Written by 06:05 POLITIKA

DİDF: Mücadeleyi birleştirelim

Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) Genel Başkanı Zeynep Sefariye Ekşi, Türkiye’deki gelişmeler, AB ve Almanya’nın tutumu ve bundan sonra yapılacaklar konusunda gazetemizin sorularını yanıtladı.

Sayın Ekşi, son aylarda Türkiye’de pek çok gelişme yaşanıyor. DİDF olarak bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Birkaç aydır Türkiye her yeni güne yeni baskılarla uyanıyor ve biz bu baskıların daha da arttığına tanık oluyoruz. Gazeteler, televizyonlar, dergiler, haber ajansları kapatıldı. Yaklaşık 160 gazeteci tutuklu. Halkın oylarıyla seçilen belediye başkanları tutuklanıp kayyumlar atanıyor. Ve son olarak da bizim de yurt dışından kullandığımız oylarla seçilen HDP milletvekilleri tutuklandı.

Elbette, Türkiye’de demokrasi daha önce vardı da bugün yok edilmiyor. Son gelişmeleri sadece 7 Haziran seçimleri veya 15 Temmuz sonrasıyla açıklamak da yeterli olmaz.

Bu saldırganlık, bu şiddet sadece son birkaç ayda ortaya çıkmadı. Adım adım örüldü. AKP, ilk başa geldiğinden bu yana her türlü hak arayışına saldırıyor. Ve son gelişmeler bu sürecin devamı olarak değerlendirilmeli.

İstanbul Taksim’deki ‘1 Mayıslar’, Gezi direnişine ölümlerle sonuçlanan saldırılar ve Berkinler… Ve bombalamalar. Yakın tarihte, Türkiye’de devlet güçlerinin kitlesel ölümlerle sonuçlanan saldırısı söz konusu değildi. Bugün bunlar yaşanıyor. Kürt halkına, kadın ve işçi hareketine, her türlü hak talebine fütursuzca topyekün bir saldırı söz konusu.

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TEPKİSİ SAMİMİ DEĞİL

Son haftalarda Almanya ve AB tarafından gösterilen tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu değerlendirmeleri iki yönüyle yapmak gerekli. Avrupa devletleri ve Avrupa halklarının tepkileri. Ama asıl sorduğunuz devletlerin tepkisi galiba…

Demokrasi havarisi” görülen Avrupa devletleri, işbaşına geldiğinden beri AKP’yi “ılımlı islam” olarak değerlendirdiler ve desteklediler. Batı’nın da uzun zamandır verdiği bu destekle AKP/Erdoğan’ın demokrasi düşmanı yönetimi ve uygulamaları giderek güçlendi. En son Erdoğan/AKP için neredeyse kritik olan seçimde bile açıktan destek verip “arkandayız” dediler. Bizzat Almanya Başbakanı Merkel, alman halkının ilericilerin baskısına rağmen Türkiye’ye gidip Erdoğan’a desteğini açıkça ilan etmişti.

Dolayısıyla AB devletlerinin bugün Türkiye’deki saldırılara pratikte tavır alması, karşı çıkması beklenemez. Lafta bir şeyler söylemek zorunda kalsalar bile bu sahte bir karşı çıkmadır. Çünkü onlar da bugünün suçlarının ortaklarıdır ve ne Avrupa Birliği ne de Almanya gerçek anlamda baskı yapmaz, yapamaz. Çünkü öncelikle kendi emperyal çıkarları önemlidir. Bunun için silah göndermeye devam ediyorlar, Patriot füzelerini çekmekten vazgeçtikleri gibi İncirlik Askeri Üssü’ne 58 milyon Euro yatırım yapılacak. Bu liste uzatılabilir. En son tutuklama ve yasaklamalardan sonra geçen hafta Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier ve Avrupa Parlamento Başkanı Martin Schulz, eleştirilerle birlikte “Türkiye bizim için önemlidir, önemli bir ortağımızdır” dediler. Halen çözümü ve desteği onlardan beklemek gerçekleri görmemek olur. En önemlisi Avrupa devletlerine umudu bağlamıyoruz. Boş hayaller ve beklentiler de yaratmamalıyız. Ancak bu bilinçle AB hükümetleri üzerine baskıları da, bu ülkelerdeki emekçilerin ortak mücadelesiyle arttırmalıyız.

Avrupa basını ve halkları arasında Erdoğan ve AKP’nin yaptıklarına tepki artıyor mı? Bunu birleştirmek mümkün mü?

Türkiye’nin açıktan otoriter bir rejime doğru gittiği konusunda Alman basını ve kamuoyunda son haftalarda yer alan haber ve değerlendirmelerde, gidişatın gerçekten tehlikeli bir boyuta ulaştığına dikkat çekiliyor. Bu nedenle Başbakan Merkel, Cumhurbaşkanı Gauck ve diğer yöneticilerin açıklamalar yapmak zorunda kalmaları aynı zamanda kamuoyundaki bu yoğun baskıdan kaynaklanıyor. Aynı şekilde Alman halkı ve emekçileri arasında Erdoğan’a verilen desteğin kesilmesi konusunda da yoğun talepler bulunuyor. Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler olarak bu gelişmeleri doğru ele alıp, Türkiye’deki emek ve demokrasi güçleriyle güçlü bir uluslararası dayanışma sağlamak gerekiyor.

Gelişmeler konusunda ne yapılmalı? Ne yapmak ve nasıl bir mücadele hattı izlenmesi gerekir.

Televizyonların kapatılması, gazetelerin yasaklanması, belediye başkanlarının ve milletvekillerinin tutuklanmasından sonra Almanya’nın hemen hemen bütün şehirlerinde irili-ufaklı mitingler, uyarı nöbetleri, protestolar yapıldı, yapılmaya da devam ediyor. 5 Kasım günü Köln’de binlerce kişinin katıldığı yürüyüş gerçekten bu saldırılara karşı önemli bir mesajdı. Gösterilere katılım üzgünüm ki, sadece Türkiye kökenli emekçilerle sınırlı. Yani bu tepki ve protestoların bir yanı halen eksik ve olması gereken düzeyde değil. Bu mücadeleyi Alman emekçileriyle ortaklaştırmak, birleştirebilmek zorundayız.

Üstelik şöyle bir avantajımız var; Alman medyası son gelişmelerden sonra sürekli aktüel haberleri verdiği için, Alman halkının Türkiye’deki gelişmeler hakkında neredeyse yeteri kadar bilgisi var denebilir. Bunun için aydınlar, barış için mücadele edenler, sendikacı, ilerici politikacılarla ortak dayanışmayı örgütlememiz daha elverişli.

Bu sadece dayanışma gereği de değil. Hatta alman hükümetinin kendi çıkarları için AKP/Erdoğan’ı desteklediğinin, suç ortağı olduğunun teşhiri zorunludur. Alman emekçilerinin askerileşmeye, silah satışlarına, savaş kışkırtıcısı politikalara karşı mücadelesi ile Türkiye halkının demokrasi ve barış mücadelesinin bağını kurabilmeliyiz. Bugün bu bağ her zamankinden daha net görülebilir durumda aynı zamanda.

DAYANIŞMAYI BÜYÜTME ZAMANI

DİDF olarak asıl olarak Almanya’dan acil olarak neler talep ediyorsunuz? Bu talepler için önümüzdeki dönemde nasıl bir çalışma yürüteceksiniz?

Şu anda öne çıkan taleplerimiz; OHAL’in kaldırılması; OHAL ve Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile getirilen yasakların geri alınması, tutukluların serbest bırakılması. Ayrıca, alman hükümeti OHAL kaldırıncaya kadar Türkiye hükümetiyle ilişkilerini dondurmalı ve Türkiye’ye silah satışları derhal durdurulmalıdır. Bu sadece DİDF’in talepleri de değil. Sendikalar, ilerici partiler, barış inisiyatifleri de bu taleplerin savunucusu. Bunların gerçekleşmesi için ‘dün’den daha ileri bir pratik çalışmayı mutlaka örgütleyebilmeliyiz.

DİDF olarak Almanya kamu işkolundaki Ver.di Sendikası’yla birlikte geniş kapsamlı bir imza kampanyası başlattık. Kampanyamızın talepleri de bunlar. Kent merkezlerinde kuracağımız standlarda hem binlerce imza toplayacağız, hem de gelişmeleri Alman halkına anlatacağız. Çeşitli kurumları, sendikaları, partileri ziyaret edeceğiz. Alman hükümetine baskı yapmalarını isteyeceğiz. Ayrıca Türkiye’de barış ve demokrasi isteyen, Alman hükümetinin suç ortaklığına karşı çıkan en geniş yerli ve göçmen emekçilerle buluşacağız.

Bütün bunları yerelden merkeze doğru giderek kalıcı hale getirmemiz gerekiyor. Çünkü gelişmeler, Türkiye’deki baskı ve sindirme politikalarının kısa sürede bitmeyeceğini gösteriyor. Bu nedenle Türkiye’den sonra en çok Türkiye kökenlinin yaşadığı ülke olan Almanya’da yürüteceğimiz çalışmalar, vereceğimiz mücadele uluslararası dayanışmanın örülmesi için büyük bir önem taşıyor. Dolayısıyla Almanya’daki çalışmaların önemini bilince çıkararak hareket etmemiz gerekiyor.

Gün dayanışmayı bütün olanaklarımızla daha da büyütme günü!

Close