Written by 16:30 ÇALIŞMA YAŞAMI

Braunschweig’da 4. grev konferansına ilgi yoğundu

ZEYNEP SEFARİYE EKŞİ

15-17 Şubat tarihlerinde, Rosa Luxemburg Vakfı’nın düzenlediği “mücadelemizden öğrenmek – grevleri değerlendirip strateji geliştirerek daha politik davranmak” mottosu altında Braunschweig’da 4. kez yapılan ‚grev konferansına 700’e yakın genç ve ilerici sendika sekreterleri, işçi temsilcisi ve bilim adamları ile çeşitli sektörlerden mücadeleci işçiler katıldı. Katılım daha öncekilerden çok fazla olduğu için müracaatlar iki hafta önceden durdurulmuştu.

Açılış panelinin konuşmacıları GEW Genel Başkanı Marlis Tepe, Verdi Genel YK üyesi Christine Behle, IGM yönetiminden Hans-Jürgen Urban ve Sol Parti Başkanı Bernd Rixinger idi. Düşük ücretler, ücret gruplandırmaları, esnekleşme ve üretimin yoğunlaşması gibi sorunların nedeni ve çözümlerinin yanı sıra, politik ve sendikal alanda neler yapılabileceği tartışıldı.

Konferansta mücadeleyi ilerletmenin tartışıldığı ortak podyumların yanı sıra, 19 çalışma grubunda çalışma yaşamındaki sorunlar, talepler ve bunlar için şu anda değişik örneklerle süren mücadele yol ve yöntemleri tartışıldı.

Asıl sorunun kapitalist üretim ilişkilerinin sorgulanmasında ve mücadele araçlarının doğru kullanılmasında olduğu fikri işlendi. Son yıllarda süren mücadelelerde, işçilerin üretimden gelen gücünün daha etkin kullanılması ve kazanımları artırıcı olabilmesi konusu tartışmaların öne çıkan temeli oldu.

Sachsen eyaletinden katılan işçi ve sendikacıların da yoğun katıldığı tartışmalarda, son yıllarda özellikle ‚doğu‘ bölgesinde normal TİS standardlarının yüzde 30’unun altında ücret gruplarının olduğu ve bu işyeri sözleşmeleriyle (‚Haustarifvertrige‘) sınıfın dayanışmasının, TİS’ler sürecindeki ortak mücadelesinin zayıflatıldığı konusu vurgulandı. Sendikal örgütlülüğün zayıf olduğu işyerlerinde veya sorunlar için örgütlenen mücadelelere katılımın düşük olduğu yerlerde örgütlenme biçimleri de ele alındı. ABD’den gelen konuk konuşmacı, örgütlenme uzmanı Jena McLaeyev, işyerlerinde grev veya direnişler örgütlenirken nasıl başarılı sonuçlar elde edilebileceğini, ‚işyerlerindeki doğal önderler‘ ile bire-bir örgütlenme çalışmalarını ABD’deki örgütlenme kampanya örnekleri üzerinden anlattı.

DÖRRE: ‚SENDİKALAR YOL AYRIMINDA‘

Jena Üniversite’sinde profesör olan sosyal bilimci Klaus Dörre’nin yaptığı ’sağ popülizm ve sendikalar‘ konusundaki sunumda sendikaların ne için ve nasıl mücadele etmesi konusundaki temel konunun kapitalist ekonomik sisteme karşı yol ayrımında olduğunu vurguladı. Kapitalizmin merkezinde büyüme krizi olduğu için paylaşımın daha da sertleştiğinin bu dönemin özelliği olduğunu, ücretlendirmede artan eşitsizliğin ve güvensizliğin ilerici kesimlere görevler yüklediğini belirtti. Bu konuda asıl görevin de işyerlerindeki mücadeleci işçi temsilcilerinde olduğunu belirten Prof. Dörre, gelişmelerin ekonomik ve sosyal sorunları derinleştirdiğini ve bunlara cevap olarak da ulusalcılığın ve etnik temelde çözümlerin cevap olarak getirilmeye çalışıldığı tehlikesine dikkat çekti.

Sağ popülist Sarrazinlerin toplumda başlattığı sürecin bugün AfD ile büyüdüğüne dikkat çeken Dörre, işçilerin sınıf bilincinin gerilediği süreci detaylı bir şekilde ele alarak, sınıfa yönelik ideolojik saldırının özünün de bu olduğunu, sınıfa hep ‚kendisinden daha kötü şartlarda yaşayanlar‘ gösterilerek, artık ‚en altta değil’ de ‚ortalarda‘ olduğu yanılsamasının yaratılmak istendiğine dikkat çekti.

Yeniden sınıf bilincinin kazandırılmasının yolunun ise doğru mücadele araçlarının kullanılmasından geçtiğini vurgulayan Dörre, sendikaların mücadelesinin kazanım elde edebilmesi için, kendini sadece işyerleriyle ve iş alanında sınırlamayıp, politik alanda da mücadele etmeleri gerektiğini dile getirdi.

SENDİKALAR DAHA MÜCADELECİ OLMALI VE DAYANIŞMA HER ALANDA!

Sendikaların yenilenmesinin nasıl olması gerektiğinin ağırlıklı olduğu tartışmalarda, mücadelenin her alanda ortaklaştırılmasına duyulan ihtiyaç bir kez daha vurgulandı.

Farklı toplumsal grupların, örneğin hastane çalışanlarının mücadelesine hastaların ve hasta yakınlarının ortak edilmesi, eğitimcilerin mücadelesine ailelerin desteğinin alınmasının sağlanmasının kazanımı artıracağı herkes tarafından dile getirildi. Bunun kendiliğinden olmayacağı, bunun için sendikalar içinde de tabandan mücadele edilmesinin ertelenmemesi gereken bir görev olduğu vurgulandı.

Grev konferansı, aslında sendikalar içinde de yapılması gereken tartışmalar konusunda bir ihtiyaca cevap verdi. Bu konuların işyerlerine ve sendikalara taşınması ve bu çerçevede bir ağın kurulması konusundaki ihtiyacı da bir ke daha hissettirmiş oldu.


Çalışma gruplarından

Güvencesiz ve düşük ücretli iş kollarındaki mücadele

Konuşmacılar; Sidar Çarman (Verdi Stuttgart Satış Alanı Sekreteri) ve Christian Kraehling (Amazon Sendika Temsilcisi)

Perakende satış alanında sayıları 3 milyon olan çalışanların üçte ikisinin kısa süreli işler olduğunu, bunların yüzde 70’inin de kadın ve özellikle de bazı iş yerlerinde neredeyse yüzde 90’ının göçmen kökenli olduğunu belirten Sidar Çarman, en önemli sorunun çalışmaya rağmen yoksulluk olduğunu vurguladı.

Sendikal örgütlülük düzeyinin düşük olduğu perakende satış alanında işyeri temsilciliği kurma çalışmalarında olumlu adımlar attıklarını, Primark, H&M gibi iş yerlerinden, Türkiyeli genç kadınların nasıl mücadeleci olabildiklerini örnekleriyle anlattı.

Amazon Bad Hersfeld’deki 1000’e yakın işçinin çalıştığı işyerindeki mücadele de bunun çarpıcı bir örneğiydi: İlk başta yüzde 80’nin sözleşmeli ve ücretlerin 8,50 EURO olduğu işyerinde, verilen mücadele sonucu işçilerin yüzde 80’i kadrolu oldu ve saat ücreti yüzde 20 artışla 12 Euro’ya çıktı.

Haftalık çalışma saatleri azaltılmalısında yeni bir perspektif!

Konuşmacılar: Thomas Knabel (IG-Metall Zwickau Başkanı), Laura Pooth (GEW Niederkassel Başkanı ve Reinhard Bispinck ( WSI Başkanı)

Çalışma saatleri konusunda toplu sözleşmeler üzerinden çok farklı modeller söz konusu. Özellikle son dönemde yoğunlaşan dijitalleşmenin, robotların işyerlerinde daha fazla kullanılır hale gelmesinin çalışma saatlerine etkisi dikkate alındığında düşürülmesi daha sık tartışılmaya başladı. Tam ücret karşılığında haftalik 30 saatlik iş haftası talebi bugün geçmiş döneme göre daha geniş bir kesim tarafından savunuluyor.

Talebin yaygınlaştırılması açısından, kalifiye eleman eksikliğinin bu talebin kabul görmesi için negatif bir etkisi olabileceği de kaygular arasında dillendirildi. Eleştiri konularından biri de, sendikaların bu talepten neredeyse vaz geçmiş olmalarıydı. Almanya düzeyindeki istatistiklere göre, ortalama haftalık çalışma saatlerinin 41,5 saat olduğu ve esnekleştirme adına iş yoğunluğunun daha da artmış olması da, daha az çalışma saati talebinin engellerinden birisi.

Konuşmacıların ortak vardığı sonuçlardan biri de, yasal olarak çalışma saatlerine yönelik saldırılara karşı sendikaların aksine toplu sözleşmelerde iş saatlerinin düşürülmesi talebiyle mücadeleyi örgütlemeye yönelmeleri gerektiği oldu. Çünkü toplu sözleşmelerde işverenler kollektif çözümden ziyade bireysel anlaşmaları çne çıkararak, işçilerin ortak mücadele tutumumu da zayıflatıyorlar.

Close