Written by 14:04 uncategorized

Almanya için bir pakt

Almanya ve Fransa, AB Zirvesi’ne “Rekabet Gücünü Artırma Paktı” (RGAP) teklifini sundu. Fransa, Almanya ile ortak hareket ederek Almanya’yı daha iyi denetlemeyi ve pastadan daha büyük pay kapmayı hedeflerken Almanya ise Fransa’yı emperyalist emelleri için kullanmaya çalışıyor. İşçi ve emekçi haklarına saldırı paktı anlamına gelen “RGAP”ın yürürlüğe girmesi durumunda Almanya’nın AB üzerindeki ekonomik hegemonyası güçlenecek. RGAP teklifine karşı tepki gösteren birçok ülkenin hükümetleri ve basını, “sert sosyal çatışmalara neden olur” diyerek pakta sıcak bakmıyorlar.

Euro bölgesinin devlet ve hükümet başkanları, ekonomi politikalarında daha iyi ortak çalışma kararı aldılar. Başbakan Angela Merkel’in verdiği bilgiye göre “4 Şubat günü toplanan AB Zirvesi kapsamında, Euro ülkeleri Rekabet Gücünü Artırma Paktı (RGAP) imzalama kararı” aldılar.

Paktın ayrıntıları üzerine henüz bir kararın alınmadığını ve yazılı olarak bir belgenin de sunulmadığını ileri süren Merkel, Mart ayında yapılacak AB Zirvesi’nde konunun yeniden gündeme geleceği ve ayrıntılarının belirleneceğini söyledi.

“ALMANYA VE FRANSA ARASINDA ÇOK GÜÇLÜ BİR EKSEN”

Merkel’in bu sözlerinden birkaç saat sonra değişik internet sitelerinde paktın taslağını (kutuya bkz.) okumak mümkündü. Pakt konusunun ele alındığı öğle yemeği öncesinde Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Merkel ortak bir basın toplantısı¹ düzenlemişler ve bir takım bilgiyi gazetecilerle paylaşmışlardı.

“Almanya Başbakanı ve Fransa Cumhurbaşkanı olarak biraz sonra meslektaşlarımızla neleri paylaşacağımızı sizlere açıklamak istiyoruz. Şu konuda hemfikiriz: 2010 yılı Euro’nun kendini kanıtladığı bir yıl oldu. Almanya ve Fransa, 2011 yılının Euro’nun yeni güven kazandığı bir yıl olması gerektiği konusunda kararlılar. Almanya ve Fransa, Euro’yu sadece bir para birimi olarak savunmayacaklarını -ki bu çok normaldir- bilakis Euro’nun politik bir proje olduğunu ciddi olarak ortaya koyacağız” diye konuşan Merkel, bir bütün olarak Avrupa Birliği’nin (AB) rekabet gücünün artırılması için çaba harcayacaklarını söyledi.

Buna göre öncelikle Euro bölgesinin ama genel hedefte bütün AB’nin sosyal, ücret, vergi ve yatırım politikalarını aynılaştırması ve bu yapılırken de birlik içinde bu alanlarda en iyi çözüm önerisi getirenler örnek alınacak.

Merkel’in bütün söylediklerine katıldığını söyleyen Sarkozy ise, Almanya ve Fransa’nın yaşanan sorunlara karşı yapısal bir yanıt vermek için yeni adım attıklarını, bu adımın ise ulusal ekonomileri güçlendirmek üzere ekonomi politikalarının daha uyumlu hale getirilmesi olduğunu söyledi. “Almanya ve Fransa arasında çok güçlü bir eksen” oluştuğunu söyleyen Sarkozy, “Asıl hedefimiz Avrupa ekonomilerini yakınlaştırmaktır”dedi.

ALMANYA’NIN LEHİNE BİR PAKT

Resmi açıklamalarda “RGAP, gelecekte kurulacak bir AB ekonomi hükümetinin ana hücresini oluşturacak” denilirken, AB içinde “ulusal ekonomilerin yakınlaştırılmasının” ne anlama geldiği açıktan ifade ediliyor: Rekabet gücünün artırılması konusunda parça başı üretim maliyetinin düşürülmesi (yani ücretlerin düşürülmesi) “olmazsa olmaz” kabul ediliyor. Bütün alanlarda en gelişkin üretim teknolojisine sahip olan Almanya’da aynı zamanda işçi ücretleri de reel olarak 1980’li yılların ortasında seyrediyor. Bu ise Almanya’nın ticaret fazlalığını sürekli artırmasına ve dolayısıyla diğer ülkelerin ticaret açıklarının artmasına ve borçlanmalarına neden oluyor.

Bu nedenle AB ülkelerinin anayasalarına “borç freni” maddesi konulacak. Bu ise genel kamu yatırımlarının kısıtlanacağı, sosyal güvenlik ve eğitim gibi alanlarda ortaya çıkan bütçe açıklarının kapatılmayacağı anlamına geliyor.

Başta Fransa olmak üzere birçok AB ülkesi Almanya’yı düşük ücret politikası ve ihracat ağırlıklı üretim politikası nedeniyle geçtiğimiz dönem eleştirmişti. Ancak, Almanya’nın krizden en az etkilenmesi ve kısa sürede ekonomik gücünü toparlaması, AB içinde krizden etkilenen ülkeler için oluşturulan değişik fonların kurulması aşamasında bütün bu eleştirilerin geri plana itilmesine neden oldu.

AB ülkelerine dayatılan bu pakt, bu ülkelerin rekabet gücünün artmasına neden olmayacağı bir yana özellikle Almanya’ya karşı rekabet güçlerinin zayıflamasına, giderek artan bir oranda Almanya’nın uyduları haline gelmelerine neden olacaktır.

İşçi ve emekçiler için ise bu pakt daha fazla baskı, sömürü ve yoksulluk anlamına geliyor.

ÇOĞUNLUK KARŞI, KARŞI AMA…

“Wall Street Journal” gazetesinde Almanya ve Fransa’nın “RGAP” önerisini değerlendiren Belçika Başbakanı Yves Leterme², “18, 19 üye önerinin getiriliş biçimine olduğu gibi içeriğine de karşı çıktılar” dedi. “Bu gerçekten sürreal bir zirve oldu” diye konuşan Leterme, Belçika’nın uyguladığı sosyal partnerlik modelinin dağılmasını kabullenmeyeceğini söyledi. Örneğin Belçika’da ücretler enflasyona endekslenmiş durumda. RGAP kapsamında ilk 12 ay içinde yürürlüğe konulmak istenen 6 madde tamda bu tür ulusal önlemlerin, rekabet gücünü artırma(!) uğruna feshedilmesini içeriyor.

Leterme’nin yanı sıra  birçok Euro-AB ve önümüzdeki yıllarda Euro’ya geçmek isteyen AB ülkesinin lideri de RGAP önerisine karşı çıktı. Karşı çıkmasına karşı çıktılar ama, AB’nin en güçlü iki ülkesinin oluşturduğu bir eksene karşı koymak düşünüldüğü kadar kolay değil. Nihayetinde yaşanan AB süreciyle birlikte gelinen nokta o kadar da sürpriz bir gelişme değil. Şimdiye kadar birçok konuda Almanya’nın (ve yeri geldiğinde bir başka emperyalist gücün) kanatları altına giren bu ülkelerin “liderleri”, gerçekte uluslararası sermayenin işbirlikçileri konumunda oldukları gibi bu asıl kaygıları da ülke içinde gelişebilecek tepkilerle ilgili.

AB ülkelerinde yayınlanan gazetelerin birçoğunda köşe yazarları ki, bunların aralarında Alman köşe yazarları da bulunuyor, RGAP’ın yürürlüğe konmasının tehlikelerine dikkat çekiyor. “Bu paktın hızla uygulamaya sokulması özellikle Güney Avrupa ülkelerinde sert sosyal çatışmalara neden olabilir” görüşünü savunan gazeteler Avrupa’nın giderek “Almanlaştırılmak” istendiğine dikkat çekiyorlar. Tabi bu konuda Almanya’da yayınlanan gazeteler farklı değerlendiriyorlar. FAZ ve Handelsblatt gibi sermayenin açık sözcüsü konumundaki gazeteler, “yolun zor ama alternatifsiz” olduğunu iddia ediyor ve “bazı ülkeler rekabet güçlerini artırma niyetlisi değil. Ama Almanya’da daha ne kadar sırtında bu ülkeleri taşıyabilir, vatandaşından aldığı vergileri bu ülkeleri kurtarmak için harcayabilir” diye kendi işçi sınıfını yedeklemeye çalışıyorlar.

İŞÇİ SINIFININ TUTUMU BELİRLEYİCİ OLACAK

Alman sermayesi, işçi sınıfı ve sermaye arasındaki güç dengesinin lehine olduğu süre saldırılarını AB geneline yaymak için bütün olanaklarını harekete geçirdi. AB ülkelerinin sosyal güvenlik sistemlerinin tasfiyesine yönelik olduğu gibi ulusal parlamentolarının da yetkilerini sınırlamaya yönelik atılan adımlar bu ülkelerin işçi ve emekçileri tarafından sineye çekilmeyeceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok.

Asıl sorun Almanya’daki işçi ve emekçilerin, gerçekte uluslararası sermaye arasında devam eden bu rekabette nasıl bir tutum alacakları ve kimin yanında saf tutacaklarıdır. “Üretim merkezinin korunması ve rekabet gücünün artırılması” mantığıyla hareket eden sendika bürokrasisini aşıp, diğer AB ülkelerindeki emekçi kardeşlerine karşı değil, onlarla birlikte hareket edip etmeyeceği de sermayenin planlarını hayata geçirip geçirmeyeceğini belirleyecektir. Bu da sınıftan yana olan bütün ileri işçilerin ve sendikacıların, tabiri caizse üzerlerindeki ölü toprağını silkinmelerini ve kendilerine yüklenen ağır sorumluluğu yerine getirmek için harekete geçmelerini zorunlu kılmaktadır.

¹ Bkz.: bundesregierung.de

² Bkz.: euractiv.com

RGAP neyi içeriyor?

4 Şubat günü Brüksel’de yapılan AB Zirvesi’nde Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, “Rekabet Gücünü Artırma Paktı” (RGAP) önerisini sundular. Öncelikle Euro ülkelerini kapsaması öngörülen pakta, “isterlerse” diğer AB ülkeleri de katılabilecek. 24-25 Mart tarihinde yapılacak AB Zirvesi’nde RGAP üzerine karar alınması bekleniyor.

Euro ülkelerine diğer AB ülkelerinde bağımsız olarak ekonomi politikalarını daha fazla aynılaştırma olanağı sunan Lizbon Sözleşmesi’nin 136. Maddesi’nin temel alındığı söz konusu pakt, daha önce imzalanan sözleşmelerden daha fazla bağlayıcı bir niteliğe sahip olacak ve anlaşmaya bağlı kalınması için bir “sürekli denetim mekanizması” oluşturulacak. Alınan kararlara uyulmaması durumunda yine aynı madde temelinde yaptırımlar gündeme gelecek. Almanya ve Fransa öncelikle Euro ülkelerini zapturapt altına almayı, ardından ise geri kalan diğer AB üyelerini RGAP’a katılmaya mecbur bırakmayı hedefliyorlar.

“En iyi uygulamalar rehberimiz olacak” denilen taslakta* “üç temel prensip” olarak şunlar öneriliyor:

1. Fiyatsal rekabet gücünün ölçümü için göstergeler (örneğin parça başı ücret giderlerinin reel olarak sabitleştirilmesi, Ücret harcamalarının üretkenlik gelişimine endekslenmesi).

2. Kamu bütçesinin en geniş anlamda sabitleştirilmesi (Açık ve gizli kamu borçları gözetilerek değerlendirme kriterleri belirlenecek).

3. GSMH’nın asgari % X oranındaki kısmı araştırma, geliştirme, eğitim ve alt yapı yatırımına ayrılacak (oranı belirlenecek).

AB Komisyonu’nun sunacağı bir rapor temelinde (gerekli olması durumunda Avrupa ve Merkez Bankası ve Avrupa Sistemik Risk Kurulu’nun da desteğiyle) bu göstergelere ne ölçüde uyduğumuzun denetlenmesine açık olduğumuzu taahhüt ediyoruz. Ulusal sorumluluğumuz kapsamında, rekabete dayanıklılığımızı artırmak için her türlü önlemi alacağız. Katılımcı ülkelerin ulusal parlamentolarının temsilcilerini davet edecek, kendileriyle düzenli görüşmelerde bulunacak ve rekabete dayanıklılığı artırmak için derinleştirilmiş bu koordinasyon sürecine, gerekli ulusal yasaları çıkarmanın ötesinde eşlik edeceğiz.

Rekabete dayanıklılığımızı artırmak üzere, ilk adım olarak “Daha Fazla Rekabet Gücü İçin 6 Maddelik Program” oluşturmayı ve bu kapsamda öngörülen önlemlerin 12 ayda ulusal düzeyde hayata geçirilmesini kararlaştırdık:

1. Ücret endekslendirme sistemlerinin kaldırılması.

2. İşgücü mobilitesini teşvik etmek için okul ve meslek eğitim diplomalarının karşılıklı olarak tanınması hakkında fikir birliği sağlanması.

3. Kurumlar vergisi miktarının tespiti için ortak zemin oluşturulması konusunda çaba gösterilmesi.

4.  Emeklilik sisteminin demografik gelişime uyarlanması (örneğin emeklilik yaşı).

5. Bütün üye ülkelerin anayasalarına “borçlanmanın sınırlandırılması”nı öngören maddeler ekleme taahhüdünde bulunması.

6. Bankalar için ulusal kriz aşma rejimlerinin başlatılması.

* Tarafımızdan RGAP olarak kısaltılan paktın taslağını okurlarımız için özetledik. Taslak euractiv.com adresinde incelenebilir.

Close