YÜCEL ÖZDEMİR
ABD’de 5 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimlerine 25 gün kaldı. Her ne kadar anketler Demokratların Adayı Kamala Harris’in 2-3 puan önde ipi göğüsleyeceğini gösterse de Cumhuriyetçilerin aşırı sağcı adayı Donald Trump’ın seçimleri “kesinlikle kazanamayacağını” söylemek henüz zor. Dengeler değişebilir.
Bu nedenle Avrupa’daki müttefiklerin çoğu seçimleri hem çok yakından hem de tedirginlikle takip ediyor. Haberler ve yorumlarda Trump’ın kazanması durumunda genel olarak Avrupa, özel olarak Ukrayna savaşı için iç açıcı olmayacağı yazılıyor.
Trump’ın kazanma olasılığını yok saymayanlar bu nedenle Ukrayna savaşında bir vites değişikliği yaparak, en azından koltuğa oturacağı 20 Ocak 2025’e kadar bir şeyler yapmak istediklerinin mesajını veriyorlar. ABD Başkanı Joe Biden’ın yanı sıra savaşın parçası olan Avrupa’daki diğer müttefik liderlerin katılımıyla yarın Almanya Ramstein’daki ABD askeri üssünde yapılması planlanan zirveye bu nedenle fazla anlam yükleniyordu. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin de katılmasının planlandığı, 50 ülkenin davet edildiği bu zirvede genel hatlarıyla önümüzdeki sürece dair bir yol haritasının belirlenmesi seçenekler arasındaydı. Biden’ın zirve öncesinde Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve İngiltere Başbakanı Keir Starmer ile görüşmesi de planlanmıştı.
Ancak Biden’ın zirveye üç gün kala ziyaretini “Milton Kasırgası” nedeniyle ileri bir tarihe ertelemesi, şimdilik “yeni” planları ötelemiş görünüyor. Basında çıkan yorumlarda zirvenin Ukrayna savaşı için bir “dönüm noktası” olacağına işaret ediliyordu. Hatta Ukrayna’nın yeni Dışişleri Bakanı Andriy Sibiga zirvede “tarihi kararların” alınacağını duyurmuştu.
Biden katılmadığı ya da katılamadığı için zirvenin ileri bir tarihe ertelenmesi nedeniyle beklentiler ve spekülasyonlar sürecek. Ziyaretin iptal edilmesinin arkasında taraflar arasında Rusya ile müzakere konusunda bir uzlaşmanın sağlanmaması da var. Haftalık Die Zeit gazetesinin internet sitesinde yer alan haberde, ABD’nin Rusya’ya toprak karşılığında Ukrayna’nın NATO üyeliği ya da güvencesini gündeme getirme olasılığının olduğu yazılıyor. ABD’deki bazı generaller ve siyasetçiler daha önce bu öneriyi tartışmaya açmıştı.
Zelenskiy de daha önce bu senaryoyu Ukrayna açısından savaşın kabul edilebilir sonuçlarından biri olabileceğini dile getirmişti. Putin ise NATO üyeliğini reddetmeye devam ediyor ve savaş başladıktan hemen sonra İstanbul’da sağlanan anlaşmaya işaret ediyor. Üyelik yerine NATO’nun “güvenlik garantisi” noktasında bir yakınlaşma olabilir. Ancak bunun nihai bir barış değil, soluklanma anlamına geleceği de ortada.
Hal böyle olunca, son haftalarda koltuğunun altına koyduğu “zafer planı”yla dolaşan Zelenskiy’i bir telaş sardı. İki hafta önce BM’de, Beyaz Saray’da ve Trump’ın huzurunda açıklanan “zafer planı”nda savaşı uzun menzilli füzelerle Rusya içlerine kadar yayarak, Putin’i müzakere masasına oturmaya mecbur bırakma var. Eğer buna bir plan denilebilirse. Zira bu, bugüne kadar Zelenskiy’e tam destek veren ülkelere de inandırıcı gelmiyor.
İki gün önce Hırvatistan’ın Dubrovnik kentinde düzenlenen Ukrayna-Güney Avrupa zirvesinde konuşan Zelenskiy, “Savaşın en geç 2025’te bitirilmesi için ekim, kasım ve aralık aylarında ilerletme şansına sahibiz” derken Trump’ın kazanması durumunda, başkanlık koltuğuna oturmadan önceki ayları saydığını fark etmiş olmalı.
Bugün huzuruna çıkacağı Papa Franciscus’dan da “barış duası” almaya çalışacak. Gerçi Papa altı ay önce verdiği bir röportajda, Ukrayna’ya “beyaz bayrak” çekme çağrısında bulunmuş, barış masasının kurulmasını istemişti. “Beyaz bayrak” savaşta teslim olmayı temsil ettiği için bir süre basında tartışmalara yol açmıştı. Muhtemelen, Papa Franciscus bugün bir kez daha savaşın sona ermesi için taraflara çağrıda bulunacak. Eğer Zelenskiy gerçekten de müzakere masasına oturmaya niyetliyse bu mesajı alıp savaşın sürmesinden yana olanları ikna etmek için kullanabilir.
Ancak Zelenskiy’nin koltuğunun altındaki “zafer planı” diyalogdan çok savaşarak Rusya’yı masaya oturtma içeriyor. Dün acele şekilde Paris ve Londra’yı ziyaret etti, bugün Vatikan’dan sonra Berlin’e uğrayacak. Zelenskiy için müzakere zor olabilir. Ancak kendisine tam destek veren emperyalist ülkeler çıkarlarına göre kestirme yollara ve önerilere başvurabilirler.
Trump’ın seçilmesi durumunda savaşın Avrupa’ya ihale edileceğinin farkında olan Almanya Başbakanı Olaf Scholz, vakti geldiğinden telefona sarılıp “Alo, Sayın Putin” demeye hazırlanıyor. Yakın çevresindekilere aklından geçenleri söyleyen Scholz’un bunu gerçekten yapıp yapmayacağını zamanla göreceğiz. Ancak çok fazla seçeneği yok. Çünkü ülkeyi savaşın parçası haline getirdiği için halk arasında şimdiden “En sevilmeyen başbakan” sıfatını kazandı. 3 Ekim’de Berlin’de yapılan büyük barış gösterisinde partisinin temsilcisi yuhalandı. Önümüzdeki yılın eylül ayında yapılacak genel seçimlerde Scholz’un partisi SPD’nin sandıktan birinci çıkmasının ihtimali şimdilik neredeyse sıfır. Bu nedenle başbakanlık süresi dolmaya yaklaşırken savaşçı, militarist rolüne bir de ara buluculuğu ekleyerek “barış elçiliği”ne soyunabilir.
Tabii Rusya ve lideri bu payeyi kendisine verirse…