Written by 15:36 Allgemein

Bizi bölmelerine izin vermeyelim

Sevim Dağdelen*

2010 yılına damga vuran en önemli tartışmalardan biri, kuşkusuz Thilo Sarrazin’in yayınladığı kitapla birlikte başlayan “Türkiye kökenli göçmenlerin uyumu” oldu. Müslüman göçmenler topyekün entegrasyona karşı olmakla suçlandı. Göçmenlere karşı önyargıların derinleştirildiği bir ortam hazırlandı. Bu tartışmaların, kapitalist sistemin en derin krizlerinden birini yaşadığı bir dönemde sürdürülmesi tesadüf değildi.
Fransa, Yunanistan ve İngiltere gibi birçok Avrupa milyonlarca emekçi ve öğrenci sosyal hak gasplarına, emeklilik yaş sınırının yükseltilmesine, üniversite harçlarına zam yapılmasına karşı sokaklara dökülürken, Sarrazin’in açıklamalarıyla başlayan tartışma Almanya’da emekçilerin bu mücadelelerden uzak durmasını sağlamayı hedefliyordu.
Ve işte bu ortamda her insanın aynı haklara sahip olması gerektiği ilkesi terk edilerek, insanın değeri bu ekonomik sisteme yarayıp yaramadığına göre ölçüldü. Göçmenlerin, ama aynı zamanda ekonomik sistemin işine yaramadıkları ileri sürülen Hartz IV yardımına muhtaç olan işsizlerin, emeklilerin ve hatta çocukların kazanımları ellerinden alındı, insan onuruna yaraşır bir hayat sürmeleri biraz daha zorlaştırıldı.
Bu sistemi işleten çarkta bir dişli olamayanlar, daha fazla toplumsal yaşamın dışına itildi. Krize karşı hazırlanan tasarruf paketi benzeri düzenlemelerle zenginle yoksul arasındaki uçurum daha da derinleştirildi. Her beş çalışandan biri, geçimini sağlayamayacak duruma getirildi. Yedi milyon işçi, düşük ücretli işlerde çalışmaya zorlandı. Kiralık işçi olarak karın tokluğuna çalıştırılanların sayısı katlandı. Tüm bu gelişmelerden, göçmenler katmerli etkilendi. Her üç göçmen işçiden biri düşük ücretli işlerde çalışıyor. Yüzde 40’ı vasıfsız işçi konumunda ve her an işten atılma korkusuyla yaşıyor. Hartz IV yardımına muhtaç bırakılanların üçte birini göçmen kökenli emekçiler oluşturuyor.
Bu rakamlar, izlenen politikanın sonuçlarını tüm açıklığıyla gözler önüne seriyor. Bu politikaya karşı halkın tepkisini engellemek için de günah keçileri yaratılıyor. Bunun için eksenine, “sistemin işine yarıyor mu, yaramıyor mu?” sorusu yerleştirilen göç ve uyum tartışmaları tekrar tekrar piyasaya çıkarılıyor.
Sol Parti, insanları bu yararlılık mantığıyla değerlendirmeye karşı duruyor. Bu yüzden eşitsizliğe dayanan ve insan onuruna ters düşen sosyal politikaları, uyum ve göç politikasını kabul etmiyoruz. Sorunların mağdur ettiği insanların birbirlerine karşı kışkırtılmasına karşı çıkıyor, ortak hareket etmeleri çağrımızı yineliyoruz. 2011 yılının bu yolda ilerlediğimiz bir yıl olması dileğiyle…
*Sol Parti Federal Milletvekili

Close