Written by 17:00 POLITIKA

Çiftçi protestoları: Çiftçiler ne için mücadele ediyor?

Tatil günleri öncesinde birçok şehirde çiftçilerin kitlesel protestoları dikkat çekti. 8 Ocak’tan itibaren de binlerce traktör birçok bölgede yolları kapattı ve trafik sıkışıklığına neden oldu. Son Nesil’in eylemlerinin aksine, çiftçilerin protestoları sempatiyle karşılandı. Der Spiegel tarafından yapılan bir ankete katılanların yüzde 70’i Alman hükümetinin çiftçilere yönelik vergi sübvansiyonlarını iptal etmesini destekledi. Çiftçilerin mali zorluklarına duyulan bu sempati nereden geliyor ve çiftçiler ile işçi sınıfı arasındaki ilişki nedir?

Küçükten büyüğe çiftliklerin sayısı 12 yılda 40.000’in üzerinde ve yaklaşık yüzde 13,5 oranında azaldı. En keskin düşüş 5 hektardan daha az alana sahip küçük çiftçiler arasında yaşandı. Bu çiftçilerin neredeyse üçte biri bu dönemde çiftçilikten vazgeçti. 100 hektara kadar olan tüm çiftliklerin yaklaşık yüzde 20’si yok oldu. Sadece 100 hektardan fazla alana sahip büyük çiftçiler arasında yaklaşık 5.000 veya yüzde 15’lik bir artış oldu. 1950’de yaklaşık 2 milyon çiftlik varken, 2022’de 259.000’in biraz altında çiftlik vardı, yani sekizde birinden biraz fazlası kaldı, geri kalanı yok oldu. Bunun nedeni, tarımın devam eden makineleşme ve sanayileşme sürecidir. Bu durum çiftçi topluluğunun sosyal yapısını kökten değiştirdi. Çiftçiler temelde bağımsız üreticilerdir. Kendi üretim araçlarına sahip ayrı bir sınıfı temsil ederler. Ancak aralarında büyük farklılıklar vardır.

Pratikte bir aile şirketi olarak üretim yapan ve sadece ara sıra mevsimlik işçi çalıştıran küçük çiftçiler vardır. Rakamların da gösterdiği gibi, çiftçi topluluğunun bu kesimi en çok gerileyen kesimdir. Sermayenin baskısı altında en çok onlar acı çekiyor. Gerekli modern makineleri ancak banka kredileriyle edinebiliyorlar. Çiftlikleri genellikle tapu borçları nedeniyle fiilen bankalara aittir. Pazar güçlerinin olmaması nedeniyle ürünlerini satma konusunda da baskı altındadırlar. Ürünlerini EDEKA, REWE, LIDL ve ALDI gibi büyük perakende zincirlerine satmak zorundalar ve fiyatları büyük ölçüde baskılanmış durumda. Bu nedenle birçoğu hayatta kalmak için mücadele ediyor. Bu durum bankalar ve şirketler için sorun değil. Resmi olarak „serbest meslek sahibi“ oldukları için, yasal çalışma saatleri veya diğer koruyucu haklar onlar için geçerli değil. Hayatta kalabilmek için pek çok küçük çiftçi haftada 40 saatten fazla çalışıyor ve tatillerden vazgeçiyor. Bankaların ve şirketlerin hizmetinde kendilerini sömürüyorlar. Ve bundan çok az kazanç elde ediyorlar: Bir çiftçi şu anda ayda net 1930 ila 2720 avro kazanıyor. Buna çalışılan saat sayısı da eklendiğinde, özellikle küçük çiftçiler yasal asgari ücretin çok altında kazanıyor. Onca emeğe rağmen çiftliklerinin borçları son on yılda yüzde 50 oranında artmış durumda. Kendilerini aşağı doğru bir sarmalın içinde buluyorlar. Küçük çiftçiler işçi sınıfına en yakın kesimdir.

Doğrudan rakipleri olarak sermaye bankalar şeklinde sermaye ve gıda şirketleri şeklinde tekeller vardır. Bununla birlikte, onlar da genellikle mevsimlik ya da vasıfsız işgücünün de işverenleridirler. Ve burada, üzerlerindeki yüksek ekonomik baskı nedeniyle genellikle en kötü ücretleri ve çalışma koşullarını sunmak zorunda kalıyorlar. Sonuç olarak, bilinçleri de farklıdır – bir patronun bilinci ile bir işçinin bilinci arasında gidip gelirler. Sermayeye ve onun hükümetine karşı mücadelelerinde desteklenmelidirler, çünkü mücadeleleri haklıdır. Mazot vergisi söz konusu olduğunda bile, birçok çiftçi için bu ekolojik bir mesele değil, bir hayatta kalma sorunudur. Hükümet ve sermaye onlara başka bir alternatif bırakmıyor. Elektrikli traktörler henüz mevcut değil. Ayrıca, özellikle küçük çiftçiler için, yüksek borçları nedeniyle genellikle artık alamadıkları bir banka kredisi olmadıkça, çok pahalı ve karşılanamaz olacaktır. Bir ikilem içindeler ve hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. Eğer hükümet şimdi onları neredeyse bir milyar avro tasarruf ettirmek istiyorsa, bu çevreye yardımcı olmayacaktır. Eski traktörler kaçınılmaz olarak kullanılmaya devam edeceğinden, çiftçiler için sadece daha pahalı hale gelecekler. Bu da onları daha da aşağı çekecektir. Devlet çiftçilerin üzerindeki yükü hafifletmek ve çevreyi korumak istiyorsa, çiftçilere küçük bir ücret karşılığında modern, daha çevre dostu makineleri ödünç alabilecekleri son teknoloji makine ve traktör merkezleri sağlamalıdır. Böylece çiftçilerden para almak yerine kendi eline para almak zorunda kalırdı. Böylece çiftçiler daha az pahalı yatırımlara ve bankalara daha az borca sahip olacaklardı. Ancak sermayenin ve devletin çıkarlarına aykırı olan tam da budur!

Orta ölçekli çiftçilerin durumu da küçük çiftçilerinkine benziyor. Ürünlerinin fiyatları ve bankalara olan borçları açısından güçlü bir baskı altındadırlar. Daha fazla çalışanı vardır ve bu nedenle kendileri de girişimcidir, ancak nesnel olarak onlar da bankalar ve ticaret grupları şeklinde doğrudan sermaye ile karşı karşıyadır. Bankalara ve şirketlere karşı mücadelelerini desteklemeli ama aynı zamanda „işveren“ olarak gerici görüşlerini de reddetmeliyiz.

Almanya’daki büyük çiftçiler tarımsal kapitalistlere dönüştüler. Başkalarının sömürüsüyle yaşıyorlar. Birçok endüstriyel çiftlik doğrudan kapitalist yatırımcılara ait ve normal bir fabrika gibi işletiliyor. Bu çiftlikler genellikle Alman devletinden ve AB’den en fazla sübvansiyonu alan çiftliklerdir. İşte biz bu çiftliklerde sömürülen tarım işçilerinin yanındayız. Onların sendikalaşması konusunda kararlıyız. Bu tarım fabrikalarının sahipleri kapitalistler iken, onlar işçi sınıfının bir parçasıdır.

Sermayenin ucuz gıdaya ihtiyacı var

Sermayeye fayda sağlayan sadece çiftçilerin bankalar ve ticaret grupları tarafından yağmalanması değildir. Birçok çiftçinin geniş çaplı bağımlılığı, sermayenin onlara neyi nasıl üreteceklerini dikte edebileceği anlamına gelmektedir. Çünkü sermayenin, çiftçilerin mümkün olduğunca ucuza ve gıdanın kalitesini dikkate almadan üretim yapmalarında doğrudan çıkarı vardır. Türlere uygun hayvancılık, tarlaların dikkatli bir şekilde işlenmesi ya da organik tarım, üretimi ya da imalatı daha pahalı hale getireceğinden doğrudan gıda fiyatlarının artmasına yol açacaktır. Ancak bunun da bir bütün olarak sermaye için sonuçları olacaktır, çünkü yüksek gıda fiyatlarının bir sonucu olarak işçilerin yaşam maliyeti artacak ve bu da ücretlerin artması anlamına gelecektir. Ucuza üretilen gıda düşük ücretlere olanak sağlar. Dolayısıyla bir bütün olarak sermaye, çiftçilerin sömürülmesinden ve içinde bulundukları çıkmazdan faydalanmaktadır. Hükümetin de bunu değiştirmek gibi bir derdi yok. Sonuçta, çiftçiler için daha iyi koşullar ve daha kaliteli gıda, vatandaşın gelirinin, yeni sosyal refahın ve ücretlerin artırılması gerektiği anlamına gelecektir.

Perspektif yok

Mevcut ekonomik sistemde, çiftçilerin çoğunun doğayla uyum içinde mantıklı bir ekonomik faaliyette bulunma umutları yoktur. Çoğunun üzerindeki ekonomik baskı o kadar büyük ki, genellikle hayatta kalmak için savaşıyorlar. Sürekli olarak geçim kaynaklarının yok edileceğinden, çiftliklerinin banka tarafından haczedileceğinden ve bir tarım şirketi tarafından satın alınacağından korkmak zorundalar. Bu aynı zamanda çiftçilerin protestolarının radikal doğasına da yol açıyor. Bir engel de küçük girişimciler olarak farkındalıkları. Aslında sadece ekonomik sistemimizde yapılacak köklü bir değişiklik çiftçilerin çoğunluğuna yardımcı olabilir. Bireysel çiftçilik yerine kolektifleştirme gereklidir. Bir kolektif olarak çiftçiler daha fazla güce sahip olurlar. Aynı zamanda yatırımlar daha etkili, maliyetler daha düşük ve çalışma koşulları daha iyi olur.

Tuhaf bir sessizlik – sendika liderleri suskun

Mevcut çiftçi protestoları karşısında sendika liderleri garip bir şekilde sessiz. Dayanışma mı? Hiç de değil! Bu, sosyal demokrat siyasetin ve sınıf işbirliği siyasetinin uzun bir geleneğine sahiptir. Sendikal mücadelelerin genellikle izole ve ayrı yürütülmesi gibi, sermayeye sadık sendika liderleri de işçiler ve çiftçiler arasında dayanışmadan kaçınıyor. Bu tehlikeli olabilir. Güçlerini hissedebilir ve sosyal demokrat paternalizmden kurtulabilirler. Ve ortak çıkarlara ve ortak rakiplere sahip olduklarının farkına varmamalıdırlar. Aksine, çiftçiler sözde „ayrıcalıkları“ nedeniyle eleştirilmekte ve karşılıklı kıskançlık körüklenmektedir. Bunlar ne tür „vergi ayrıcalıkları“ ki birçok çiftçiyi refah içinde yaşatıyor?

Küçük ve orta ölçekli çiftçiler ve işçiler birlikte!

Çiftçilerin sorunu, bu insanlık dışı sisteme karşı mücadelenin bir parçasıdır. Küçük ve orta ölçekli çiftçiler işçilerle, alt ve orta sınıf çalışanlarla, emeklilerle ve gençlerle aynı çıkarlara sahiptir. Onlar bozulmamış bir doğa ve çevrenin korunmasını istiyorlar. Yüksek kaliteli gıda istiyorlar. Birlikte huzur ve güven içinde yaşayabilecekleri ve geçimlerinin güvence altında olduğu bir toplum istiyorlar. Bu ortak çıkarlar, azami kâr arayışı içinde emekçiler için ucuz gıdaya ihtiyaç duyan, insana ve doğaya saygı duymayan büyük şirketlere ve bankalara karşıdır. Çiftçilerin sorunu bir sınıf sorunudur. Küçük ve orta ölçekli çiftçiler, kapitalizme karşı mücadelelerinde işçilerin ve alt ve orta sınıf çalışanların müttefikidir! Ancak, burada hiçbir şey otomatik olarak „işlemediğinden“, özellikle AfD, CDU ve FDP gibi burjuva partilerinin sermaye yanlısı propagandasının hedefi sürekli olarak çiftçiler olduğundan, işçiler, çalışanlar ve onların örgütleri bu ittifak için bu gerici güçlerin etkisine karşı aktif mücadeleye öncülük etmelidir. Soldaki pek çok kişinin küçük ve orta ölçekli çiftçilerin çıkarlarına yönelik yaygın cehaleti de sona ermelidir. İşçiler, çalışanlar ve çiftçiler – sermayeye karşı birlikte!

Arbeit Zukunft’tan çeviren Semra Çelik

Close