Written by 14:00 ÇALIŞMA YAŞAMI

GDL’de görev değişikliği çizgi değişikliğine yol açar mı?

Alman sermayesinin “kâbusu” haline gelen GDL Başkanı Claus Weselsky üzerine son aylarda sayısız makale ve çok sayıda gazetede söyleşi yayınlandı. En çok merak edilen kamuoyunda “kavgacı” (“Streitlustig”) olarak ün kazanan Weselsky’den sonra sendikanın nasıl bir çizgi izleyeceğiydi. Weselsky, 16 yıl sonra görevini Mario Reiß’a devretti. Sendikanın Reiß’ın başkanlığında nasıl bir çizgi izleyeceği sorusuna tek bir yanıt yok. Genel Kurulda alınan bir kararın “Sosyal ortaklıkların çağdaş hale getirilmesi” başlıklı olması bir fikir verebilir.

UMUT YAŞAR

Alman Makinistler Sendikası GDL, 2-4 Eylül arasında Dresden’de 50. Genel Kurulunu topladı. Genel Kurulu’nun Dresden’de toplanması, başkanlık görevinden ayrılan Claus Weselsky’e bir hediye olarak algılanabilir. Dresden, Weselsky’inin doğduğu şehir.

“ÜYELERİNİN ÇIKARINI GÖZETEN BİR SENDİKA”

Weselsky’inin kamuoyunda adı ilk kez GDL’in ünlü 2007-08 grevinde duyuldu. 2006 yılında sendikanın ikinci başkanlığına seçilen Weselsky, 2002 yılından itibaren GDL’in Federal TİS Komisyonu’nda profesyonel görevliydi.

GDL’in üst düzey yöneticileriyle geçmiş yıllarda yaptığımız görüşmelerde Weselsky’inin Frankfurt’taki genel merkezde göreve başlamasıyla birlikte sendikanın daha mücadeleci bir çizgi izlemesi için mücadele verdiğini söylüyorlardı. GDL, Temmuz 2002’ye kadar Deutsche Bahn (DB) içindeki diğer iki sendikayla (GDBA ve Transnet) birlikte “TİS Birliği”nde (“Tarifgemeinschaft“) yer aldı. GDL bu birlikten, “makinistlerin amaçları ve talepleri yeterince gözetilmediği için” Temmuz 2002’de ayrıldı ve makinistlere özgü bir sözleşme imzalamak istedi.

Weselsky ilerleyen yıllarda bu adımı, “üyelerinin çıkarlarını gözeten bir sendika” olmak için attıklarını söyleyecekti.

WESELSKY’NİN İLK BAŞARISI

Tabanla olan ilişkisi son ana kadar her zaman güçlü kalan Weselsky, TİS Komisyonu aracılığıyla yönetim kurulu ve dönemin genel başkanı olan Manfred Schell üzerindeki baskıyı da sürekli artırmayı başarmıştı. TİS Birliği’nden ayrılma, makinistlere özgü sözleşme imzalama… Bütün bunların ilk adımları bu dönem atılmıştı.

2003 yılında “makinistlere özgü bir sözleşme” için ilk kez DB ile masaya oturan GDL, uzlaşma sağlayamayınca uyarı grevine çıkmıştı. Bunun üzerine DB iş mahkemesine başvurarak GDL’in sözleşme için greve çıkamayacağı kararını aldırmaya çalışmıştı. Mahkeme verdiği kararda GDL’nin “makinistlere özgü bir toplu iş sözleşmesi için grev yapma hakkına sahip olduğunu” teyit etti. Mayıs 2003’te DB ve GDL arasında varılan bir “düzenleyici anlaşma” (“Regelungsabrede”) GDL’nin toplu pazarlık liderliğini tesis etti: Makinistlerin çıkarları GDL’e rağmen düzenlenemez.

Mahkeme kararı, GDL içinde “Weselsky’inin başarısı” olarak algılandı. Nitekim dönemin genel başkanı Schell, TİS Birliği’nde kalmak istiyordu ve GDL olarak sözleşme imzalama yanlısı değildi.

DÜRÜST BİR SENDİKACI

Weselsky’inin GDL’in ikinci başkanlığına seçildiği Mayıs 2006 Genel Kurulu, “Gelecek TİS döneminde makinistler ve tren mürettebatı için sözleşme imzalama” kararı aldı. 2007 ilkbaharında TİS görüşmelerine başlayan GDL’in sunduğu talepler kataloğu bazı meslek grupları için yüzde 40’a varan ücret artışı, makinistler ve tren mürettebatı için çalışma koşullarının iyileştirilmesi, fazla mesailerin sınırlanması gibi bir dizi önemli talebi içeriyordu.

DB yönetiminin bu kapsamda özel bir sözleşme imzalamayacağını açıklamasıyla Temmuz 2007’de Almanya’da tren yolu çalışanları uzun yılların ardından ilk kez uyarı grevine çıktılar. Buna paralel olarak süresiz grev oylamasını başlatan GDL’e yönelik saldırılar artmaya başladı. GDL Başkanı Schell’in “dükkanına hakim olmadığı” hatta, “kimin başkan olduğu belli olmayan sendika” türünden başlıklar gazeteleri süslüyordu.

GDL yönetimi 6 Ağustos 2007’de üyelerinin yüzde 95,8’inin süresiz grevden yana olduğunu açıkladı ve DB yönetiminin olumlu bir teklif sunmaması durumunda ülke genelinde süresiz greve çıkacaklarını ilan etti. Bunun üzerine Nürnberg İş Mahkemesi’ne başvuran DB yönetimi, ihtiyati tedbir kararı aldırarak GDL’in, ana duruşma yapılana kadar grev yapmasının yasaklanmasını sağladı.

GDL üyelerinin süresiz grev kararına sermayenin hakimleri grev yasağı ile yanıt verirlerken GDL Başkanı Manfred Schell, sağlık nedeniyle kura gittiğini ve bütün sorumluluğun İkinci Başkan Claus Weselsky’de olduğunu açıkladı. Grev yasağı ardından CDU üyesi olan Kurt Biedenkopf ve Heiner Geißler gibi tanınmış politikacıların arabuluculuğu süreci başladı.

Ekim başında arabulucularla yapılan görüşmelerin de çıkmaza girdiğini ilan eden GDL, bu ay içinde 3 ila 30 saat arası değişen beş uyarı grevi yaptı. 2 Kasım 2007’de Chemnitz Eyalet İş Mahkemesinin grev yasağını kaldırmasıyla önce 42 saatlik grevin ardından 72 saat greve çıktı. 14-17 Kasım arası yapılan grev Alman Demiryolları tarihinde en uzun grev oldu.

Bilinmeyen bir şey de DB AG’nin Weselsky’e, TİS görüşmelerinin başlaması ardından sunduğu bir teklifti: Mayıs 2008’den itibaren DB AG tekelinin personel müdürlüğü! Weselsky’i bu teklifi hemen reddederken DGB’ye bağlı Transnet sendikasının (bugünkü adı EVG) Genel Başkanı Norbert Hansen bu “teklifi hiç düşünmeden” kabul ettiğini açıkladı. Weselsky, bu tutumuyla dürüst bir sendikacı olduğunu ortaya koymuştu.

GDL’İ FARKLI KILAN NEDİR?

Burjuva basında “kavgacı sendikacı” lakabıyla anılan Weselsky’nin emekliye ayrılması üzerine sayısız makale, yorum ve sendikacının kendisiyle söyleşiler yayınlandı. Yayınlanan yazıların çoğunluğunda Weselsky’nin yasal sınırları zorladığı, bazen “kötüye kullandığı” ileri sürülürken asıl olarak “bundan sonra GDL’de ne olacağı” sorusuna yanıt aranıyordu. Burjuva basında çıkan yorumları burada değerlendirmek için yer yetmeyeceği açık. Ortaya atılan, “bundan sonra GDL’de ne olacağı” sorusuna ise yazının ilerleyen bölümünde vermeye çalışacağız.

“Sol” basında ve örgütlerde ise GDL ya “sistem içinde oynamasına izin verilen sarı sendika” (UZ-DKP, Gegenstandpunkt, wsws.org), “radikal sosyal diyalogcular” (Perspektiv/KA) ya da “sınıf mücadelesini ileri taşıyan” (Rote Fahne/MLPD) bir sendika olarak anılıyor. “Junge Welt” ve “Neues Deutschland” gibi gazeteler ise yayınlarında “eleştirel dayanışma içinde” haber yaptıklarını ileri sürüyorlar fakat gerçekte “ne zaman satacak” sorusuyla meşguller.

DKP ve haftalık gazetesi Unsere Zeit (UZ) için “GDL hep sarı sendikaydı ve hep sarı sendika kalacak.” DKP’ye göre GDL’in verdiği mücadelelerle dayanışma içinde olmak da yanlış – çünkü sendikanın verdiği mücadelenin kendisi yanlış! Anlaşılan DKP’nin bu tutumu parti yönetiminde işyeri sendika alanından sorumlu olan Rainer Perschewski bu görevini sürdürdüğü süre değişmeyecek. Çünkü Perschewski aynı zamanda DB AG’de örgütlü olan EVG sendikasının da merkez yönetiminde… Marksist-Leninist olduğunu ileri süren DKP’ye olduğu gibi diğer “K” grupçuklarına ve “Marksist” dergi çevrelerine de Lenin’in 104 yıl önce yazdığı ‘Sol’ komünizmin – Bir çocukluk hastalığı” eserine bir daha bakmalarını* önermek gerek.

Daha önce de gazetemizin bu sayfalarında belirtildiği gibi: GDL sendikasının bugün verdiği mücadele her ne kadar “demiryolları ile sınırlı bir mücadele” gibi görünse de bütün Almanya işçi sınıfını çok yakından ilgilendiriyor. Bu mücadelenin önümüzdeki yıllardaki sınıf mücadelesinin gidişatını belirlemede önemli rol oynayacak bir çatışma olduğu da söylemek abartı olmayacaktır.

Bugün EVG ve GDL yönetimleri arasında devam eden “çatışma”, iki sendika arasında klasik bir “sendikal rekabet” olmaktan çoktan çıkmıştır. Hangi sendikanın söz sahibi olacağının çatışması değil, İŞBİRLİKÇİ ÇİZGİNİN mi yoksa MÜCADELECİ ÇİZGİNİN mi belirleyici olacağının çatışması yaşanıyor.

GDL’in sınıf mücadelesinden yana kararlı bir sendika olmadığı biliniyor. Ne var ki gelinen aşamada, özelleştirmenin sonuçları, tekel yönetiminin “vahşi kapitalizm” metodlarını anımsatan iş koşullarını gündeme getirmesi, EVG’nin tekel yönetimine teslim olması, GDL’e ya mücadeleyi yükseltmek ya da DB AG’ye teslim olma seçeneğini bıraktı. GDL, zorunlu olarak mücadele yolunu seçti, aksi takdirde sendika olmaktan da çıkacaktı. Emekliye ayrılan Weselsky, kendisinin sınıf mücadelesinden yana olmadığını, DB yönetimiyle sosyal partner olarak göz hizasında pazarlık etmeyi arzuladığını söylüyor.

Temmuz 2015’ten bu yana yürürlükte olan fakat bugüne kadar sınırlı olarak uygulanan TİS Birliği Yasası (TEG), sermayeye, sendika yönetimlerini gerçek anlamda teslim almanın olanaklarını sunuyor. Hükümette, sermayenin emir eri gibi çalışıp gerekli yasal düzenlemeleri peş peşe yürürlüğe koyuyor. Kısacası Weselsky ne arzu etse de nafile: Sermaye artık “sosyal partner” safsatasını duymak bile istemiyor, tek istediği emperyalist kapitalist rekabette işçi sınıfını sendikalarıyla birlikte yedekleyebilmek.

GDL’İN ÇİZGİSİ DEĞİŞECEK Mİ?

GDL geçmiş yönetimleri olduğu gibi son genel kurulda seçilen yeni yönetimleri de sınıf mücadelesinden yana olmadıklarını her fırsatta sözde ve pratikte ortaya koyuyorlar.

GDL, bu yetmezmiş gibi Mayıs 2023’te kurduğu bir kooperatifle, “çalışma koşullarının kötü olduğu” DB AG’ye işçi kiralamayı hedefliyor. Weselsky, düzenlenen basın toplantısında, “Fair Train e.G.” (“Adil Tren, tescilli Kooperatif”) adı altında kurdukların kooperatifle, “serbest piyasa ekonomisin çıkarlarıyla işçi haklarının zıt olmadığını kanıtlayacaklarını” da iddia etmişti. (Bkz.: yenihayat.de/sendikaciliktan-isci-kiralamaya/) Weselsky aynı açıklamasında, GDL’in başkanı olarak seçilen Mario Reiß’ın yanı sıra diğer iki yürütme kurulu üyesi Lutz Schreiber ve Lars Jedinat’ın kooperatifin Denetleme Kurulu** olarak seçildiklerini duyurmuştu.

Diğer yandan 50. Genel Kurula sunulan “Temel Önergelere”*** bakıldığından da GDL’in “iki arada bir derede” kalmayı sürdüreceği görülüyor. 3. Temel Önerge “Sosyal ortaklıkların çağdaş hale getirilmesi” (“Sozialpartnerschaften zeitgemäß ausgestalten”) başlığını taşıyor. GDL’in sosyal partner olarak ortak çalışmaya hazır olduğu belirtilen önergede, yürürlükte olan TİS Birliği Yasasının (TEG) buna engel olduğu belirtiliyor. TEG’nin “işyeri barışını engellediği ve sendikaya zarar verdiği” belirtilen önergede “TEG bu haliyle var olduğu sürece, GDL tarafından halihazırda izlenen yolu terk etmek için hiçbir neden yoktur” deniliyor.

Uzun yıllar GDL gibi sendikaları işçilerin birliğini bozmak ve daha fazla bölmek için kullanan sermaye, bugün bu tür “özel” sendikalara gerek duymuyor – ihtiyaç duyduğunda ise kurulmasını teşvik eder.

GDL’in (görece) mücadeleci çizgisini sürdürmesi, EVG’nin mücadeleci bir çizgiye çekilmesi için her iki sendika içinde de sınıfın çıkarları uğruna mücadele eden sendikacılara bağlı. DB AG tekeli, 300 değişik işletmeyi bünyesinde barındırıyor. Bunların 18’inde GDL’in 282’sinde ise EVG’nin sözleşmeleri geçerli. Sendikal rekabeti sürdürmek, örgütlü işçileri devşirmek yerine GDL ve EVG’nin gerçek anlamda sınıfın çıkarlarını gözeten sendikalara dönüşmesi için mücadele edilmeli. Bu sadece EVG ve GDL sendikaları için değil Almanya’daki tüm sendikalar için geçerlidir.

RESİM YANI: İki Almanya’nın birleştirilmesinden sonra ülkedeki iki devlet demiryolları da birleştirildi. 1990 yılında yeni kurulan Alman Demiryolları AG’de 473 bin emekçi çalışmaktaydı. DB’nin 1994’te özelleştirilmesinden sonra bütün demiryolu emekçilerinin çalışma koşulları da kötüleştiği gibi on binlerce demiryolu işçisi değişik yollardan işini kaybetti. Bugün Almanya’da DB AG bünyesinde sadece 231 bin emekçi çalışmakta veya bir başka deyişle son 30 yıl içinde 242 bin işyeri yok edildi! Özelleştirmeyle birlikte “dünyaya açılan” DB AG, Almanya’nın dışında 130 ülkede 110 bin civarında işçi çalıştırıyor. DB AG’nin ülke içi ve dışında 340 bin çalışanı bulunuyor.

* Özellikle 6. Bölüme, “Devrimciler Gerici Sendikalarda Çalışmalı mı” (VI. “Sollen Revolutionäre in den reaktionären Gewerkschaften arbeiten?”)

** Mario Reiß, Lutz Schreiber ve Lars Jedinat 25 Mart 2024’te düzenlenen Fair Train e.G. Genel Kurlunda görevlerinden istifa ettiler.

*** Temel Önergelere www.gdl.de sayfasından bakılabilir.

Close