Written by 13:10 AVRUPA

Fransa, İngiltere…Emekçiden esiyor yel

Yücel Özdemir

Hayat pahalılığı, enflasyon, savaş, sömürü, ağır çalışma koşulları… Avrupa ülkelerinde yaşayan işçi ve emekçileri derinden etkiliyor. Bu nedenle, biriken öfke zamanı geldiğinde coşkun seller gibi sokağa akıyor.

Salı günü Fransa’da emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı gerçekleşen genel eylem gününe rekor düzeyde 2.5 milyon işçi, emekçi ve genç katıldı. 19 Ocak’taki genel eylem gününde 2 milyon emekçi sokağa çıkmıştı.

Milyonların sokaktaki öfkesine kulak tıkayan neoliberal Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, buna rağmen emeklilik yaşının 62’den 64’e, prim ödeme süresini 43 yıla çıkarmada ısrar ediyor. Çünkü daha önce “emeklilik reformu”nun ikinci dönemin en önemli icraatı olacağını ilan etmişti. Büyük eyleme rağmen Macron geri adım sinyali vermedi. Bakalım bu ısrarı daha ne kadar sürecek.

Geri adım sinyali almayan sendikalar aynı gün 7 ve 13 Şubat günleri için yeniden genel eylem çağrısında bulundu. Yaklaşık iki hafta arayla yapılan iki büyük gösteri, emekçilerin Macron ve Başbakanı Borne’a geçit vermeye niyetli olmadığını net olarak gösteriyor.

Kamuoyu yoklamalarına göre de halkın yüzde 75’inden fazlası emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı çıkıyor, eylemleri destekliyor. Halk arasında öfke büyürken Macron için de zaman daralıyor. Junge Welt gazetesinin yazdığına göre, Macron 26 Mart’a kadar Ulusal Mecliste yasayı geçirecek bir çoğunluğu elde edemezse Anayasa’nın 49.3 maddesinin kendisine verdiği yetkiyi kullanarak, özel kararnameyle yasayı onaylama yoluna başvurabilir. Anlaşılan “Benden sonrası tufan” diyor.

Yani, Fransız sermayesinin 1990’lı yılların ortasından bu yana en büyük hayali olan emeklilik yaşının yükseltilmesi, bunca tepkiye rağmen onaylanabilir. Bu durumda son görev süresinin kolay olmayacağının da farkında olsa gerek. Zira, sokakta yükselen milyonların sesi, “özel yetki” ile bastırılacak gibi değil.

“Emeklilik Kasası”nın boş olduğunu ileri süren Macron’un gerçekleri söylemediği ise sendikalar tarafından ayrıntılı olarak ifade ediliyor. Macron, şu anda açık vermeyen kasanın bu gidişle 2030’a kadar 14 milyar avro açık vereceğini iddia ediyor. Sendikalar ise, açığın 2030’a kadar sadece 3 milyar avro olacağını hesapladı.

Kasadaki açığı gerekçe gösteren Macron, kısa bir süre önce Mont-de-Marsan’deki askeri üste 2024-2030 yılları arasında askeri harcamaları 400 milyar avroya kadar çıkarmak istediğini ilan etmişti. Eğer bu gerçekleşirse, Fransa’nın askeri harcamaları son 50 yılın en yüksek seviyesine ulaşacak. Fransız sermayesinin dünya üzerindeki yayılmacı emellerinin gerçekleşmesi için kesenin ağzını sonuna kadar açan Macron, emekliler için 3 milyar avroyu çok görüyor. Emeklilik yaşını yükseltmeyi başardığında onu yeni saldırıların takip edeceği de sır değil.

Fransa’daki emekçilerin gücü, grev hakkının anayasa ile güvence altına alınmasından geliyor. Sosyal hareketler ve sendikalar konusunda uzman Paris-Est-Créteil Üniversitesinden Prof. Remi Bourguignon ilginç bir noktaya dikkat çekiyor: “Fransa’da grev hakkı sendikalardan önce vardı. Kültürümüzde de önce çatışma sonra müzakere var.” (Carolin Dylla, tagesschau.de) 19. yüzyılın ortalarından bugüne kadar grev hakkını adeta canı gibi koruyan işçi sınıfı, şimdi bunu haklarını korumak için etkili bir mücadele aracı olarak kullanıyor.

Çarşamba günü 500 binden fazla kamu emekçisinin sokağa çıktığı İngiltere’de ise bu hak sermaye tarafından önemli ölçüde sınırlandırılmış ve daha da sınırlandırılmak isteniyor. Öfke birikince, sendikalar sağlam durunca, engellere rağmen yüz binlerin sokağa çıkabileceği bir kez daha görüldü. 1980’li yıllarda Margaret Thatcher’e karşı yapılan büyük eylemlere benzer büyük bir dalgayla karşı karşıya kalan Başbakan Rishi Sunak ve hükümetinin biriken öfkeyi bastırmak, yeni grevlerin önüne geçmek için var olan sınırlı grev hakkına tam da bu dönemde saldırması elbette tesadüf değil. İngiltere’de de işçi sınıfı, grev silahını Fransa’daki gibi henüz etkili kullanmadığı halde, gücünü göstermeyi başardı. Muhafazakar Partinin hazırladığı ve mecliste kabul edilen yasa, Lordlar Kamarasında da ele alınacak. Brexit, savaş ve enflasyon nedeniyle İngiltere’de ekonomik sorunlar diğer Avrupa ülkelerinde göre daha sarsıcı olduğu için, grev hakkını sınırlamayla işçi sınıfının öfkesi bastırılıp,  gözdağı veriliyor.

Her iki ülkede de şubat emekçiler için sıcak geçecek. Sendikalar, kitlesel genel eylem günlerinin verdiği güçle yeni eylem takvimleri açıkladılar. Fransa ve İngiltere’den yükselen mücadeleyi diğer Avrupa ülkelerindeki emekçiler de yakından izliyor. Almanya’da postacılar yüzde 15 zam talebiyle uyarı grevlerine başladı. Yüzde 10.5 zam talebiyle masaya oturan kamu emekçileri de kolay şekilde geri atma niyetinde değil. Görüşme turları mart sonunda bitiyor.

Özetle, Avrupa’nın üç büyük ülkesinde işçi sınıfı ve emekçilerden esen yel, kıta emekçilerinin makus talihini değiştirebilir. Sermayenin pervasız saldırıları püskürtülebilirse, insanca bir yaşama giden yolda küçük de olsa bir mesafe katedilebilir.

Close