Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un 19 Ekim’de İstanbul’da Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile düzenlediği ortak basın toplantısındaki tablo ikisinin de oldukça uyumlu olduğu yönündeydi. İsrail ve Filistin konusunda taban tabana zıt açıklamalarda bulunan iki lider, her iki ülkenin sermayesinin çıkarları nedeniyle ilişkileri germemeye oldukça önem veriyor. Ziyaret sırasında Almanya, bölge ateş çemberinde döndüğü halde Türkiye’ye Eurofighter savaş uçaklarının verilmesine yeşil ışık yaktı. Karşılığında mültecilerin Avrupa’ya ulaşmaması için bekçilik görevinin sürdürülmesini aldı.
İki liderin 37 dakikalık ortak basın toplantısında en dikkat çekici noktalardan birisi, taraflar İsrail ve Filistin konusunda tezat açıklamalarda bulunurken, birbirlerine dokunmamaya özel olarak önem verdiler. Erdoğan İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığını, Nikaragua’nın İsrail’e karşı Lahey Adalet Divanında açtığı davayı desteklediklerini ifade ederken, Scholz İsrail’in varlığı ve güvenliğinin kendileri için vazgeçilmez olduğunu, silah vermeye devam edeceklerini söyledi.
Yan yana durup, göz göze bakmadan sarf edilen sert sözlerin hepsi aslında kameralara, dolayısıyla ekran başındakilere idi. Bu nedenle karşılıklı tartışmaya, itiraza girmediler. Bu tarz “teğet diplomasi”nin örneği az. Özellikle de Erdoğan açısından. Tepkisini hemen ortaya koyarak “One Minute” tarzı çıkışlar yaparak, bunu içeride ve dışarıda siyasi ranta çevirme konusunda “usta” siyasetçi Erdoğan gitmiş, yerine sarfedilen ağır sözleri duymazlıktan gelen yeni bir Erdoğan gelmiş…
Ne var ki, geçen yıl kasım ayında Berlin’de olduğu gibi İstanbul görüşmesinde de Scholz’un İsrail’i savunan tutumu karşısında şekilde sessiz kalmayı tercih etti. Tabii ki Scholz da Erdoğan’ın İsrail, Hamas ve Hizbullah konusunda söylediklerini aynı şekilde geçiştirdi. Alman güvenlik birimleri Filistin yanlısı gösterilere, Hizbullah ve Hamas taraftarlarına göz açtırmazken, küçük çocuklar dahi Filistin bayrağı taşıdığı için kovalanırken, Scholz, Hamas ve Hizbullah sözcülüğü yapan Erdoğan’a bu sefer de bir şey demedi. Sessiz kalmayı tercih etti.
SESSİZLİĞİN NEDENİ: ÖNCE ÇIKARLAR
Her iki liderin İsrail ve Filistin konusunda taban tabana zıt görüşleri ve tutumları nedeniyle diyaloğu kesime bir yana derinleştirmeye önem vermesinin arkasında asıl olarak ülkelerinin karşılıklı bölgesel çıkarları yatıyor. Her iki ülke adeta birbirine mecbur. Bu yılki görüşmelerde her ne kadar Almanya ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 100. yılına dikkat çekilse de, tarihsel ilişkilerin geçmişi çok daha eskilere uzanıyor. En dikkat çekici olan ise Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasındaki “silah arkadaşlığı”.
Bugün de her iki ülke arasındaki ilişkilerde belirleyici olan yine “silah”. Sahip olduğu askeri güç sayesinde bölge ülkeleri için tehdit haline gelen Erdoğan, iki yıldır ABD’nin ambargo koyduğu F-35 savaş uçakları yerine Almanya’nın da üreticisi olduğu 40 adet Eurofighter savaş uçağı satın almanın peşinde. Bir yıl önce Berlin’de bölgesel gelişmeleri gerekçe göstererek buna yeşil ışık yakmayan Scholz, İstanbul’daki görüşmede tavır değişikliğine giderek, satışın yapılması için diğer üretici ülke olan İngiltere tarafından teknik görüşmelerin yapıldığını duyurdu. Türkiye’ye sadece Eurofighterler değil diğer silahların da satılabileceğini ifade etti. Buna gerekçe olarak da “Türkiye’nin NATO’nun bir üyesi” olmasını gösterdi. Halbuki aynı NATO üyesi Türkiye’ye karşı Almanya daha önce insan hakları ihlallerini, sınırdışı operasyonlarını gerekçe göstererek silah ambargosu koymuş ya da kısıtlamalar yapmıştı.
Türkiye’de Kürt halkına, demokrasi güçlerine, aydınlara yönelik saldırılar devam ederken, rejim sürekli otoriterleşme yönünde adımlar atarken, bunlara bir de Suriye ve Irak’a sınırdışı operasyonları eklendi. Kürtlerin yaşadığı bölgelerde her fırsatta askeri operasyonlar düzenleyen Türkiye, Suriye’de Afrin başta olmak üzere değişik kent ve kasabaları da işgal etmiş durumda. En önemlisi de bu işgaller Alman panzerleriyle yapıldı. Muhalefet partileri ve halktan gelen tepkiler üzerine Türkiye’ye verilen Leopard II tanklarının modernizasyonu bir süreliğine durdurulmuştu.
ALMANYA BÖLGESEL ÇIKARLARI İÇİN ERDOĞAN’A DESTEK VERİYOR
Angela Merkel’in başbakanlık yaptığı 16 yıl boyunca ‚tatlı-sert‘ bir hat üzerinde ilerleyen Türk-Alman ilişkileri, Scholz liderliğindeki SPD-Yeşiller-FDP koalisyon hükümeti döneminde oldukça uyumlu hale geldi. Halbuki, seçimlerden önce yapılan analizlerde Yeşiller’in koalisyon ortağı olduğu bir hükümette Türk-Alman ilişkilerinin gerileceğini savunanlar oldukça fazlaydı. Bunlar bir kez daha yanıldı. Tersine Yeşiller’in koalisyon ortağı olduğu dönemlerde Türk-Alman ilişkileri her zamankinden daha uyumlu şekilde ilerleme kaydetti.
Bölgede kendi çıkarları temelinde ortak hareket edebileceği ülke sayısındaki sınırlılık, Almanya açısından Türkiye’nin önemi daha da artıyor. Her iki ülkedeki ticaret hacmindeki artışın yanı sıra Türkiye’nin mülteciler için bir transit ülke olması da biçilen rolün önemini büyütüyor. Dolayısıyla “gerilim yerine yatırım” Alman dış politikasının Türkiye’deki önceliği halinde gelmiş görünüyor. Ekonomik olarak zor durumda olan Erdoğan ise bu durumu fırsata çevirmenin peşinde. Bir yandan daha fazla dış yatırım çekme hesapları yaparken diğer taraftan Avrupa’dan alacağı silahlarla askeri gücünü artırarak, bölgedeki etkisini korku ve tehdit üzerinden pekiştirmeyi amaçlıyor. “Kazan-kazan” anlayışıyla sürdürülen bu süreç asıl olarak iki ülkenin egemen sınıflarının, silah tekellerinin işine yarıyor. Daha doğrusu onların çıkarı uyumlu olmayı gerektirdiği için Erdoğan ve Scholz, uyumlu bir ilişki sürdürüyor. Bu tablonun Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmen emekçiler üzerinde de etkileri olacaktır. Erdoğan’ın izlediği baskıcı politikalara tepki duyan milyonlarca Türkiye kökenli göçmen bundan sonra Scholz ve partisine karşı tutumlarını gözden geçirecektir. Zira her iki ülkenin egemen sınıflarının işine yarayan uyumlu tablodan, emekçilere düşen daha gerici ve militarist politikalar olmaktadır. (YH)