Avrupa Parlamentosu’na mensup 48 milletvekilinin geçtiğimiz hafta cumhurbaşkanı Erdogan’a hitaben kaleme aldıkları „Acik Mektup“un ardından, bugün de Avrupa Parlamentosu’nun kendisi Türkiye’deki durum hakkında ivedilikli bir karar metnini onayladı. Avrupa Birleşik Solu/Kuzey Yeşilleri Grubu (GUE/NGL) fraksiyonun sunduğu taslağa büyük oranda dayanan ve “Türkiye’deki duruma, özellikle de seçilen belediye başkanlarının görevlerinden uzaklaştırılmalarına dair” başlığı taşıyan kararda, son aylardaki kaygı doğuran gelişmeler tek tek sıralandıktan sonra, Türk hükümetince yerine getirilmesi istenen belli başlı talepler de ifade edildi.
Parlamento açık bir biçimde, “Seçilmiş belediye başkanlarının kuşku uyandıran kanatlarla Türk makamlarınca görevlerinden uzaklaştırılmalarını mahkum etmektedir” denildi. Kararda kayyum atamaları “keyfi bir eylem” olarak değerlendirilmekte ve 31 Mart 2019’da seçilen, ancak “temelsiz suçlamalarla görevlerini üstlenemeyen ya da uzaklaştırılan veya yerlerine kayyum atanan tüm seçilmişlerin görevlerine geri getirilmeleri“ talep edildi.
Ayni şekilde, “Görüşlerini ifade ettikleri için gözaltına alınan muhalefet mensubu kişilerin derhal ve şartsız serbest bırakılması ve haklarındaki suçlamaların düşürülmesi“ istenmektedir.
Örneğin İstanbul CHP Il başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında verilen ve parlamento tarafından hemen iptal edilmesi istenilen karar açıktan “Politik amaçlı bir karar“ olarak değerlendirildi, bu kararla, Kaftancıoğlu‘nun “Istanbul belediye başkanlığı seçimleri kampanyasında oynadığı kilit rolü nedeniyle cezalandırılmak istendiği“ belirtildi.
Avrupa Parlamentosu’nun onayladığı bugünkü karar metninde, terörle mücadele yasalar hakkında da bir değerlendirilmede bulunulmaktadır. Terörle mücadele bakımından yoruma açık yasaların „yurttaşlar ve medya kuruluşlarının, serbest ifade haklarını kullandıkları için cezalandırılmaları veya secilen temsilcilerin keyfi bir biçimde uzaklaştırılmaları için kullanılmaması gerektiğinin“ altı çizildi.
Avrupa Parlamentosu milletvekili Özlem Alev Demirel karar metni dolayısıyla parlamentoda bugün yaptığı konuşmada, Türkiye’deki demokratik muhalefet üzerindeki baskıların sona ermesi için duyarlılığın sürdürülmesi gerektiğini belirttikten sonra, Türkiye gerçeğinin bir başka boyutuna daha değindi. Demirel, şu soruyu sordu: “Türkiye’nin dünyada en çok kadın cinayetlerinin gerçekleştiği, dini kurumlardaki çocuk tecavüzleri vakalarının arttığı, işyeri kazaları olarak ifade edilen işçi cinayetlerinin oldukça yaygın olduğu, sendikalaşmak isteyen örgütsüz işçilerin ve sendikaların kendileri üzerindeki baskıların yoğun olduğu ülkelerden biri olduğunu biliyor muydunuz?“ Türkiye’de Erdoğan iktidarının baskıları artırmasının bir güç belirtisi değil, zayıflama göstergesi olduğunu belirten Demirel, “Türkiye ciddi bir ekonomik kriz yasamakta. Buna şimdi de politik kriz göstergeleri eklenmekte. İktidarını korumayı herşeyin önüne koyan bir yönetimin bulunduğu bir ülkede, birbirini besleyen bu bilesim son derece kaygı vericidir. O nedenle bizler, Türkiye’deki gelişmeleri daha yakından takip etmek, demokratik muhalefet ile daha etkin bir dayanışma içerisinde olmak zorundayız. Fakat, öncelikle kendimizde başlamalıyız: politikamızı değiştirmek zorundayız ve ikiyüzlülüğe bir son vermeliyiz. Örneğin Türkiye ile yapılan mülteci anlaşmasını iptal etmeliyiz. Çünkü, savaştan, baskılardan kaçmak isteyen insanların varlığı bir gerektir” dedi.