Written by 15:00 KÜLTÜR

Bir kitap: Batı Doğu’yu nasıl icat ediyor?

Farklı zihniyetler ve ekonomik farklılıklar: Leipzigli edebiyatçı Dirk Oschmann,“Wie der Westen den Osten erfindet“ (Batı Doğu’yu Nasıl İcat Ediyor?) adlı kitabında iki Almanya’nın birleşmesi sonrası eski Doğu Almanya Cumhuriyeti eyaletleri ve halkına yönelik sistematik ayrımcılığı eleştiriyor.

Şubat 2022’nin başında, muhafazakâr Frankfurter Allgemeine Zeitung’da (FAZ) provokatif bir makale yayınlandı. „Wie der Westen den Osten erfindet“ (Batı Doğu’yu Nasıl İcat Ediyor?) başlığını taşıyan yazının yayınlanmasının ardından, yazar hem onaylayan hem de onaylamayan çok sayıda mektup, e-posta, telefon ve davetiye aldı. Yazar Dirk Oschmann’ın öfkeli temel tezi şuydu: Batı kendini açıklamalıdır, „Doğu“ değil. Sonuçta, Batı Almanya’daki kanaat önderleri en başından beri „Doğu Almanları“ toplumun giderek bölünmesinden sorumlu tutulan özel bir kimlik olarak inşa etmişlerdi. Popülizm, ırkçılık, demokrasiye karşı duyulan hayal kırıklığı, komplo inancı ve yoksulluk gibi olumsuz özellikler öncelikle Doğu eyaletlerine veya bu eyaletlerin sakinlerine atfedilmekte.

DOĞU: BİR BATI İCADI
Oschmann sansasyonel FAZ metnini şimdi kurgusal olmayan bir kitap olan „Der Osten. Eine westdeutsche Erfindung“ (Doğu: Bir Batı Alman İcadı) adlı kurgusal olmayan bir kitap haline getirdi. Ona göre, „Doğu“ artık pusulanın sadece bir noktası değil, „esas olarak geri kalmış, kültürsüz, barbar“ anlamına gelmektedir. Yazar, bu tür yaygın klişelerin nedenini „tek taraflı olarak söylem gücü“ ve bunun sonucunda ortaya çıkan yorum egemenliğinde görüyor. Sadece akademik kurumlar değil, medyanın genel yayın yönetmenleri de sıkı sıkıya Batı Almanya’nın elinde.
1967’de doğan Oschmann, Leipzig Üniversitesi’nde profesör olarak Almanca dersleri veriyor ve Thüringen Gotha’dan geliyor. Bu geçmişiyle bir Doğu Alman üniversitesinde bile egzotik bir isim.  Oschmann fakültesinde öncelikle 17. ve 18. yüzyıl Alman edebiyatıyla ilgileniyor. Bu nedenle aslında konunun uzmanı değil, ne bir siyaset bilimci ne de bir sosyolog. Bu nedenle çalışması, Batı’nın kendisini norm olarak tanımladığı ve Doğu’nun bir sapma olarak görüldüğü „iç-Alman durumunun“ biyografik bir açıklaması. Yazara göre bu, „toplumumuza zarar veren“ bir „ötekileştirme“, kendi normalliğini teyit etmek için bir uzaklaşma.

SİSTEMATİK AYRIMCILIK

Berlin Duvarı’nın yıkılmasından otuz yıldan fazla bir süre sonra Almanya, hiçbir şekilde „birbirine ait olanı birlikte büyütmedi“. Eski sınır çizgileri boyunca farklı zihniyetler devam ediyor ve her şeyden önce hala büyük ekonomik farklılıklar var: Batı’da, özellikle gayrimenkul olarak çok daha fazla servet bir sonraki nesle aktarılıyor; ücret farkı hala ortalama yüzde 22.5, yönetim, hukuk ve iş dünyasında üst düzey profesyonel pozisyonlarda Doğu Almanların payı sadece yüzde 1.7.
Oschmann’ın açıkça belirttiği gibi, sistematik ayrımcılığın sonuçları, milenyumun başlangıcından kısa bir süre önce ya da daha sonra doğan, yani Doğu Almanya’yı bizzat yaşamamış olan yaş gruplarını da etkilemekte. Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nün bir kavramını ele alarak şu analizi yapıyor: „Bugün bile birçoğu ağlardan, habitustaki akrabalıktan, tek kelimeyle her şeyden, yani kültürel, sembolik, sosyal ve ekonomik sermayeden yoksun.“
Yazarın kitabın sonunda ayrı bir bölüm ayırdığı, Doğu Almanların kültür sektöründe değersizleştirilmesine ilişkin örnekleri etkileyici. Oschmann çarpıcı bir şekilde “metin hafızasının” ve “imaj hafızasının” silinmesinden bahsediyor.

Close