Written by 10:00 POLITIKA

Faşizme geçit yok

YÜCEL ÖZDEMİR

Almanya iki haftadır bir grup faşistin hazırladığı “Remigration” planını tartışıyor. Pek çok kentte yüzbini aşan sayıda insanın katıldığı büyük gösteri ve mitingler yapılıyor. Meydanlara yanısyan bu kitlesel tepki ülkede ırkçı, faşist, aşırı sağ partilere karşı mücadele dinamiğinin de oldukça güçlü olduğunu bir kez daha gösterdi.

Değişik ırkçı faşist çevrelerin son birkaç yıldır yüksek sesle ifade ettiği, propagandasını yaptığı, Federal Parlamento kürsüsünden aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) milletvekillerince de defalarca dile getirilen “Remigration” (Tersine Göç) planı, Potsdam yakınlarındaki Lehnitz Gölü kenarında bulunan Landhaus Adlon otelinde yapılan gizli toplantının gazeteciler kolektifi “Correctiv” tarafından açığa çıkarılmasından sonra daha fazla tartışılmaya başlandı.

AfD yöneticileri ve bazı sermaye sahipleri ve değişik ırkçı faşist çevrelerin katılımıyla düzenlenen toplantıda ayrıntılı olarak, Almanya’da yaşayan ancak “ari” Alman soyundan gelmeyen göçmenlerin bir plan dahilinde Almanya’dan sürülmesi, yani sınır dışı edilmesi ayrıntılı olarak ele alınmış.

Lehntiz Gölü kenarındaki toplantıda faşistler sınır dışı edilmesi gereken göçmen sayısını 20,2 milyon olarak belirlemiş. “Correctiv”te yayınlanan belgelerde, yazışmalarda ve fotoğraflarda sınır dışı planı her şeyiyle ortada olduğu halde, bu korkunç planı yapanlar hakkında bir savcının harekete geçip soruşturma ve tutuklama başlatmaması ise en dikkat edici olanı. Olanları “plan yapma”, “fikir beyan etme” özgürlüğü olarak görüp seyirci kalmak, açıktır ki en fazla faşistlere cesaret veriyor.

AfD “REMIGRATION”DAN YANA

Toplantıya temsilcilerini gönderen AfD, iktidara gelirse bu görevi üstlenebileceğinin mesajını veriyor. Üstelik sosyal medyada dolaşan AfD milletvekillerinin konuşmaları bu partinin “Remigration”dan yana olduğu net olarak ortaya koyuyor. AfD’nin sosyal medya hesaplarında da bu talebi öne çıkaran pek çok paylaşım yapılmış. Yani bize yeni gelen, hatta yılın en kötü sözü seçilen “Remigrasyon” çoktandır fasitlerin dilinde sıradan bir kavram haline gelmiş. Milyonlarca göçmenin zor ve şiddet kullanılarak sınır dışı edilmesini talep etmek açıktır ki büyük bir suçtur. Üstelik, “deport” edilmesi planlananlar arasında Alman vatandaşı olan, ancak “asimile olmamış” göçmenler de var. Alman vatandaşı olanlar arasında ayrımın yapıldığı bu yaklaşımın özünde ırka dayalı, faşist bir zihniyet olduğu açıktır.

“Remigration” olayı ortaya çıkmadan önce başlayan AfD’nin yasaklanması talebi, planla birlikte doğal olarak daha yüksek sesle tartışılmaya başlandı. Dört bir yanda yapılan gösteri ve yürüyüşlerde alanları dolduran değiş uluslardan gençler, kadınlar, emekçiler her şeyden önce aşırı sağ partinin güçlenmesine, iktidara gelmesine karşı tepkilerini gösterdiler. Göstericilerin hedefinde, bu yıl içinde Doğu Almanya’nın üç eyaletinde yapılacak seçimlerinde hükümet olmaya yakın AfD’nin yasaklanması olması boşuna değil. Sokaklardaki hava, geniş kesimler arasında faşist ideolojiyle de beslenen AfD’nin yasaklanmasının güçlü bir talep olduğunu gösteriyor. Sosyal medya üzerinden AfD’nin faşist kanadının temsilcisi, Thüringen eyaleti Başkanı Björn Höcke’nin siyaset yapmasının yasaklanması için başlatılan imza kampanyasını yaklaşık 1,3 milyon insan imzaladı.

Belirtmek gerekiyor ki, yasaktan da önemli olan, faşist örgüt ve partilerin güç toplamasına yol açan nedenlerin ortadan kaldırılmasıdır. Orta sınıflardan başlayarak Alman halkının geniş kesimleri arasında başgösteren gelecek korkusunun, ekonomik ve sosyal sorunlar, aşırı sağın güçlenebilmesinin zeminini oluşturuyor. Toplumsal korkuları körükleyerek güç toplamak faşistlerin geçmişten günümüze en çok başvurduğu ve sonuç alabildiği bir yöntemdir. AfD gibi hareketlerin güç toplamasına neden olan ekonomik ve siyasi koşullar ortadan kaldırılmadığı takdirde, mevcut olanlar kapatılsa da yenileri ortaya çıkacaktır.

ANA AKIM SERMAYE PARTİLERİNİN İKİ YÜZLÜLÜĞÜ

CDU/CSU, SPD, Yeşiller, FDP gibi sermayenin farklı renkteki partilerinin bu süreçte AfD üzerinden kendilerini aklama tutumu içinde olduklarını ve tüm suçu AfD’ye yükleyerek yıllardır izledikleri politikaları “Ya ırkçı demokrasi düşmanları ya biz” şeklinde topluma dayatmaya çalıştıkları görülüyor. AfD gibi faşist eğilimleri de içinde barından aşırı sağ hareketler halkın çalışma ve yaşam koşullarındaki sorunları suistimal ediyorlar. Bu sorunların kaynağı olarak farklı etnik köken ve inançtan göçmenleri sorumlu göstermek gibi bir nefret politikası izliyorlar, ama onların suistimal ettiği, kaynağı ve çözümü konusunda aldatmacaya giriştiği bu sorunlar da gökten zembille inmedi. Sorunların kaynağı içinde yaşadığımız kapitalist-emperyalist sistem ve onun yürütücüsü iktidardaki partilerdir.

Sığınmacılar, sosyal yardım alan yoksullar, göçmenler konusunda bir önceki veya şimdiki hükümet partilerinin karnesi çok mu temiz? Irkçılığa, ayrımcılığa karşı çok mu duyarlı davrandılar? Tersine politikalarıyla, uygulamalarıyla, verdikleri mesajlarla ırkçı-faşist çevrelerin işini kolaylaştırdılar. Örneğin Filistin’deki gelişmeler üzerine bir manifesto yayınlayarak halkta göçmenlere karşı nefret, önyargı ve ayrımcılığı körükleyen Bild gazetesinin tutumu AfD’nin “Remigration” söyleminden çok da uzak değil. Keza henüz ana akım olmasa dahi Sahra Wagenknecht gibi sol kökenli siyasilerin dahi “AfD’nin gelişimini durdurmak üzere, onun argümanlarını elinden alma” adına mülteciler konusunda verdiği kimi mesajlar çok da masum değil.

Tüm bu nedenlerle mesele salt “AfD kapatılmalı mı kapatılmamalı mı” tartışmasına sıkıştırılmadan; tüm dünyada benzer örneklerde görüldüğü üzere, aşırı sağ, ırkçı-miliyetçi hareketleri neyin beslediği, neden alternatif olamayacağı ve sermaye siyasetinin sorumluluğunu da kapsayan bir tartışmaya ve tepkiye ihtiyaç var.

EYLEMLERİN ANLAMI BÜYÜK

“Remigration” planını ortaya çıkmasından bu yana Alanya’da milyonlarca insanın sokağa çıkması, tepki göstermesi ise pek çok bakımdan anlamlı ve önemli. Her şeyden önce geniş kesimler arasında tarh bilincinin güçlü olduğunu ortaya koydu. Diğer taraftan göçmenlerin ülkenin parçası olduğu gerçeğinden hareketle iş arkadaşı, komşusu, yakını göçmene sahip çıkma arzu net olarak görülüyor. Irkçılığın, yabancı düşmanlığının insanlık dışı bir suç olduğu gerçeği hatırlatılıyor. Irkçılığın, göçmen düşmanlığının yükseltilmesine payı büyük olan partiler elbette geniş kesimlerin katıldığı eylemleri kendi siyasi amaçları için kullanmaya çalışacaklardır. Irkçılığa karşı onların bundaki sorumluluğunu hatırlatmak en doğru olanı.

TÜRKİYE KÖKENLİ GÖÇMENLER SEYİRCİ KALMAMALI

Faşistlerin sınır dışı planları ve ardından başlayan gelişmeler Almanya’dan 3,2 milyonla “en büyük göçmen gurubu” olan Türkiye kökenlileri özel olarak ilgilendiriyor. Sürülmek, sınır dışı edilmek istenen aynı zamanda Türkiye kökenli göçmen emekçilerdir. Bu nedenle bugünden yaşadıkları her kent ve kasabada faşistlerin planına karşı, sokağa çıkan onbinlerce Alman emekçiyle, gençler birlikte mücadeleye katılmaları gerekiyor. Yükselen antifaşist hareketin parçası olmak bir taraftan faşistlere anlamlı bir yanıt olurken diğer taraftan ırkçıların, faşistlerin olmadığı, birlikte yaşamın devam ettiği bir ülkeye de kapıyı açacak.

Bugün sessiz kalma değil, her alanda ırkçılığa, milliyetçiliğe, faşizme ve bu anlayışı, hareketi besleyen nedenlere karşı mücadele etme, harekete geçme günüdür.

Close