Written by 13:00 KÜLTÜR

Almanya’da mülteci yaşamı: Transfer

Transfer birçok kişi veya birçok şey için sadece bir yerden bir yere nakil anlamına gelir. Kelimelerin ise anlamlarının dışında kullanıldıkları çok zaman olur. Hatta mekâna göre çok farklı anlamlara gelmesi gibi özel bir tılsımları vardır. Örneğin cezaevindekiler için özgürlük, vatanlarından uzaktakiler için gurbet, haksızlığa uğramışlar için adalet…

Sîyabend Penaber

Bu örnekleri tüm kelimeler için uzatabiliriz. Ama benim üstünde durmak istediğim kelime ilticacılar için transfer. İltica sürecinde olan birisi için transfer ne büyülü bir kelime. Transfer kelimesi hem kendi anlamının hem de mekanının üzerinde bir yerde duruyor.
Ne demişler, ‚her son bir başlangıçtır‘ ama ’sonları anlatmadan yeni başlangıçları anlamak mümkün olamaz‘ diye düşünüyorum. Kimisi savaş, kimisi ekonomik yetersizlikler, kimisi ülkesindeki siyasi sebeplerden kaçıp gelmek zorunda olan mülteci veya siyasi sığınmacılar için transfer ne kadar anlamlı bir bilseniz. Yeni bir başlangıcın, yeni bir hayatın ve yeni bir umudun başlangıcı…
Kimisi kendi ülkelerinde biriktirdiği bütün hayatı bir sırt çantasına yükleyip kimisinin ise bunu bile yapamadan kaçmak zorunda kaldığı ve yeni umuda koştuğu bir süreç. Bunu uzun uzun anlatmaya gerek yok zaten yeterince bu konuda bilgi sahibiyiz. Ben başka bir süreç olan, aynı anda hem yeni başlangıçları hem de sonları kendi içinde yaşatan kamp sürecinden bahsetmek istiyorum.
Almanya’da bir eyaletin bir ilinde bulunan, aslında geçici olan gerçekte ise kalıcı kalınan bir çadır kampından. Bu sadece birebir maruz kalacak olanların anlayabileceği bir şey. O yüzden bu konuda empati yapmanızı beklemeyeceğim. Yine de sadece söyleyeceklerimi hayal edin ve kampta kalanların şartlarını, sonradan hayata bakış açılarını ya da etrafınızdaki ilticacıları anlamaya çalışın.
İnsanları değerlendirirken hangi koşullarda yaşadıklarını bilmek gerekir. Daha iyi anlaşılsın diye kısaca bir konuya değinmek gerekiyor. Bu noktada Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin çok açıklayıcı olacağını düşünüyorum. Maslow insanın kendini gerçekleştirmesi ve tüm potansiyelini ortaya koyması için ihtiyaçları bir piramit şeklinde temelden yukarıya doğru sıralamış. Maslow İhtiyaçlar Hiyerarşisi olarak bilinen piramide göre insan ihtiyaçları, aralarında hiyerarşi bulunan 5 basamaktan oluşur. Bunlar fizyolojik, güvenlik, sevgi/ait olma, değer ve kendini gerçekleştirme.
Şimdi kampın koşullarını anlatayım ki, siz değerli okuyucular da ilticacıları piramidin bir aşamasına konumlandırabilesiniz.

15 METRAKAREYE 8 KİŞİ
Öyle bir yer düşünün ki değişik kültürlerden 8 kişi ile 15 metrekarelik bir yerde kalıyorsunuz. Tabi bu bir kültür şoku yaşatıyor değil! Yer dediğime bakmayın büyük bir alanda 7 tane sahra çadırını gözünüzde canlandırın; bu çadırların içi kontrapilak malzeme ile bölümlere ayrılmış. Her çadırda ortalama 100 ila 120 kişinin kaldığı, üstü açık, kapısı ve içerde dolabı olmayan sadece yatma ranzalarının olduğu bir yer. Sabah ve akşam öğünlerinin tamamen aynı ve kötü olduğu, yaşamak için yemek zorunda kaldığınız bir yer. Kamp içerisine kontrol edilerek giriliyor fakat kontrollü girilen yerde uyuşturucu ve alkol hizmeti sınırsız!
Tabi bu örnekleri çoğaltacağım ama yine bir noktadan araya girmek istiyorum. Burada kalanların hepsi ister sorunlu tipler olsun ister ise tamamen uyumlu hepsinin geçmişten gelen backgroundları var. Hepsi ya savaş ya ırkçılık veya otoriter bir rejimin kıskacı içerisinde binbir zorlukla buraya gelmiş insanlar. İnanılmaz hayatlar ve inanılmaz yol hikayeleri ile dolular. Bir yanda da bu bagajın getirdiği psikolojik travmaların etkilerini yaşıyorlar. Bir an önce rehabilite edilmeleri ve entegrasyonlarının yapılması gerekiyor. Bırakın bunların yapılmasını tam tersine insanlar yaşam durumu olarak kendi hallerine bırakılmış ve kendi yaşanmışlıklarını burada devam ettirmekte.
Bir şekilde kampta kalanların tam olarak arafta kaldığını belirtmek için söylüyorum: Dil öğrenmek istiyor ama transferi beklemek zorunda, meslek öğrenmek istiyor transferi beklemek zorunda, hayata adapte olmak istiyor transferi beklemek zorunda, normalleşmek istiyor transferi beklemek zorunda. Yani başta da dediğim gibi her şey transferle umut buluyor. Umut buluyor diyorum çünkü transferin kendisi yine başka bir transfer umudunu başlatabilir.
Kampın tekrar durumuna gelirsek herhalde yemek, uyuşturucu ve kötü barınma koşullardan sonra en göze çarpan şey sıra durumu. Belki bu metni okuyanlar şunu düşünebilir; bir sıra ne kadar zor olabilir ki? Evet, bir sıra düşünün her zaman her aşamada karşınıza çıkıyor ve sıra düzeni, sıraya girenlerin inisiyatifine bırakılmış. Peki neyin sırası bu? Kolaydan zora gidersek banyo, info ile görüşme, içme suyu, yemek, temizlik malzemesi alma sırası, şarj aletlerini doldurmayı bekleme sırası, temiz çamaşır sırası, kirli çamaşır sırası, doktor görüşme sırası, hükümet ile görüşme sırası ve nirvana olan haftalık cep harçlığını alma sırası. Bunları tek tek açıklamak ve anlatmak isterdim ama bunu anlatırsam herhalde bu yazı bitmez. Ama size doktor ve para sırası ile ilgili birkaç şey anlatmak istiyorum, durumun vahametini anlayın diye.

SIRA İŞKENCESİ

Öyle bir sıra düşünün ki, hiçbir kural yok; kendini güçlü hisseden önde, kendini zayıf ya da kendine bu durumu yakıştırmayan kişi sürekli geride! Koskoca Almanya devleti herkese bir hesap açamıyor, hani bir sıramatik bile bırakamıyor, sırayı düzenli tutsun diye birilerini bile görevlendiremiyor! İşte o sert coğrafyadan kopanların diş gösterme savaşına dönüyor sıra bir anda. Yazın güneşin, kışın yağmurun altında 40 Euro için çekilen bu cefa bize kar kalıyor.
Emin olun sırf bu cep harçlığı sırası için koskocaman bir gözlem yazısı yazabilirim ama şimdi dönelim doktor sırasına. Hastasınız veya böyle düşünüyorsunuz. Haftanın iki günü görüşebilirsiniz şansınız varsa. Onun dışında hasta olmayı düşünmeyin yani bayılacaksınız hastalıktan o başka. Doktor günlerinde sırada bekliyorsunuz diğer hasta olanlarla ayakta ve açık havada tabi ilk tedavi burda başlıyor. Temiz hava ve güneş buluşunca hastalığınız geçmeye başlıyor ve iyileşme aşaması ordan başlıyor. Tabi tercüman bulup önce bir doktor edasıyla ona anlatabilmek gerekiyor derdini. Çünkü ne kadar iyi anlatırsan o da acını daha iyi aktarabilir doktora ve daha rahat bir çözüm bulunabilir. Önce derdini infoya anlatıyorsun sonra sana yardımcı olacak tercümana o da önce doktor yanındaki çalışana anlatıyor, çalışan sana bakıyor ve sen hasta olduğunu kanıtlamak için biraz abartarak daha fazla hasta olduğunu gösteriyorsun. Bu arada sıranı korumak zorundasın yoksa boşuna bu çaba bu cefa. Eğer bu aşamaları geçtiysen o kutsal mekana giriyorsun ve doktora değil tercümana tekrar anlatıyorsun derdini. Mesela bacağı ağrıyan bir arkadaşım bu aşamaları geçmiş ve doktora bacak ağrısından bahsediyor ben bile menüsküs olduğunu düşünüyorum çünkü gerçekten topallıyor. Doktora anlatıyor derdini. „Yürüyorsan sıkıntı yok“ deyip gönderiyor! Nerede kaldı sıra, ya bu kadar cefa?
Neyse dostlar çok da boğmadan hal û ahvalimiz böyle. Yine karşımıza çıkıyor sihirli sözcük; transfer. Her geçen gün anlamını yitirir gibi olsa da ve yorulsanız da, hatta bazen tanıdığın ve her gün bir ritüele dönen merhabalaşmalardan bile sıkılmaya başlayınca tekrar anlam kazanıyor transfer. Çünkü yeni bir başlangıcın adı.
Tabi Maslow’un piramidinde yer alan diğer kısımlara da ufaktan değinsek iyi olacak. Mesela sevilmek veya değer görmek. Burada kampı pek eleştiremeyeceğim ama bizden önce gelmiş bizim geçtiğimiz yollardan nispeten geçen, gurbet acısı, dost ve akraba hasreti çeken dost ve akrabalara bir çift sözümüz olsun: İyi insanları tenzih ederek söylüyorum ki ben öyle olanlarla karşılaştım çok az da olsa. Ama genel yaklaşım bırak sahiplenmeyi ve destek olmayı tanımamazlıktan geleni mi söyleyeyim, ‘kendin ettin kendin bul’ diye düşüneni mi, gelmeden gelmen için dilinden geleni söyleyen ama sonradan ulaşamadığını mı, yoksa iltica sürecinde olan birisine bir isteğin var mı gibi anlamsız ve incitici soruları soranı mı…
Neyse dostlar bu sohbete girmesek çok daha iyi olacak, yazarken bile acıtıyor kalem ellerimi ve yüreğimi. İşte şimdilik siz değerlendirin bizi ve ilticacıları; topluma nasıl baktıklarını ve ne hissettiklerini. Bu arada Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde hangi aşamada olduğumuzu ya da herhangi bir aşamaya girip girmediğimizi siz dostların değerli yorumlarına bırakıyorum.

Close