Written by 16:07 POLITIKA

Başka bir açıdan Helmut Kohl

1982-98 yılları arasında tam 16 yıl Almanya başbakanlığı yapan Helmut Kohl, 16 Haziran günü hayata veda etti. Ardından yapılan değerlendirmelerin önemli bölümünde iki Almanya’nın birleşmesini sağladığı için “Birleşme Başbakanı” vurgusu öne çıktı. Ama, Kohl’ün emekçi, göçmen, sığınmacı karşıtı politikaları, seçim kampanyalarını kara parayla finanse etmesi ise neredeyse hiç görülmedi. Halbuki, “Kohl dönemi” emekçiler açısından karanlık bir dönemin başlangıcıydı.

YÜCEL ÖZDEMİR

İkinci Dünya Savaşı’dan sonra kurulan Federal Almanya Cumhuriyeti’nde bugüne kadar en uzun süre (1982-1998) başbakanlık koltuğunda oturan Helmut Kohl’ün 16 Haziran günü vefat etmesi, sadece Almanya’da değil bütün Avrupa’da en önemli haberlerden birisi oldu. Bu ilgi elbette 87 yaşında vefat eden Kohl’ün Alman yakın tarihine damgasını vuran en önemli siyasetçilerden biri olmasından kaynaklanıyor.

Ölümünden sonra Alman gazetelerinin birinci sayfalarında yer alan şu başlıklar, aynı zamanda kendisine yüklenen misyonu da özetliyor: “Teşekkürler Helmut Kohl” (Bild), “Tarihe elveda” (Berliner Zeitung), “Berlin birleşmenin babasının yasında” (Berliner Morgenpost), “Helmut Kohl’ün yolculuğu bitti” (Rhein Zeitung), “Büyük bir Avrupalıya veda” (Südkruier).

Kohl lehine yapılan değerlendirmelerin çoğunda onun “Birleşmiş Almanya’nın başbakanı” olmasını öne çıkarıyor. Doğru Almanya’da rejime tepki gösteren kitlelerin Berlin Duvarı’nı yıkarak (9 Kasım 1989) Batı Almanya’ya geçmesiyle başlayan süre, aslında tarihin yönünün belirleyen Kohl değil, kitlelerin olduğunu gösteriyor. Kohl ise bu dönemde başbakan sıfatıyla, Batı Alman sermayesinin çıkarları ve planlarına uygun hareket ederek, Doğu Almanya’nın yutulmasının yasal sürecini yürüttü.

Zira, Doğru Almanya’dan başlayarak Doğru Avrupa ve Sovyetlere uzanan sahada, bir çöküş ve çözülme yaşanmamış olsaydı, Kohl de bugün kendisine yüklenen büyük misyonların atfedildiği bir başbakan olmayacaktı. Kohl’ün şansı, Doğu Blok’undaki bu çözülme sırasında iktidarda olması ve süreci Alman sermayesinin çıkarlarına uygun adım atmasıydı.

Kohl, “Birleşmenin Başbakanı” sıfatı hak edebilir, ama birleşmenin faturasını yıktığı Doğu ve Batı Almanya’daki emekçilerin başbakanı asla!

Doğudakiler, kelepir fiyatına Batı Alman tekellere satılan Doğu Alman şirketlerindeki işlerini kaybettiler, önce işsizlikle, sonra yoksullukla tanıştılar. Bu sermaye yanlısı politikaların etkisi bugün de halen etkisini güçlü bir şekilde sürdürüyor.

Batı Almanya’daki işçi ve emekçiler ise maaşlarından her ay kesilen Dayanışma Vergisi’yle ‘birleşmenin yükünü’ omuzladılar. Bu nedenle Kohl’ün “Birleşmenin Başbakanı” sıfatını almasının faturası Alman halkına maddi olarak aslında çok ağır olmuştur.

Kohl hakkında yapılan değerlendirmelerde dikkat çeken bir diğer önemli tanımlama da “Büyük Avrupalı” oldu. Buna dayanak olarak da AB’nin genişlemesi, Euro’nun ortak para birimi olarak hayata geçirilmesi, Fransa ile sıkı bir ittifak kurması gösteriliyor.

Daha Kohl iktidardayken başlatılan “Çekirdek Avrupa” tartışmaları, AB’nin aslında gelecekte Alman-Fransız ittifakının paylaşım aracı olması gerektiği üzerine kurulmuştu. Bu yönde adımlar attıkça, AB’nin,üye ülkelerin eşit ve gönüllü birliği olmaktan öte, dayatmaların egemen olduğu bir yapı haline geleceği daha o zamandan belliydi.

EMEKÇİLERİN HAKLARINI BUDADI

Almanya’da işçi sınıfı ve emekçilerin kazanılmış haklarına yönelik sermaye saldırılarının geçmişi 1970’lere kadar uzanıyor. SPD-FDP koalisyon hükümeti, bu saldırılara karşı yükselen toplumsal hareket nedeniyle dağıldı. Bir taraftan nükleer silahlara karşı yükselen barış hareketi, diğer taraftan ise Helmut Schmidt Hükümeti sosyal hakların kısıtlanmasını yönünde atılan adımlar çöküşün önünü açtı.

Ancak, yapılan erken seçimlerden sonra işbaşına gelen Kohl de aynı çizgiyi sürdürdü. İşverenlerin katkı payını azaltmak için Hastalık Sigortası’ndaki değişiklik, emeklilik yaşının yükseltilmesi, işsizliğin rekor düzeye ulaşması gibi gelişmelerin tümü Kohl döneminde yaşandı. Sonuçta sosyal alanda yaptığı kısıtlamalara karşı mücadele Eylül 1998’de yapılan seçimlerde, 16 yıllık Kohl iktidarını devirdi.

KARA KASALARI HATIRLAYAN YOK GİBİ

Aynı Kohl döneminde iki büyük rüşvet ve yolsuzluk olayının yaşandığı ise bugün pek hatırlanmak istenmiyor. 1984’deki “Flick” tekeli tarafından verilen rüşvet ve 1999’daki “Kara Kasa” skandalları Kohl’ün partisini ve seçim kampanyalarını finanse etmek için silah tüccarlarından, tekellerden illegal yoldan bağış aldığı ve bu bağışları yurtdışındaki gizli hesaplarda tuttuğu, ‘nedense unutuluyor’! Oysa, Kohl, yönettiği ülkeden para kaçıran, açıkça Partiler Yasası’nı ihlal eden başbakan olarak geçti tarihe. Ama aynı Kohl, onca tartışmaya, araştırma komisyonuna rağmen kendisine verilen rüşvetler konusunda bir tek kelime sarf etmeyerek sermaye bağlılığını ısrarla sürdürdü. Ve böylece, Almanya tarihindeki en büyük siyasi rüşvet skandalları konusunda sırlarıyla birlikte mezara gitti.


‚Yabancılar‘ Kohl’ü nasıl hatırlıyor?

Die Tageszeitung’dan Bettina Gaus’un tanımlamasıyla “milliyetçi Katolik” bir arka planı olan Helmut Kohl, ülkede yaşayan göçmenlere yaklaşımı da bu dünya görüşü çerçevesinde oldu. Ülkede yaşayan ve o adları “yabancı” olan göçmen işçilere yaklaşımı önyargılar üzerine kuruluydu. Yabancı işçilere eşit hakların verilmesi gündeminde yoktu. Tam tersine her fırsatta “yabancıları” hedefe koyan açıklamalar yapmaktan da kaçınmazdı. Yabancılara karşı ilk katliamlar da Kohl döneminde oldu.

SOLİNGEN’DE CENAZE TÖRENİNE KATILMADI

1992-93’te Doğu Avrupa’dan gelen sığınmacılar üzerinden yürütülen tartışmaların ardından, Sığınma Yasası’nda önemli kısıtlamalara gidilmişti. Yasa mecliste ele alınmadan üç gün önce Solingen’de Genç Ailesi’nin evi Neonaziler tarafından kundaklandı ve beş kişi hayatını kaybetti. Dünyada geniş yankı yaratan bu katliamın ardından Kohl, Solingen’de düzenlenen cenaze törenine katılmaya bile yanaşmadı. O dönem cumhurbaşkanı olan Richard von Weizsäcker ve Kuzey Ren Vestfalya Başbakanı Joannes Rau törene katılarak ırkçılığa karşı anlamlı bir mesaj vermişti.

Solingen Katliamı konusundaki tutumu Kohl’ün göçmenlere karşı yaklaşımını özetliyordu.

Aynı Kohl, her fırsatta Türkiye’nin AB üyeliğine de karşı çıkarak konuyu suistimal ediyordu. Bu nedenle her fırsatta tartışmalara vesile oluyordu. Ama hayatın cilvesine bakın ki, aynı Kohl, Türkiye’ye gidip oğluna bir Türk kızı istemek durumunda da kalmıştı!

Bütün bunlardan ötürü, sermayenin adamı Kohl için sorulacak, “Merhumu nasıl bilirdiniz?” sorusuna, Almanya’da yaşayan göçmenler ve özellikle de Türkiye kökenli emekçilerin de olumlu bir yanıt vermesi pek mümkün görünmüyor!

Close