Alman Sendikalar Birliği- DGB, 2017 Federal parlamento seçimleri öncesi “emeklilik maaşı iyi bir yaşam için yetecek kadar olmalıdır”, “emeklilik maaşı yarın da yeterli olmalıdır” talepleriyle bir kampanya başlattı.
Kampanya ile seçim öncesi mücadeleyi büyüterek işverenlere karşı baskı oluşturmayı hedefleyen DGB emekli maaşlarının düşürülmesinin durdurulmasını ve yeniden yükseltilmesini talep ediyor.
Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Andrea Nahles’ in (SPD) Kasım ayında açıklamak istediği yeni emeklilik yasa tasarısı üzerine tartışmalar devam ederken “Der Spiegel” dergisinin bir haberine göre, Başbakan Angela Merkel, DGB yönetimi ile ortaklaşa gerçekleştirilen bir toplantıda, DGB’yi “emeklilik kampanyası” başlatarak istemeden de olsa AfD’yi güçlendireceği yönünde uyardı. Toplantıya katılanların verdiği bilgiye göre, Merkel’ in sendikalara, AfD’yi güçlendirmek mi istediklerini de sorduğu ve gereksiz yere yaşlılıkta yoksulluk korkusu yaydıklarını söylediği belirtiliyor.
EMEKLİ MAAŞLARI BİLİNENDEN DE DÜŞÜK
Emekli maaşlarında brüt gelir değil de net gelir taban alınmaya başlandığından bu yana maaşlar önceleri yüzde 60 olan düzeyin bir hayli altına düştü. Emeklilik sandığının bir bölümünün Riester “Reform”‘u ile özelleştirilmesiyle de şu an yüzde 48’e düşmüş durumda. Ortalama emekli maaşı 2014 yılında batı Almanya’da yaşayan erkeklerde 980,-Euro, kadınlarda ise 562,- Euro, doğu Almanya’da yaşayan erkeklerde 952,– Euro, kadınlarda ise 814,- Euro düzeyindeydi. Ortalama maaş miktarı bu denli düşük olunca emekli maaşının dışında geliri olmayan alttaki üçte birlik kesimin aldığı maaş yaşam güvencesi yani “Existenzsicherung” olarak adlandırılan sınırın da altına düşüyor.
Mainzer Allgemeine gazetesinin haberine göre Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Andrea Nahles (SPD)’in önerdiği tasarı kapsamında emekli bir ailenin aylık 2 bin 543 Euro, yalnız yaşayan emeklilerin 1614 Euro ve kadınların 1420 Euro maaş alacağını nasıl hesapladığı bir muamma. Bir tekzip ise henüz yayımlanmadı. Acaba bu düzeyde emeklilik maaşı alanlar emekli sandığından değil de sermayelerinden elde ettikleri kârlarla yaşayanlar mı? diye sormak lazım.
20,8 MİLYON KİŞİ EMEKLİ MAAŞI İLE YAŞIYOR
Toplam olarak 20,8 milyon insan emekli maaşı ile geçimini sağlarken, 53,3 milyon insan sigortalı olarak çalışıyor. 17,7 kişinin işletme emekliliği bulunuyor ve 16,5 kişinin de Riester sigortası var. Bu durumda Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı’nın şimdilerde emeklilik maaşlarının düzeyinin 2045 yılında yüzde 41,6 ya düşeceğini fark etmesi bir sürpriz değil. Ajanda yasaları ile düşük ücretli bir sektör, sosyal ve emeklilik sigortası zorunluluğu olmayan iş anlaşmaları, “Ich- AG”ler gibi sözde çalışanlar ve gayri safi milli hasıla da tarihsel bir düşüş yaşayan tüm ücretler üzerinde baskı oluşturuldu. Ücretlerin düzeyi 1975 yılında yüzde 75 iken 2015 yılında yüzde 68’e düştü. Bu sayılardan anlaşılacağı gibi Helmut Kohl (CDU) un §116 AFG yasasından Schröder’in TİS’lere devlet müdahalesi yasalarına ve Nahles’in tek şirket tek sendika tek TİS yasasına dek sendikaların mücadelesini zayıflatan her etken emekli maaşlarının da düşmesini sağladı, sağlıyor. Sendikaların, daha iyi ücret için verdikleri mücadelelere televizyon kanallarından tepki göstererek imdat çığlıkları atanlar emekli maaşlarının sefaletini de tetikliyor. Çünkü neyin yüzde 48‘ini ya da yüzde 41,6’sını alacağımız çalıştığımız yıllarda aldığımız ücret üzerinden belirleniyor. Ancak tepki gösterenlerin sunduğu çığır açacak bir çözüm önerisi de yok.
YAŞLILAR GENÇLERİN SIRTINDA GEÇİNİYOR MASALI
Mali ekonomi ve onların siyaset ve medyada ki sözcüleri özel sigortalara ağırlık verilmesinde ve bireysel sermaye birikimine bağlı emeklilik sigortasında ısrar ediyorlar. Yasal emeklilik sigortasının köhne, modası geçmiş olduğu ve bugün prim ödeyen gençlerin ileride bu kasadan hiç bir şey alamayacağı, yaşlıların ise gençlerin sırtından yaşadığı masalını anlatıyorlar. Ancak, Riester sigortası savunucuları için dahi başarısızlık olarak tanımlanırken, yasal emeklilik sigortası 130 yıldır esas olarak istikrarlı. Banka ve sigortalar aslen, 2015 yılında emeklilik kasasına giren ve özel kârlarına katamadıkları 270 milyar Euro’nun hesabını yapıyor. Bu da, sendikaların öncelikle emekli kasalarını güçlendirmeyecek anlaşmalarda uzlaşmamaları için bir başka neden. Ya da, her kim işletme emekliliği ya da özel sigortalarda ısrar ediyorsa, ödenen primlerin ve devlet teşviklerinin neden yasal emeklilik kasasında değil de özel kasalarda toplanmasının daha yararlı olacağını açıklasın.
Emeklilik politikalarının onyıllardır amacı ödenen primlerin, öncelikle de işveren payının sabit kalması ya da düşürülmesiydi. Ödenen primler bilançoda maaş giderleri olarak geçtiği için bunların düşürülmesi demek maaşların da kısmen düşürülmesi anlamına geliyor. Emeklilik yaşının 67‘ye çıkarılması da aynı amaca hizmet ediyor. Alman Bankası emeklilik yaşının hatta 69’a çıkarılmasını isterken Junge Union ve AfD ise pişkinlikle hatta ve hatta 70’ e çıkarılmasını talep ediyorlar. Hiç bir çatı kaplamacısı ya da hemşire o yaşa dek çalışmaya dayanamayacak. Büyük kesintileri göze alarak erken emekli olacaklar.
SADECE BİR SEÇİM MANEVRASI
DGB hazırladığı programda, maaşların seviyesinin yükseltilmesine karşılık, 2030 yılına dek ödenen primlerin kademe kademe yüzde 18,7’den yüzde 22’ye arttırılmasını kabul ediyor. 2 bin 400 Euro kazanan orta gelirli bir çalışan için bu ayda en fazla 40 Euro artı 40 Euro da işveren payı olmak üzere artış anlamına geliyor. Bu da paraların Riester Emekliliği vs. gibi özel kasalara akmasından daha faydalı.
Büyük koalisyon tarafından tasarlanan ve 2017’de hayata geçirilmesi planlanan „solidarische Lebensleistungsrente“- “dayanışmacı yaşam verimliliği emekli maaşı”ndan şu 66 bin emekli, 2023 yılında ise 40 bin emekli faydalanabilecek. Bu model de Frank Bsirkske’nin ifadesiyle, sadece bir seçim manevrası olmaktan öteye gitmiyor.
MÜCADELE VE BASKIYI ARTIRMAK ZORUNLU…
Emekli maaşları sorunu bir sınıf ve iktidar sorunudur. İşçilerin emekçilerin gün be gün sermaye tarafından mülksüzleştirilmesine karşı daha iyi bir ücret için verilen mücadele ile başlar ve adil vergilendirme için verilen mücadele ile devam eder. Çünkü emekli sandığına vergilerden oluşan toplam 70 milyar aktarılıyor. Sorun, politik bir tercih olan prim matrahına dahil olmayan primleri kimin ödeyeceğidir, işçiler ve emekçiler mi yoksa milyonerler vergisi yoluyla zenginler mi?
Çalışan emekçiler ile emekliler arasında çıkar eşitliği sağlayan emekli maaşlarının ücretler üzerinden belirlenmesi yönteminden vazgeçilmemelidir. Bireysel nedenlerden dolayı emekli maaşının yetmediği durumlarda çözüm asgari emekli maaşı değil, tüm düşük gelirlilerin, baskı altına almadan yeterli derecede geçimini sağlayan bir sistemdir. Ancak bu talepler sadece oy hakkımızı ve seçmen kartımızı kullanarak elde edilemez. Bu yüzden sendikal mücadeleye katılım zorunlu ve olmazsa olmazdır.
Sevinç Sönmez