Written by 11:56 HABERLER

Avrupa’da ekonomik kriz çanları çalıyor

YÜCEL ÖZDEMİR

Eylül 2008’de başlayan ve etkileri halen devam eden ekonomik krizin yaraları sarılmadan yeni ve daha büyük bir kriz kapıyı çalmaya başladı. Bu sefer çanlar en çok dünyanın dördüncü, Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip Almanya’da çalıyor.
2009’da ekonomik krizin etkisiyle yüzde 5.6 küçülen Alman ekonomisi son yılların en büyük sıçramasını 2010’da yüzde 4.1 ile yaptı. Ondan bu yana yüzde 1-2 arasında değişen oranlarda, minimum düzeyde de olsa büyüme sürdü. Ancak, gelinen aşamada bu yıl için yapılan bütün tahminler boşa çıkmış durumda. Alman Sanayi ve Ticaret Odası (DIHK) yıl başında yüzde 1.2 büyüme olacağını tahmin etmişti. Hükümet ve ekonomi çevreleri de buna yakın tahminlerde bulunmuştu.
Ne var ki; bu yılın ilk iki çeyreğine dair ortaya çıkan veriler, tahminlerin tutturulmasının mümkün olmadığını ortaya koyuyor. Federal İstatistik Dairesinin yayımladığı verilere göre bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 0.4 büyüme olurken, ikinci çeyreğinde yüzde 0.1 küçülme yaşandı. Önümüzdeki üçüncü ve dördüncü çeyreklerde ise büyümenin eksi olacağı, dolayısıyla küçülmenin meydana geleceği Başbakanlık Dairesi tarafından da resmen açıklandı.
Özetle, dünyanın dördüncü, Avrupa’nın birinci büyük ekonomisine sahip Almanya’nın resesyon (durgunluk) dönemine girdiği artık kesinleşmiş bulunuyor.
Benzer bir durum Fransa için de geçerli. 2012’den beri yüzde 0.2-1.8 arasında büyüme gösteren Fransız ekonomisi de bu yılın ikinci çeyreğinde sadece yüzde 0.2 büyüdü. Fransa’da da Almanya’dakine benzer şekilde işsizlikte en ağır seviyeye (yüzde 8.5) ulaşılırken, düşük ücretli işler ve yoksulluk sürekli artıyor. Keza İngiltere ile yakın ticari ilişkilere sahip Hollanda ve Polonya’da da Almanya ve Fransa’dakine benzer negatif gelişmeler yaşanıyor.
Alman basını ve hükümet, ekonomik durgunluğa gerekçe olarak ABD ile Çin arasında yaşanan ticaret savaşları, Brexit süreci ve genel konjonktürel gelişmeleri gösteriyor.
Pek çok kez “dünya ihracat şampiyonu” olan, dış ticarete bağımlı Alman ekonomisinin söz konusu gelişmelerden olumsuz etkilendiği ortada. ABD Başkanı Donald Trump’ın izlediği “korumacı” politika ABD ekonomisinde bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 3.2 büyümeye yol açarken, rakiplerinin pazar alanını daraltarak rekabet gücünü düşürdüğünü gösteriyor. Bu durumu görmezlikten gelen Alman tekellerinin hiçbir şey olmamış gibi aşırı üretime devam etmesi, bugünkü durgunluğun asıl nedeni görülüyor.
Daralan pazarın yerine yeni pazarlar için mücadele, daha doğrusu yeni pazar alanları bulma bundan sonra Alman sermayesinin öncelikleri arasında yer alıyor. Bu arayış geçmişte büyük savaşlara neden oldu. Hitler’in Alman tekelleri için yeni pazarlar bulmak bundan tam 80 yıl önce 1 Eylül günü Polonya’ya ilan ettiği savaş bunun kanıtı.
Emperyalist devletler ve onların tekelleri arasında süren pazar mücadelesi birilerinin önünü açarken diğerlerinin önünü kapatıyor. Bu sefer krizin öncelikle Avrupa’yı vuracağı anlaşılıyor.
Alman gazeteleri şimdiden 2020’nin “kriz yılı” olacağını yazıyor.
Önceki gün SüddeutscheZeitung’da, “Büyük kriz tehlikesi var, ama herkes seyirci” başlığıyla bir makale kaleme alan ClausHulverscheidt şuna dikkat çekiyor: “2020 bir sonraki büyük krize sahne olabilir, hem de 11 yıl önceki krizden farklı olarak aylar öncesinden bilinmesine rağmen. Gerçekten böyle bir çöküşün gerçekleşmesi durumunda, önceden bilindiği için yavaş yavaş, hem de gönüllü olarak yılanlar kuyusuna düşülecek.” (28.08.2019)
Almanya’daki ekonomik daralmanın sonuçlarının sarsıcı olacağı bugünden görülebiliyor. Şimdiden dış ticaretle bağlantılı sektörler ve işkollarında kitlesel işten atılmaların, kısa çalışmanın olabileceği dillendirilmeye başlandı. Yeşiller Partisinin soru önergesine hükümet tarafından verilen yanıta göre, bir yıl içinde kısa çalışan işçi sayısı üç katına çıktı. Yine ekonomi enstitüsü ifo’nun yaptığı bir araştırmaya göre konjonktürel nedenlerden ötürü yeni işçi alımları azaldı. Aynı araştırmada görüşüne başvurulan 9 bin işveren ekonomideki gidişatı olumsuz olarak değerlendiriyor. Handelsblatt gazetesi de dün otomobil yan sanayinde kitlesel kısa çalışma ve işten atmaların kapıda olduğunu yazdı.
Bütün bunlara rağmen ihracata yönelik üretimde yeni bir düzenleme ise gündemde değil.
Bu yıl tam 45 milyar avroluk bütçe fazlalığı veren Almanya’nın, bu fazlalığı sosyal alanlara, eğitime, sağlığa, yoksulluğu azaltmaya, yeni işyerleri yaratmaya, tüketimin artırılmasına yönelik kullanmayacağı ortada. Asıl olarak askeri harcamaların artırılması söz konusu. Bu bile hükümetin politikasını özetliyor.

Close