Written by 15:00 HABERLER

Belit Onay’ın Hannover Belediye Başkanı seçilmesinin ardından

Belit Onay’ın Hannover Belediye Başkanlığı’na seçilmesinden sonra Alman sağcılarıyla Türk milliyetçilerinin yaptığı değerlendirmeler, “Hannover’i bir Türk yönetecek” paydasında birleşti. Adayın siyasi görüşü, partisi bir tarafa bırakılarak yapılan değerlendirmeler konuyu “etnik kimlikle” açıklamaktan başka bir anlam taşımıyor.

YÜCEL ÖZDEMİR

38 yaşındaki Yeşiller Partisi üyesi Belit Onay’ın 10 Kasım’da yapılan seçimlerde Hannover Belediye Başkanlığı’na seçilmesi, hem Alman hem Türk basınında ve sosyal medyada çok abartılı anlamlar yüklenerek tartışıldı.

İlk kez göçmen ve Türkiye kökenli bir siyasetçinin büyük bir kentin belediye başkanlığına seçilmesi, daha önceki pek çok “ilk”te olduğu gibi bu kez de ‚olağan bir durum‘ olarak karşılanmadı. Göçmenler, özellikle Türkiye kökenliler açısından bakıldığında “kendilerinden birisinin” ya da bir “misafir işçi” çocuğunun böylesine önemli bir başarıya ulaşması bir övünç kaynağı olarak algılandı. Bu çok da yadırganacak bir durum değil. Zira günlük yaşamda karşı karşıya kaldıkları ayrımcılık onların böylesine bir duygu yaşamasına zemin sunuyor. Nitekim ‚başarı‘, bazı kesimlerin “göçmenler işe yaramaz insanlar” şeklindeki önyargı ve propagandalarına bir yanıt oluşturuyor.

Ancak ne var ki, Belit Onay bu başarıyı gerçekleştiren ne ilk ne de son siyasetçi. Bundan tam 34 yıl önce, 10 Mart 1985’de gerçekleştirilen Berlin Eyalet Parlamentosu seçimlerinde Alternatif Yeşil Liste’den (AL) milletvekili seçilen Sevinç Çelebi için de bugün Belit Onay’a ilişkin sarf edilen cümlelerin benzerleri kurulmuştu: “Almanya’da ilk yabancı milletvekili” (Berliner Morgenpost), “Türk kadını milletvekili seçildi” (TAZ), Bir Alman parlamentosunda ilk yabancı” (Die Zeit), “Almanya’nın ilk Türk milletvekili” (Hürriyet).

Erzincan’dan Berlin’e gelen, Almanca öğrenen Çelebi seçilmesine rağmen, AL’deki rotasyon sistemi nedeniyle ancak iki yıl sonra, 10 Nisan 1987’de yemin edip çalışmaya başladı.

34 yıl önce yazılanlardaki “yabancı”nın yerini “göçmen”, “Türk”ün yerini “Türkiye kökenli” aldı. Bugün de Federal Meclis’de 11 Türkiye kökenli var ve milliyetçi çevrelerin çoğu bunlarla övünmek bir yana adlarını bile telaffuz etmek istemiyorlar. “Türklerin temsilcisi” misyonu biçilen vekiller bugün asıl olarak partilerinin politikalarını hayata geçirmek için hareket ediyor. Bunu yapmadıkları takdirde parti içinde tutunmalarının imkanı yok.

Ama belirtmemiz gerekiyor ki; benzer tanımlamalar ve başlıklar Cem Özdemir ve Leyla Onur’un 1994 yılında genel seçimlerde ilk Türkiye kökenliler olarak Bundestag’a seçilmeleri, Aygül Özkan’ın 2010’da Aşağı Saksonya’da ilk Türkiye kökenli sosyal ve entegrasyon bakanlığı koltuğuna oturması, Aydan Özoğuz’un 2013’te ilk Türkiye kökenli Federal Uyum Bakanı olması, Mesut Özil’in 2009’da Azerbaycan’a karşı oynan maçta Alman Milli Futbol Takımı’nın formasını giymesi de benzer biçimde konu olmuştu. Bunlara bir de Cem Özdemir’in bir Alman partisine başkan olan ilk Türkiye kökenli olmasını eklememiz gerekiyor.

Bütün bu “ilk”ler için geriye dönüp bakıldığında, bu “ilk”leri Almanya’ya göçün doğal sonuçları olarak görmek gerekiyor. “Misafir”likten kalıcılığa evrilen süreçte, Türkiye kökenli göçmenler de Almanya’da hayatın her alanında az ya da çok yer almaya başladılar ve bundan sonra da yer almaya devam edecekler.

Dolayısıyla nasıl ki, göç ülkeleri ABD ve Fransa gibi ülkelerde bir ’siyahinin‘ bakan, emniyet müdürü, belediye başkanı, devlet başkanı olması normal ise Türkiye kökenlilerin de Almanya’da belli konumlara gelmesi o kadar normaldir. Yarım yüzyılı aşan göç tarihinde bunların çoğunun bugüne kadar olmamasını aslında ‚anormal‘ olarak görmek gerekiyor.

NEDEN DOĞAL KARŞILANMIYOR?

Ne var ki; hem Alman hem de Türk tarafında pek çok kesim bu durumu normal karşılamıyor ve her seferinde aynı abartılı yorumlar yapılıyor, seçilenlere abartılı misyonlar, roller biçiliyor. Milliyetçi-muhafazakar Alman kesimler, bir göçmenin önemli bir mevkiye gelmesini “ülkenin elden gittiği” şeklinde propaganda ederek, düşmanlığı körüklüyorlar.

Belit Onay’ın seçilmesinden sonra sağcılar bu sefer Almanya’nın İslamlaştırıldığını sosyal medya üzerinden propaganda etmeye başladılar. “Türkler şehrin yönetimin ele geçirdiler” şeklinde paylaşımlar yapıldı, hem de hiç alakası olmayan görüntüler eşliğinde.

Ama Türk tarafının yaptığı da pek farklı olmadı. Onlar da artık Hannover’in bir Türk tarafından yönetileceğini söyleyerek, Türkler’in Almanya’da yükselmeye ve yönetmeye başladığını propaganda ediyorlar.

TÜRKLER Mİ PARTİLER Mİ ALMANYA’YI YÖNETECEK?

Bu konudaki çarpık anlayışlardan biri de Almanya Türk Toplumu (ATT) Başkanı Gökay Sofuoğlu’nun Hürriyet gazetesine verdiği demeçte kendini dışa vurdu. Sofuoğlu söyleşide şunları söylüyor: “Türkler 60 yıl içinde çok büyük başarılar elde etti. Ekonomik ve kültürel alanda. Siyasette birçok milletvekili, parti başkanı çıkardılar. Ama ilk defa büyük bir kenti yönetebilecek duruma gelinmesi çok yeni bir gelişme. Geçtiğimiz 10 yıl içinde Türk toplumunun Almanya’ya yönelik düşünceleri, girişimleri, aynı zamanda projeleri gittikçe artmaya başladı. ‘Almanya’yı yönetmeye hazırız ve talibiz’ düşüncesi giderek yerleşiyor. Alman toplumunun da bunu kabule hazır olduğu görülüyor. Sonuçta Hannover’de Belit Onay’ı Alman seçmen seçti. Önemli olan, doğru projeler ve söylemlerle yola çıkmak. Köken pek rol oynamıyor.” (Hürriyet, 13.11.2019)

Bir tarafta Türklerin büyük bir kenti yönetebilecek duruma gelmesinin yeni bir gelişme olarak ilan edip ardından dolaylı olarak “yönetmeye hazırız” dedikten sonra “köken fark etmiyor” ile bitirmek kendi içinde çelişkileri barındırıyor. Olup bitenleri “Türklerin başarısı”, “Türklerin yönetmesi” şeklinde etnik kimliğe indirgendiği sürece bundan en çok milliyetçiler ve ırkçılar nemalanacaktır. Belit Onay’ın seçilmesinden sonra Türk medyasında yer alan haber ve yorumların çoğu bu eksende oldu.

Kökene vurgu, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin kendilerini Almanya’ya ait hissetmeleri, gerektiğinde önemli mevkilere gelebileceklerinin göstermesi bakımından belki önemli olabilir. Ancak bu geçmişte olduğu gibi gelecekte de sorunları çözmeyecektir. Nasıl ki, Aydan Özoğuz’un Almanya’nın Uyum Bakanı olması Türkiye kökenlilerin günlük yaşamda karşı karşıya kaldığı sorunları çözmediyse, Belit Onay’ın belediye başkanı olması da Hannover’de yaşayan Türkiye kökenlilerin sorunlarını çözmeyecektir. Bu nedenle siyasetçilerin etnik kimliklerinden çok hangi sınıfın çıkarlarını savundukları çok daha önemli ve anlamlı bir kriter. İşçi ve emekçiler açısından siyasetçilerin iyiliği ya da kötülüğü de ancak bunun üzerinden belirlenebilir.

HANNOVERLİLERİN DEĞERLİ DURUŞU

Siyasetçiler sonuçta üyesi oldukları partilerin programlarını hayata geçirmek üzere belli mevkilere gelirler ya da getirilirler. Bu yapılırken de çoğunlukla parti içinde siyasi duruşları belirleyici olur, etnik kökenleri değil. Dolayısıyla Belit Onay’ın seçilmesini bir Türk’ün seçilmesinden çok, Yeşiller Partisi’nin 70 yıl boyunca kenti yöneten SPD’nin elinden alması boyutu daha dikkate değer bir durumdur. Parti tercihini değiştiren seçmenler için Yeşiller’in adayının Türkiye kökenli olmasının pek bir önem arz etmemesi oldukça değerlidir. Zira aşırı sağın, milliyetçiliğin, otoriterliğin pompalandığı bir dönemde Yeşiller’in göçmen adayıyla seçimleri kazanması, aynı zamanda Hannover halkının gericiliğe prim vermediği şeklinde de okunabilir. (YH)

Close