Written by 18:30 POLITIKA

Almanya’da mülteci düşmanlığı yarışı

YÜCEL ÖZDEMİR

Almanya’da aylardır bitmek bilmeyen bir göç, göçmenler, mülteciler, iltica tartışmasıdır sürüp gidiyor. Sürdükçe sermayenin bütün fraksiyonları hep birlikte kazanılan temel hak ve özgürlüklere saldırmaya, var olan kırıntıları ortadan kaldırmaya devam ediyorlar.

Geçmişte mültecilere sahip çıkan, savaştan ve zulümden kaçanlar için ilticanın temel bir hak olduğunu savunan sözde sosyal demokratlar, Yeşiller, sol liberaller şu günlerde ise sadece aşırı sağcıların, muhafazakar Hristiyan Demokratların estirdiği havaya teslim olmakla kalmadılar, onların söylediklerini harfiyen yerine getirmeye başladılar.

Bu açıdan müthiş gerici bir mülteci ve yabancı düşmanlığı yarışından söz edilebilir. Zehirli bir hava dolaşıyor Almanya semalarında. Irkçı ve ayrımcı yaklaşımın 1 Eylül’de Thüringen ve Saksonya eyaletlerinde oy kazandırdığını görenler, 22 Eylül’de Brandenburg’da yapılacak seçimler öncesinde dozajı daha da arttırdılar.

Suriye’den gelen radikal dinci bir mültecinin 23 Ağustos’ta Solingen’de üç kişinin ölümüyle sonuçlanan terör saldırısının ardından, daha önce hazırlanan ve çekmecede tutulan planlar masanın üzerine konularak adım adım uygulanmaya başlandı. Bunların ilki, değişik suçlara karıştıkları için hapse atılan 28 Afgan mültecinin, Katar hava yollarına ait bir uçağa konularak Kabil’e gönderilmesi oldu.

Daha sonra Katar’ın, sınır dışı için Solingen saldırısından önce Taliban rejimiyle irtibata geçerek “olur” aldığı ortaya çıktı. Zira önceden zemin hazırlanmasaydı beş gün içinde Almanya’nın değişik kentlerinden Leipzig’e toplanan mültecilerin gönderilmesi o kadar hızlı olamayacaktı.

Ceplerine biner avro konularak Afganistan’a gönderilen mülteciler beş gün sonra Taliban rejimi tarafından serbest bırakıldı. “Güvenli olmayan ülkeler” arasında yer alan Afganistan’a yapılan gösterişli sınır dışının asıl hedefi, benzer ülkelerden gelenlerin sınır dışı edilmesinin önünü açmaktı. Bundan sonra Suriye başta olmak üzere savaşların sürdüğü, diktatörlerin yönettiği ülkelere sınır dışı etmek çok daha kolay olacak.

Hükümetin hazırladığı, Başbakan Scholz’un bir yıl önce Der Spiegel dergisine verdiği demeçle ilan ettiği “Büyük sınır dışı planı” böylece başlatılmış oldu. Ne var ki aşırı sağcılar, muhafazakarlar bu adımı olumlu bulsalar da yeterli görmüyorlar. Daha fazlasını istiyorlar.

İltica başvurusunda bulunan ancak bu başvuruları reddedildiği halde sınır dışı edilemeyenlere verilen cüzi yardımının kesilmesi, mültecilerin aldıkları yardımları ülkelerine göndermelerinin engellenmesi adına “ödeme kartı” (Bezahlkarte) verilmesi, diğer uygulamalar.

Son haftalarda olan bitene baktığımızda ana muhalefet Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Başkanı Friedrich Merz, aşırı sağcı, ırkçı AfD’nin mülteci düşmanlığı politikasını devralmış görünüyor. Sınırların kapatılması, kaçak yollardan gelen herkesin sınır dışı edilmesi çağrısını yapıyor. Sınırdan içeriye adım atıp Almanya’ya iltica başvurusunda bulunmaya son verilmesini istiyor.

SPD’li Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser de yaklaşık onun gibi düşündüğü için hemen AB’ye karadan bütün sınırda kontrollerinin yapılacağı bilgisini verdi. Dolayısıyla, Almanya ve AB vatandaşlarının kimlik göstermeden sırlardan içeriye girmesi 14 Eylül’den itibaren bir süreliğine askıya alınacak. Ne zaman askıdan indirileceği ise belirsiz.

Faeser’in Merz’den farkı, sınırlarda geçici kampların kurulmasını istemesi. Merz, iltica için gelenlerin hemen geldiği ülkeye gönderilmesini isterken, Faeser en fazla beş hafta misafir edilerek geri göndermeden yana. Bu farkın başlıca nedeni ise Avrupa hukuku ve Alman Anayasası. Merz’in sınırdan hemen gönderme önerisinin hiçbir yasal dayanağı yok. Var olan yasaların açıktan ihlali anlamına geliyor.

Direksiyonu iyice mülteci düşmanlığına çeviren Merz, bir taraftan AfD’ye göz kırparken diğer taraftan önümüzdeki yıl yapılacak genel seçimler öncesinde sağ popülizm alanına oynuyor. Gerçi alan boş değil. Bir tarafta AfD, diğer tarafta yeni kurulan Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) var.

CDU, başta SPD olmak üzere hükümet partilerini köşeye sıkıştırmak için salı gününe kadar verdiği ültimatom kapsamında yapılan “göç zirvesi”nde de bu popülist anlayışa bağlı olarak masayı devirdi. Aynı şeyleri söyledikleri halde yapılan sert muhalefetin bu partiden çok AfD’ye yarayacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Çünkü, seçmenlerin sahtesinden çok aslını seçtiği biliniyor.

Göç ve mülteciler üzerinden gerilimin artırılmasıyla temel sorunların üzeri kolayca örtülmek isteniyor. Artan hayat pahalılığı, sanayinin ana damarı olan otomotiv sektöründen başlayarak değişik alanlarda başlayan işten atmalar, Ukrayna savaşı, büyüyen gelecek korkusu ve derinleşen sınıflar arası çelişkiler günümüz Almanya’sının asıl sorunlarıdır.

Bu sorunlar ağırlaştıkça sermaye partileri, geçmişte olduğu gibi bugün de toplumdaki en zayıf kesimi/grubu hedef göstererek daha da gericileşiyorlar. Bugünün “en zayıflar”ı olan mültecileri hedef gösterenler, asıl olarak çürümekte olan sistemi kurtarmaya çalışıyorlar. Bunun için de askeri harcamaları arttırıyorlar, polise verilen yetkileri genişletiyorlar. Hedefte ise sisteme karşı çıkacak bütün güçleri sindirmektir.

Gelişmeler Almanya’nın önümüzdeki yıl yapılacak genel seçimlere kadar çok şeye gebe olduğunu gösteriyor. Artan ekonomik ve siyasi baskılara karşı VW’den başlayarak metal işçilerinin önümüzdeki haftalarda başlatma olasılığı yüksek grev ve uyarı grevleri havanın dönmesine vesile olabilir. “Zehirli hava” ancak işçi sınıfının sahaya inmesiyle dağıtılabilir.

 

Close