Written by 14:53 POLITIKA

Araştırma: Almanya’da insan haklarının durumu

Alman İnsan Hakları Enstitüsü, Almanya’da insan haklarının gelişimine ilişkin olarak Alman Federal Meclisi’ne yıllık bir rapor sunmakta ve bu rapor 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle yayınlanmaktadır. Bu yılki rapor 1 Temmuz 2022 – 30 Haziran 2023 dönemini kapsıyor ve öncelikle polis verilerinin işlenmesinde ırk ayrımcılığının yanı sıra kadına yönelik şiddet ve iklim aktivistlerine yönelik sert saldırılara karşı konulara odaklanıyor.

POLİS VERİLERİNİN İŞLENMESİNDE IRK AYRIMCILIĞI

Ayrımcılık yasağı, polisin ve diğer yetkililerin ten rengi veya diğer fiziksel özellikler, gerçek veya algılanan köken veya dini aidiyet temelinde kişilere karşı ayrımcılık yapmasını yasaklamaktadır. Bu ırk ayrımcılığı yasağı polis verilerinin işlenmesi için de geçerlidir. Polis ve ceza adaleti sisteminde verilerin korunmasına ilişkin AB direktifine göre, „hassas veriler“, yani ten rengini veya iddia edilen „etnik kökeni“ ortaya koyan veriler, yalnızca katı gerekliliklere tabi olarak işlenebilir ve özel koruma sağlanmak zorundadır. Ancak Enstitü’nün çalışması, hassas verilerin polis tarafından işlenmesine yönelik korumanın hassas olmayan verilere yönelik korumadan pek farklı olmadığını göstermektedir. Örneğin federal ve eyalet polis güçlerinin bilgi sistemi olan INPOL için „etnik köken“ veri kategorisi bulunmaktadır. INPOL kataloğunda „Abhaz“ dan „Belaruslu“ ya kadar 100’den fazla değer bulunmaktadır. Kimlik belirleme tedbirlerinin bir parçası olarak kaydedilen „fiziksel görünüm“ („fenotip“) veri kategorisi de benzer şekilde sorunludur. INPOL kataloğu 19 „fenotip“ içermektedir, örneğin „Afrikalı“, „Avrupalı“, „Batı Avrupalı“ veya „Güneydoğu Avrupalı“. Bu da veri toplamanın stereotipleri yeniden ürettiği anlamına geliyor: Polisin „Batı Avrupalı“ kavramına uymayan kişiler, uyrukları bu şekilde tanımlansa bile, bu şekilde kaydedilmiyor.
Buna ek olarak, devlet gizliliği nedeniyle polis verilerinin işlenmesi genel olarak çok şeffaf değil ve iç yönergelerin çoğu kamuya açık değil.
Araştırma ayrıca, polis düzeyindeki bu hukuk ihlallerinde bir azalma beklenmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Aksine, „P20“ projesinin bir parçası olarak polis bilgi arşivinin yeniden düzenlenmesi ile ayrımcılık riski artmaktadır. Ülke çapındaki projenin amacı, veri tabanlarını ortak bir „veri ambarında“ birleştirmek ve toplanan verileri değerlendirmek için „akıllı“ algoritma tabanlı analizlerin kullanımını artırmaktır.

KADINA YÖNELİK ŞİDDETTEN KORUNMA

Almanya’da her üç kadından biri hayatında en az bir kez fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalmaktadır.
Avrupa Konseyi’nin GREVIO uzmanlar grubu 2022 yılında sözleşmenin Almanya’da nasıl uygulandığını incelemiştir. GREVIO, örneğin, kadına yönelik şiddetle mücadele için yasal çerçeveyi, ülke çapındaki yardım hattını, Federal Kriminal Polis Bürosunun yakın ilişkilerde şiddetle ilgili istatistiklerini ve siber taciz suçunun oluşturulmasını memnuniyetle karşılamıştır. Alman İnsan Hakları Enstitüsü’nün görüşüne göre, Almanya’da toplumsal cinsiyete dayalı şiddet mağdurlarına kapsamlı koruma sağlamak için daha fazla eyleme ihtiyaç vardır. İstanbul Sözleşmesi’nin, Alman hükümetinin ilgili çekincelerinin sona ermesinin ardından Şubat 2023’ten bu yana Almanya’daki tüm göçmen kadınlar için herhangi bir kısıtlama olmaksızın uygulanıyor olması memnuniyetle karşılanmalıdır. Bununla birlikte, güvencesiz ikamet statüsüne sahip (tolerans veya yasadışı ikamet) aile içi şiddet mağdurlarının etkili bir şekilde korunması için daha fazla yasal uygulama adımına ihtiyaç vardır. Dolayısıyla mülteci kadınlar, kadına yönelik şiddete karşı korumanın uygulanmamasından en çok mağdur olan gruptur.

MÜLTECİLER

Enstitü sadece kadın mülteciler söz konusu olduğunda büyük bir eksiklik görmüyor. Raporda şu ifadelere yer veriliyor: „Mültecilerin kabulüne ilişkin maliyetlerin paylaşımı konusundaki tartışmanın, koruma arayanların caydırılmasına yönelik bir tartışmaya dönüştüğünü büyük bir endişeyle gözlemliyoruz.“ Göç araştırmalarının temel bulguları göz ardı ediliyor. Koruma arayan insanlar hiçbir şekilde sosyal yardımlar nedeniyle Almanya’yı hedef ülke olarak seçmeyecektir. Bunun yerine aile ilişkileri, hukuk devleti ve demokrasi onlar için önemlidir. Almanya’nın temel ve insan hakları yükümlülüklerini göz ardı eden önerilerin artması endişe vericidir. Sığınmacılara yönelik sosyal yardımların daha da azaltılması ve hatta bir yaptırım olarak sıfırlanması yönündeki çabalara Federal Anayasa Mahkemesi nezdinde karşılık verilmelidir: Göç politikası açısından insan onuru göreli hale getirilemez.

İKLİM KORUNMASI VE TOPLANMA ÖZGÜRLÜĞÜ

Prensip olarak, Almanya’nın toplanma özgürlüğünü korumak için insan hakları yükümlülüğü bulunmaktadır. Çoğu insan, Almanya’da özellikle son yıllarda devletin aldığı tedbirlerin toplanma özgürlüğü hakkını yoğun bir şekilde ihlal ettiğinin farkındadır. „Son Nesil „in protestoları kamuoyunda özellikle eleştiri konusu olmuştur. Eylemleri önleyici gözaltı, daha sert cezalar ve sivil itaatsizliğin meşruiyeti konusunda bir tartışma başlattı.
Enstitü, „Ev aramaları gibi devlet önlemlerinin yanı sıra politikacılar ve medya tarafından yapılan karalamalar, etkilenen iklim aktivistleri ve çevrelerindeki kişiler üzerinde toplanma özgürlüklerini kullanmaları konusunda göz korkutucu bir etki yaratabiliir.” diyor.
Enstitüye göre, gösterilere yönelik genel yasaklar ve nefretle beslenen kamusal tartışmalar gibi aşırı devlet tepkileri, insan hakları perspektifinden bakıldığında son derece tartışmalıdır.
Özellikle Bavyera’da iklim aktivistlerine karşı bazı durumlarda 30 gün süreyle uygulanan ve insanları özgürlüklerinden mahrum bırakan önleyici gözaltı, temel hakların ve insan haklarının ağır bir ihlalini temsil etmektedir.

Close