Prof. Dr. Axel Schönberger*
Bir ırmağın akışı engellenirse belli bir süre durdurulabilir ya da akış yönü değiştirilebilir. Ancak bu sürede gücü artacak, er ya da geç bendini yarıp geçecektir. Irmağın özgürlüğünü kısıtlayanlar ya da bastırmaya çalışanlar özgürlüğüne kavuşması için geçen süreyi uzatabilirler ama yenilmeye mahkumdurlar.
İnsan hakları sözleşmesinin 1. Maddesi‘nde yazılı olan halkların kendi kaderlerini tayin hakkı devletler tarafından garanti edilecek ya da yasaklanacak bir hak değildir. Bu hak, sadece sömürgeleştirilmiş halkların değil dünyanın tüm halklarının kolektif insanlık hakkıdır. Bu hakkı yasaklayan veya sınırlayanlar özgürlüksüzlüğün ve baskının sorumlusudurlar, savaş ve çatışmaları provoke etmektedirler. 1998’de Barcelona’da yapılan Unesco Konferansı’nda da kaderini tayin etme hakkı, kolektif bir insan hakkı olarak özellikle vurgulanarak kabul edilmiştir. Bu hak, yerel, bölgesel, uluslararası ve dünya çapındaki çatışmaların engellenmesine hizmet eder.
Kendi kaderini tayin hakkı, sadece ona bağlı olmasa da özellikle demokraside gerçekleşir. Kendi kaderini tayin hakkı ve demokrasiye karşı çıkanlar, halkları baskı altında tutan, askeri şiddet veya legal hilelerle İnsan Hakları Sözleşmesi‘nin 1. Maddesi’ni ihlal eden demokrasiden korkan monarşi ve diktatörlüklerdir.
Katalonya ve Kürdistan’da gerçekleştirilen referandumlar kendi kaderini tayin hakkının hayata geçirilmesinin en doğru yollarıdır. Referandumdan demokratik ne olabilir ki? Katalonya ve Kürdistan’da halkların legal yollarla talep ettiği referandum sonuçlarını reddeden hatta Katalan ve Kürtleri baskı altına almak için şiddet uygulayan İspanya, Türkiye ve Irak gibi ülkeler insan haklarını ağır şekilde yaralamaktadırlar. İnsan hakları evrenseldir, yasaklanamaz ve sınırlandırılamaz. İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yurttaşlık ve politik haklarla ilgili 19. Maddesi düşünce özgürlüğünü garanti etmektedir. Bu hak, bir halkın kendi kaderini tayin için referanduma gitmesi hakkını da içermektedir. Bu hak, örneğin koşulsuz olarak Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalamış, en önemli ve zorunlu hak olarak kabul etmiş İspanya gibi bir ülkenin Anayasası ya da diğer yasaları tarafından devre dışı bırakılamaz.
Barışçıl toplanma hakkı (Madde 21) ve politik sürece katılma hakkı (Madde 25) insan haklarıdır. Bu hakların sahipleri sadece ve sadece mağdur edilenlerdir. Katalonya veya Kürt halkının kolektif insan hakkı İspanya ya da Türkiye hükümetlerine bağımlı değildir. Türkiye ve İspanya’da yaşayan halkların çoğunluğunun bu konudaki kararına da bağımlı değildir. Yalnız ve yalnız Katalan ve Kürtlerin hakkıdır. İspanya, Türkiye, Irak ya da İran Katalan ve Kürtlere bir kolektif insan hakkı olan kendi kaderlerini tayin hakkını nasıl kullanacakları konusunda talimat veremez. Bunun yapılması Katalan veya Kürt halkının insan haklarının ağır ihlalidir. Kendi kaderini tayin hakkı devletlerin değil halkların bir hakkıdır. Bu hak, BM’in görüşüne göre devletlerin ulusal sınırlarının korunması hakkının da üstünde olan bir haktır.
Eğer Avrupa Birliği ve üye ülkeleri Katalan ve Kürtler’e yönelik insan hakları ihlallerini görmezden gelmeye devam ederlerse insan haklarının evrensel olduğunu savunmaktan vazgeçmiş olurlar. Hele de Katalanların şimdiye kadar sadece barışçıl yollarla gerçekleştirmeye çalıştığı kendi kaderini tayin hakkı ve buna bağlı ayrılma hakkına karşı çıkıp, tersine demokrasiden korkanların, sahte demokratların, hukuk devleti yöntemleriyle hareket etmeyen İspanya‘nın tarafında yer almalarıyla, Avrupa halklarının kendi kaderini tayin hakkına saygı gösterilmediği için, tüm dünyaya bundan sonra Avrupa’da sorunların barışçıl değil şiddet yoluyla çözüleceği mesajı verilmiş olacaktır.
Bu, Avrupa ve tüm insanlık için felakete yol açacak tarihi bir yanılgıdır. Her insanın hayatı çok değerlidir. Sorunların barış içinde ve şiddetten uzak çözümü uğrunda çaba harcanması gereken çok değerli bir hedeftir. Her halkın kendi kaderini tayin hakkını garanti etmek, bu yolda yapılan referandumlara izin vermek ve ne şekilde olursa olsun sonuçlarını kabul edip hayata geçirmek için elimizden gelen herşeyi yapmak zorundayız.
Katalanlar veya Kürtler kendi devletleri içinde yaşayıp yaşamama konusundaki kararı yalnız ve yalnız kendileri alacaklardır. Bu bir insan hakkıdır. Uluslararası topluluk, dünyanın barıştan yana, insan hakları ve demokrasiyi üstün gören tüm insanları kendi kaderini tayin hakkının gerçekleşmesi için onlara destek vermek zorundadır. Katalan ve Kürtlerin özgürlüğü bizim özgürlüğümüzdür. Şimdilerde yaşanan baskılara bakarak kendimize yöneltmemiz gereken en önemli soru bir sonraki mağdurun kim olacağıdır.
Dünyanın kendi kaderlerini tayin hakkı için çaba harcayan tüm halklarının, şimdiye kadar Katalanların örnek alınacak şekilde yaptığı gibi, barışçıl yoldan gitmelerini ve haklarını elde etmelerini diliyor ve umuyorum. Ancak Avrupa Birliği Katalonya’daki ağır insan hakları ihlallerine, çatışma, şiddet ve savaşa sessiz kaldığı, hatta yapılanları onayladığı için yolun nereye doğru gittiğini de görüyorum.
Katalanlar ve Kürtler referandumlarıyla kendi kaderlerini tayin hakkına sahip çıktıklarını gösterdiler. Her devletten demokratik, insan haklarına saygılı ve sağduyu sahibi politikacılar onları bu çabalarında destekleyeceklerdir. Demokrasiden korkan, insan haklarına saygı göstermeyen ve karaktersiz politik liderler ise Katalan ve Kürt halkının özgürlüğünü engellemek için ellerinden geleni yapacaklardır. Ancak özgürlük ırmağı bir gün şu ya da bu şekilde, er ya da geç bendini aşacak ve önüne çıkan tüm engelleri de silip süpürecektir!
*Bremen Üniversitesi öğretim üyesi
Çeviren: Semra Çelik