Written by 16:02 POLITIKA

Çeviri / Gazze protestolarından dersler

Charlotte Wiedemann / TAZ

Gazze protestolarını eleştirmek kolay. Aslında ise Almanya hak ettiği harekete sahip oldu: Bazıları bağırıyor çünkü diğerleri sessiz.

Uzun zamandır bu anı bekliyordum. Cuma günü, sivil toplum, insani ve hümanist güçlerden oluşan büyük bir ittifak, Başbakanlık önünde, duyulmamış olduğu kadar açık olan talepleri de sunacak: “İnsan hayatı çifte standartlarla ölçülmemelidir. Filistinlilerin hayatları da İsraillilerin hayatları kadar değerlidir. Bu nedenle lütfen insan hakları ve uluslararası hukukta çifte standarta yer vermeyin.”

Evrensel bir arada yaşamanın bu kadar basit ilkelerinin cumhuriyetin merkezi meydanına güvenle taşınması neden neredeyse bir yıl sürdü? Çünkü zavallı, korkak, yalancı bir ülke olduk. Çünkü bu yıl pek çok umut yok oldu, özellikle de başarılı bir göç toplumu umudu. Çünkü biz yukarıdan ve aşağıdan kusurlu bir demokrasiyiz.

İşte paramparça olmuş kesinliklerle dolu bir yıl hakkındaki kişisel küçük değerlendirmem. Alman politikacılar, dünyanın diğer kesimlerinin soykırım olarak gördüğü bir savaşa verilen desteği haklı çıkarmak için Yahudi soykırımını kullanabildiğine göre, artık pek az şeye güvenilebilir.

Resmi anma kültürünün hümanist içeriğinin şaşırtıcı derecede zayıf olduğu kanıtlandı. Ve sivil cesaret eksikliği nedeniyle çok az kişinin karşı çıkmaya istekli olduğu baskıcı bir devlet mantığı, bir başka varsayımı daha paramparça etti: Nazi suçlarını anmanın gelecekteki faşizmi ve otoriterliği önlemeye yardımcı olacağı inancı.

Tüm bunlara eşlik eden ahlaki ve entelektüel krizin boyutunu hâlâ anlamakta güçlük çekiyoruz. Tarihçi Enzo Traverso, yeni kitabı „Tarihin Gözüyle Gazze“de küresel bir bakış açısıyla bu krizi şöyle özetliyor: Holokost anısının Gazze savaşında nasıl kötüye kullanıldığı „yalnızca bu anıyı aşağılayabilir ve itibarını zedeleyebilir.“

Ve şöyle korkuyor: “Holokost’u anmak eğitici gücünü kaybedecek.” Dünya çapında Holokost eğitimi alanında çalışan pek çok kişi, bunu Traverso’dan daha temkinli bir şekilde dile getirse de, benzer bir kaygıyı taşıyor. Bu kriz Almanya’da neden bu kadar az hissediliyor?

Çünkü devlet aklının düşünce sistemi sadece otoriter değil aynı zamanda son derece rahattır, eğitimli sınıflar için bir nevi milli divandır. İnsanlığın yakıcı sorularından kaçınırken kişinin ahlaki açıdan üstün hissetmesine olanak tanıyarak, kalbin ve zihnin donuklaşmasına izin verir. Bu, kasıtlı bir cehalet zihniyeti yarattı: Sanki İsrail’de, Gazze’de veya Batı Şeria’da tam olarak neler olup bittiğini veya İsrail’in radikal sağının gerçekte ne kadar tehlikeli olduğunu bilmeme konusunda Almanların özel bir hakkı varmış gibi. Çünkü Almanlar kendilerini pamuğa sararak bu bilgiden korumak zorundalar. Sadece kendinizin etkilenmesine izin vermeyin, ne duygusal ne de entelektüel olarak kendinize meydan okunmasına izin vermeyin. Şüphe edip rahatınızı bozmayın!

Bunlar güçlülüğün değil, zayıflığın işaretleridir. Kendisiyle ve dünyayla yetişkin, olgun bir diyalog kuramayan bir toplumu gösteriyorlar. Nehir ve deniz arasındaki politik olarak iç içe geçmiş gerçeklik karşısında akıllıca diplomasi tasarlamak yerine, üzücü olduğu kadar gülünç de  olan “Nehirden Denize” sloganlı döviz ve pankartlar peşinde koşan bir ülke görüyoruz.

Sokaklardaki Gazze protestoları, eleştirilebilecek her şeyiyle ana akım zihniyetin bir yansıması gibidir. Alaycı bir ifadeyle söylemek gerekirse: Almanya tam olarak hak ettiği hareketi aldı. Bunların çoğu göçmen, çoğunun Alman pasaportu yok, bazıları vatansız, çoğu çok genç ve çoğu da güvencesiz işlerde çalışıyor.

Patates Almanlar, sosyal ve hukuki açıdan savunmasız bu azınlığa, zaman zaman kendilerinin de iyi yapabilecekleri bir şeyi devrettiler: Sivillerin hiç bitmeyen öldürülmesine itiraz etme cesareti.

Protestoların başlangıcından itibaren pek çok göstericiye serseri suçlular gibi davranıldı, ancak artık birçoğu kendilerini maskeleyerek istenen görüntüyü sağlıyor: Banliyölerimize yalnızca çevik kuvvet teçhizatlı polisler girmeye cesaret edebiliyor.

Ah, çığlıklarını bile uyumsuz tonlarda atan bir hareket karşısında kibirli olmak ne kadar kolaydır, çünkü iyi bir iş, doğru ten rengi, güvenli pasaport sahibi olduğu için güvenle konuşabilen herkes sessizdir. Çünkü bir el bile uzanıp: “Sloganlarınızı reddediyorum ama acınızı anlıyorum.” demiyor.

Gazze protestoları, eleştirilebilecek her şeyiyle ana akım düşüncenin bir yansımasıdır.

Gazze’de (ve şimdi Lübnan’da) ölü sayısı arttıkça, sokaklardaki hareket pek büyümedi, sadece daha umutsuz hale geldi.

Çeviren: Semra Çelik

Close