lerle ilgili konuları başbakanlıkta görüşmeyiz. O görüşmelerin yeri ayrı” demişti. Werneke, “Uyumlu Eylem Planı”nın başbakanlık tarafından “bekleme moduna” alındığının açıklanmasının ardından ise, “zaten somut bir şey çıkmayacağı belliydi” diye güya “umursamazca” bir açıklama yaptı. Hofmann ve Vassiliadis gibi açıktan ortak masa görüşmelerini savunmayan SPD üyesi Werneke, “tarafların hükümetle birlikte zaman zaman bir araya gelmeleri faydalı olabilir” dedi. Tabi bu tutum, “istemem, yan cebime koy” esprisini hatırlatıyor. Werneke’nin daha açıktan işbirlikçi çizgi izlememesi Ver.di içindeki mücadeleci kanadın diğer sendikalarla karşılaştırıldığında görece güçlü olmasıyla ilgili.

Diğer yanda biraz dikkatli bakıldığında yuvarlak masa görüşmeleri yapılmasa da “uyumlu eylemlerin” devam ettiği görülüyor. Örneğin IG Metall sendikası Almanya’daki bütün çelik fabrikalarında 9 Mart günü, “işletmelere daha ucuz enerji” talebiyle eylem yapacak ve Hofmann, bu konuda Scholz ile görüşecek! Benzeri talebi daha önce Vassiliadis kimya tekelleri için ileri sürmüştü.

“ADİL GÖRÜŞ ALIŞVERİŞİ” MESELESİ

Scholz’un, emek ve sermayeden “farklı çıkar grupları” olarak söz ederken “adil görüş alışverişi ile sorunların çözülebileceğini” söylemesi, sermaye ve hükümetlerinin “hepimiz aynı gemideyiz” teranesinin sürdürülmesiyle ilgilidir. Emek ve sermaye temsilcileri masaya oturduklarında “adil bir görüş alışverişi”nde bulunmazlar, çok net ve açık çıkarlar üzerine müzakere ederler!

Bu yapılmıyorsa (kimya ve metal TİS sürecinde olduğu gibi) buna yine “adil görüş alışverişi” değil “sınıf işbirlikçiliği” veya “masa başında satma” denir! Scholz’un yaptığı ve sendika bürokrasisinin desteklediği bu mesele, “gerçeklerin çarpıtılması” olarak tanımlanabilir. Toplu sözleşmeyle elde edilmiş ücretleri ödememek için sözde iflas dahil onca yöntemi deneyen, işyeri temsilciliği kurulmasını engellemek ve kurulduğunda başından def etmek için yasaları çiğnemekten kaçınmayan kesimle adil bir görüş alışverişi mümkün değildir. İşletmenin sahibi ve işçiler çok açık siyasi rakiplerdir.

Biraz önce belirtildiği gibi; Her ne kadar Scholz, “görüşmeleri bekleme moduna” alsa da metal ve kimya işkollarında “uyumlu eylemler” devam ediyor. Ama bu sendikaların içinde bürokrasi için her şeyin güllük gülistanlık olduğu, sınıftan yana hiçbir karşıt görüşle karşılaşılmadığı anlamına da gelmiyor. Ver.di ve EVG’nin bu TİS döneminde sergiledikleri tutum tabanın tutumudur. IG Metall gençlik konferansında savaş, barış ve silahlanma, politik grev hakkı ve daha birçok konuda alınan bir dizi karar; IG Metall’in genel kuruluna sunmak üzere bölgelerde hazırlanan karar tasarıları sınıf mücadelesinin sendika içinde de ciddi bir şekilde devam ettiğini gösteriyor.

* Politik ve ekonomik ortamı sosyal şoven politikaları için değerlendiren ve küçümsemeyecek bir kesimi aldatarak sokağa çıkmasını sağlayan AfD vb. gerici-faşist grupları yazımızın ağırlık konusu gereğince değerlendirme dışı bıraktık.

 

Close