Written by 11:54 Allgemein

AB diktasına karşı Frankfurt’a gösteriye!

Frankfurt Belediyesi, Troykanın ve uluslararası mali sermayenin Avrupa halklarına karşı sürdürdüğü saldırıları protesto gösterilerini yasakladı. “Blockupy” yasağına karşı hukuksal mücadele vereceklerini açıklayan düzenleyiciler, “Asıl amacımız yasağı geçersiz hale getirmek” diyorlar. 16-19 Mayıs günleri için planlanan gösterilerin hazırlıkları bütün hızıyla devam ediyor.

 

Serdar Derventli

 

Uzun süredir hazırlık çalışmaları devam eden “Blockupy” gösterileri Frankfurt Büyük Şehir Belediyesi tarafından yasaklandı. Gösteriler için başvuru yapanlara yazılı gerekçeyi sunmak yerine bir basın açıklaması yapan belediye yetkilileri, “Frankfurtlu vatandaşların ve banka çalışanlarının güvenlikleri açısından ve yaşam alanlarının korunması için planlanan gösterilere izin verilmemiştir. Frankfurt bu denli gösterileri kaldıracak potansiyele sahip değil” görüşünü savundular.

Aralarında GEW genel merkezi, Ver.di şubeleri ve bazı sendikaların gençlik kollarının yanı sıra çok sayıda yerli örgütün ve DİDF, ATİK gibi göçmen örgütlerinin de bulunduğu birlik tarafından örgütlenmesi sürdürülen gösteriler, Troykanın (AB-AMB ve IMF) ve uluslararası mali sermayenin Avrupa halklarına karşı sürdürdüğü saldırıları protesto amacıyla yapılacak.

Birlik tarafından yapılan açıklamada, “Bu yasağın hiçbir mahkeme önünde savunulabilecek yanı olmadığı gibi hiçbir mahkeme geçerli yasalar çerçevesinde bu yasağı onaylayamaz” denildi. Yasağa karşı hukuksal mücadele vereceklerini açıklayan düzenleyiciler, “Faka asıl amacımız onbinlerin Frankfurt’ta alanlara çıkmasını sağlayarak yasağı geçersiz hale getirmektir” dediler.

 

FİSKALPAKT’A HAYIR!

Protesto gösterilerinin merkezinde “Fiskalpakt” olarak tanımlanan AB sözleşmenin feshedilmesi bulunuyor.

2 Mart günü düzenlenen AB Zirvesi’nde İngiltere ve Çek Cumhuriyeti dışında bütün ülkelerin imzaladığı sözleşme halen birçok ülkenin ulusal parlamentosu tarafından onaylanmayı bekliyor. Almanya’da ise hükümet, sözleşmeyi 25 Mayıs günü Federal Parlamento’ya oylamaya sunmayı planlıyor. En geç 1 Ocak 2013 yılında bütün ülke parlamentolarında onaylanması gereken sözleşme kapsamında AB üyesi ülkelerin en geç 1 Ocak 2014 yılına kadar anayasalarına “borç freni” adı altında bir madde eklemeleri gerekiyor.

Buna göre yapısal bütçe açıklarının yüzde 0,5’i geçmesi durumunda otomatik olarak kamu harcamalarının kısıtlanması gündeme geliyor. Eğer bütçe açığı yüzde 3’ü geçerse o zaman söz konusu ülkenin hükümeti, AB’ye bu açığı nasıl kapatacağı üzerine bir plan sunması gerekiyor. Sunulan plan AB Komisyonu ve AB Konseyi tarafından onaylanması gerekiyor.

Aynısı devlet borçlarının GSMH’nın yüzde 60’ının üzerinde olan ülkeler içinde geçerli. Bu ülkelerde devlet borçlarını yıllık olarak GSMH’nın yüzde 5’i kadar azaltma planı sunmaları gerekiyor. Tabi bu kapsamda da kamu harcamalarının sınırlanması gündeme geliyor.

İster bütçe açığı ister devlet borcu konusunda olsun, AB Komisyonu ve AB Konseyi kendilerine sunulan bütçe açığını kapama ve borçları azaltma planlarını veto edebilecekler ve bu ülkeye karşı yaptırım kararları alabilecekler.

 

DEMOKRASİ VE İNSANCA YAŞAM İÇİN MÜCADELE!

Birçok AB ülkesi için bütçe açıkları ve kamu borçlarını verili koşullarda belli bir sınırda tutmak neredeyse imkansız görünüyor. AB üyesi ülkelerin bu sözleşmeyi yerine getirebilmesi için kamu çalışanlarının ücretlerini düşürmesi, kamu hizmetlerini tasfiye etmesi, emeklilik ve işsizlik gibi sosyal güvenlik sistemlerini tasfiye etmesi, özelleştirmeleri daha hızlandırması, kamu yatırımlarını durdurmasından başka yol görünmüyor.

Bu ise Avrupa genelinde emekçi halkların daha fazla yoksullaşmalarına, sosyal ve kültürel yaşamdan kopartılmaları anlamına gelecek.

Diğer yanda ise “Fiskalpakt”ın yürürlüğe girmesi AB ülkelerindeki demokrasinin ayaklar altına alınması anlamına gelecek. Yunanistan ve İtalya’da demokratik seçimlerle göreve gelen hükümetler, AB Troykası tarafından devrilmiş ve yerine teknokratlar hükümeti kurulmuştu. İspanya ve Portekiz’de ise AB Troykası, seçime katılan bütün partilere, AB’nin aldığı kararları uygulayacaklarına dair belge imzalatmıştı. Böylece kimin hükümete seçileceğinden bağımsız iktidarın ipleri AB’nin elinde olması güvenceye alınmıştı.

“Fiskalpakt” ile birlikte ulusal parlamentoların bütçe üzerindeki söz hakları pratik olarak gasp edilecek. Euro bölgesinde zaten bir hayli sınırlanan ulusal para politikaları “Fiskalpakt” ile birlikte iyice rafa kaldırılacak.

“Fiskalpakt”a karşı mücadele aynı zamanda demokrasi ve insanca yaşam için mücadeledir” denilen birlik açıklamasında, “Gösterileri yasaklama girişimi uluslararası mali sermayenin ve tekellerin çıkarlarını korumak, yüz milyonlarca Avrupalının çıkarlarını ayaklar altına almak içindir. Gösterilere katılmak aynı zamanda demokrasiyi korumak ve geliştirmek anlamına gelecektir” denildi.

 

SALDIRILARA BOYUN EĞMEYECEĞİZ!

Başından itibaren gösterilerin örgütlenmesi çalışmalarından yer alan Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) adına yapılan açıklamada, Federal Almanya Hükümeti’nin AB içindeki etkin rolüne dikkat çekildi.

“Bugün Avrupa çapında 30 milyona yakın emekçi işsiz, 60 milyona yakın emekçi yoksulsa bunun temelinde Almanya’nın mali sermaye ve tekeller lehine sürdürdüğü politikalar vardır. Milyonlarca gencin geleceklerini karartan kararlara karşı aynı Yunanistan, İtalya, İspanya, Fransa’da olduğu gibi sokaklara çıkmalıyız” denilen açıklamada, Almanya’da da işçi ve emekçilerin yaşam ve çalışma koşullarının kötüleştiğine dikkat çekildi: “Son iki yıl içerisinde Alman sermayesi tüm alanlarda büyük karlar elde etmesine rağmen, işçilerin emekçilerin ücretleri ise sürekli düşüyor. Çalıştığı halde karnı doymayan insanların, güvencesiz işlerde, taşeron firmalarda çalışanların sayısı sürekli artıyor. Halkın yüzde 26′sı yoksulluk sınırında yaşarken, zenginlerin elinde toplanan para 5,5 trilyona ulaşmış durumda.

İşçilere, emekçilere ‘para yok’ diyerek, devletin sunması gereken sağlık, eğitim gibi hizmetler paralı hale getirilirken, milyarlarca Euro bankalara ve tekellere aktarılıyor. Devlet eliyle yoksuldan alıp, zengine verme  politikaları tüm hızıyla devam ediyor. Alman devletinin emekçilere yönelik saldırıları Almanya ile de sınırlı kalmıyor; AB ve Avrupa Merkez Bankası aracılığıyla tüm Avrupalı emekçileri de yoksulluğa sürüklüyor.”

Bu politikaların devam etmesi, istisnasız tüm emekçilerin yaşamını, çalışma koşullarını, çocuklarının geleceğini daha da kötüleştirecektir. İşsizliğin, yoksulluğun kader olmadığını biliyoruz. İnsanlar sermayenin ve hükümetlerin uyguladığı politikalar yüzünden yoksullaştırılıyor. Bu politikalara ‘dur’ demek, işçilerin emekçilerin elindedir” denilen açıklamada, “DİDF olarak tüm emekçileri, din-dil-ırk ayrımı gözetmeden emekçilerin birliğini ve mücadelesini güçlendirmeye, 19 Mayıs günü Frankfurt yürüyüşüne katılmaya çağırıyoruz” denildi.

 

Close