Written by 13:58 POLITIKA

9 Kasım 1938: Dün ve bugün

ÖZGÜR METİN DEMİREL

İnsanlık tarihinde bazı günler vardır, bu günleri belleklerden silmek, unutmak ya da hatırlamamak mümkün olamaz. Ya tüm insanlık yararına olan toplumsal gelişmeleri müjdeler bu günler ya da insanlık tarihinde gaddarlıklarla, barbarlık ve katliamlarla adı anılan kara lekelere imza atarlar. 9 Kasım 1938 günü de yukarıda belirtilen özellikleri taşıyan bir gün. 9 Kasım 1918’de Almanya’da işçi sınıfı önderi Karl Liebknecht, Leninist çizgide yer alarak Alman Sovyet Cumhuriyeti’ni ilan eder ve sosyalist devrim ve ayaklanmayı başlatırken, sosyal demokrat SPD partisi ve Philipp Scheidemann ‘Alman Cumhuriyetini’ ilan etmişti. Daha sonra Karl Liebknecht’in ayaklanma çağrısı kanla bastırılmış, SPD tarafından yönetilen Weimar Cumhuriyeti kurulmuştu.

1938 yılında ise yine 9 Kasım günü, yani Alman proletaryasının kapitalistlerin baskı, sömürü, talan ve savaş politikalarını yerle bir etmek ve kapitalist sistemi devirmek için ayaklanma tarihi olarak belirlemiş olduğu 9 Kasım, Paris’te bir Alman diplomatının öldürülmesini bahane ederek Hitler Almanya’sının faşist SS ve SA birliklerinin tüm devlet gücünü ve propaganda aygıtını da arkasına alarak bir halk ayaklanması senaryosunu devreye sokmayı başarmıştı. Bu senaryo sonucu finans kapitalin (mali sermaye ile sanayi sermayesinin birliği) en gerici, en bağnaz ve en saldırgan kesimlerinin yönetim biçimi olarak Hitler faşizmi başa getirildikten sonra, emek ve işçi sınıfı düşmanı politikalar kapsamında Yahudi Almanlara karşı devreye sokulan ırkçı ve ayrımcı politikalar açık katliama dönüştürülmüş ve ‘Yahudi Soykırımı’ kapsamında ilk geniş çaplı katliamın adımı atılmış, provası yapılmıştır. 7 ve 13 Kasım 1938 yılının dönüm noktası olan 9 Kasım tarihinde (9 Kasım’ı 10 Kasım’a bağlayan gece) Hitler’in faşist SS ve SA kıtaları sivil kıyafetlerle ülkenin her yerinde Yahudi işyerlerini, sinagogları (havraları), Yahudilerin oturdukları semtlerde bulunan binalarını ve evlerini yağmalamış, ateşe vermiş, talan etmiş ve bu olaylar çerçevesinde yüzlerce Yahudi inancından olan Alman vatandaşını katletmişlerdir. Bu katliamı halkın Yahudilere karşı beslediği iğrenç kin ve ondan intikam alma olgusuna bağlayan Hitler faşizmi bu günü Alman halkının “Yahudilere karşı başkaldırısı ve intikam hareketi, halk kızgınlığı” olarak tanımlamaya çalışmış, bu katliamı böyle bir propaganda çerçevesinde haklı kılmaya özen göstermiştir. Hepimizin de bildiği gibi daha sonra cereyan eden İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı çerçevesinde Hitler Almanya’sının başını çektiği antisemitizm ve Yahudi düşmanlığı Holocaust olarak adlandırılan ve 6 milyon Avrupa kökenli Yahudi’nin katledildiği ve yok edildiği bir organize olan soykırım yaşanmıştır. Bu durumdan hareketle 9 Kasım tarihinde Hitler Almanya’sında Yahudi kökenli Alman vatandaşlara karşı işlenen katliam ve insanlık suçlarını, faşizmi lanetlemek ve yargılamak ve faşizmin çirkin, karanlık yüzünü teşhir etmek için gözden ırak tutamayız. Aynı zamanda faşizmin işçi sınıfı ve emekçi halklara düşmanlığını ve beslediği kini ve cani yüzünü açığa çıkarmak, teşhir etmek ve antifaşist mücadeleyi canlı ve diri tutmak, bir daha bu ve benzeri tarzda faşist katliamların yaşanmasına olanak vermemek ve bu katliamları ve insanlık suçlarını unutturmaya çalışan güçleri daha verimli ve kararlı bir şekilde engelleyebilmek için de unutmamamız gerekmektedir.

Bu katliamların yaşadığımız güncel gelişmelerle bağını kurabilme yeteneğini gösteremediğimiz durumda ve çevremizde bulunan aynı işyerinde çalıştığımız, aynı mahallelerde oturduğumuz, aynı okullara gittiğimiz Alman ve diğer uluslardan işçi, öğrenci, genç, yaşlı, arkadaşımız ve komşumuzla birlikte daha sıkı ve güçlü bağlar, ortak bir yaşam ve ortak bir gelecek oluşturmayı beceremediğimiz ölçekte, benzeri ırkçı-faşist, düşüncelerin artmasının önüne geçemeyeceğimizi ve bunlarla birlikte yeni katliamların yaşanmasına engel olamayacağımız çok açık ve nettir.

Geçtiğimiz haftalar ve aylarda Almanya gündemlerinin en başında Almanya’ya kaçan ve sayıları yüzbinlerle ifade edilen sığınmacılar yer aldı. Bu Ortadoğu, Afganistan, Doğu Avrupa ve Afrika ülkelerinden Almanya ve Batı Avrupa’ya doğru hareket halinde olan, savaş ve yağma politikalarından, talan ve yoksulluktan, ölüm ve açlığın pençesinden kaçıp, Avrupa’da güvenli bir yaşam ve gelecek oluşturmaya çalışan insanların toplu göç hareketi başta Federal Parlamento olmak üzere, siyasi partiler, kitle örgütleri, basın-yayın kuruluşları olmak üzere toplumun bütününün katıldığı yoğun bir tartışma konusu ve Almanya’nın gündemini oluşturdu. Sığınmacıların Almanya’ya gelmesi ile birlikte korku ve önyargıların gelişmesinden beslenen ırkçı, ‘yabancı ve sığınmacı düşmanı’ çevrelerde harekete geçti. Pegida vb. gibi ırkçı- faşist gösterilerle eş zamanlı olarak sığınmacıların konulduğu ya da içlerine yerleştirilmesinin düşünüldüğü binalara karşı kundaklama olaylarının sayısının 500’e ulaştığı, sığınmacılara karşı ırkçı ve faşist saldırıların, linç girişimlerinin artarak çoğaldığı bir süreçten geçiyoruz. Sadece burjuva partileri ve basını sığınmacılar konusunu baş gündemlerine alıp, ırkçı ve faşizmi besleyen önyargı ve korkuları teşvik ederek, körüklemiyor. Aynı süreçte Federal Meclis başta olmak üzere İltica Yasası’nda ciddi kısıtlamalar ve sertleştirmeler yaparak, iltica başvurusu yapan sığınmacıların geri gönderilebilme imkan ve olanaklarını genişletti, yasal prosedürleri jet hızında yapabilecek ve sınırdışıları kolaylaştıran ve olanaklı kılan değişikliklere imza attı.

Tabii ki bunun karşısında antifaşist güçler, demokrasi yanlıları ve sığınmacılara kapılarını açan onbinlerce ve yüzbinlerce yerli emekçinin varlığı, faşist gösterilere karşı daha fazla sayıda ve oranda antifaşist, demokrat, sosyalist vb. insanların sokaklara çıkıp, bu ırkçı-faşist gösterileri engellemesi ortak bir geleceğin oluşturulması ve inşaa edilmesi hususunda işçi ve emekçilere umut ve güven hissi vermektedir. Değişik ulus, din , dil, ten rengi ve etnik kökenli işçi, emekçi, kadın ve gençlerin işsizlik, artan yoksulluk, sosyal kısıtlamalar, zorunlu göçlere neden olan savaşlar ve kapitalist talan ve yıkım politikaları gibi sistem kaynaklı sorunlara ve bu sorunların bizzat kaynağı olan kapitalizme karşı güçlü bir şekilde ve kendi aralarında din, dil, ulus vb. ayrımı yapmaksızın örgütlenmesi ve ortak mücadelesi ve baskısız, sömürüsüz ve savaşsız bir dünya için mücadeleye sarılması ve ilerletmesi olası yeni faşist katliamları engelleyebilmenin koşullarını yaratacaktır.

Close