Written by 12:00 HABERLER

Hayat pahalılığına, savaşa ve ayrımcılığa karşı: BİRLİKTE MÜCADELEYE

Son bir yıldır sürekli yükselen enflasyon yaşam koşullarımızı her alanda zorlaştırıyor. “Vatandaşı enflasyonda yalnız bırakmayacağız” diyen sermaye ve hükümeti, enerji tekellerine destek olmak için vatandaşa yeni vergi çıkardı. Ortak bir mücadelenin gelişmemesi için ise devletin bütün birimleri harekete geçirildi: Başbakanından gizli servis şefine oradan sözde sendikacısına kadar hepsi “aşırı güçler tehlikesine” dikkat çekip vatandaşa “aklı selim” davranmasını öneriyor.

SERDAR DERVENTLİ

Bir yıl önce enflasyon yükselmeye başladığında Almanya’nın önde gelen bütün ekonomi enstitüleri, bankaların şef iktisatçıları “geçici bir fenomen”den söz ediyorlardı. Buna göre ekim-kasım aylarında, bilemedin aralık ayında enflasyon artışı son bulacaktı. Hatta bazı iktisatçılara göre enflasyon tekrar yüzde 2 civarında seyredecekti.

Fakat hesaplar tutmadı; enflasyon bırakın düşmeyi yüzde 8’e dayandı ve marttan bu yana yüzde 7’inin üzerinde seyrediyor. Bir yıl önce “geçici bir fenomen”den söz eden ‘uzman kişiler’ bu kez “enflasyona alışacağız” diyorlar. Alman Merkez Bankası Şefi Dr. Joachim Nagel, “Sonbahar aylarında yüzde 10 enflasyon mümkün görünüyor. 2023 yılında da enflasyon gündemden düşmeyecek. Biz Haziran 2023’de 4,5 enflasyon bekliyorduk. Ama şimdi bunun bile çok iyimser olduğunu görüyoruz” dedi. (www.bundesbank.de/de/presse, 20 Ağustos 22)

Nagel’e göre devam eden savaş, uluslararası gerginlikler, tedarik zincirlerindeki aksamalar ve daha farklı “belirsizlikler” 2022’de enflasyon artışının son 70 yılın en yüksek seviyesine çıkmasını mümkün kılabilir. 2023 yılı ortalamasında ise Nagel, enflasyonun yüzde 6’ının üzerinde seyretmesini bekliyor.

HERKESİN ENFLASYON HESABI BİR BAŞKA

Son bir yıldır gazetemizin sayfalarında sürekli şunu vurguladık: Federal İstatistik Dairesi (DESTATIS) tarafından hazırlanan TÜFE (“Tüketici Fiyat Endeksi” = “Verbraucherpreisindex”) geniş emekçi kitlelerinin gerçeğini yansıtmıyor. TÜFE’de yiyecek ve alkolsüz içecekler için 97 puan veya yüzde 9,7 ayrılmış bulunuyor (kutuya bkz.) ama düşük gelirli emekçilerin yiyecek ve alkolsüz içecekler harcadığı para toplam gelirinin yüzde 15-20 arası. Dolayısıyla enflasyonun emekçi bir haneye yansımasını hesaplamak için bu oranın da TÜFE’yi 150-200 puan olarak yansıması gerekiyor.

Aynısı eğitim için de geçerli. TÜFE’de eğitim için yüzde 0,9 ayrılmış. Bir çok eyalette okullar açıldı, önümüzdeki birkaç hafta içinde Hessen, Baden-Württemberg ve Bavyera eyaletlerinde de açılacak. Çocukları okula giden aileler yaptıkları harcamaları biliyorlar. Okul çantası, kitaplan, defter, kalem, bilgisayar-tablet, spor malzemeleri… Acaba bu harcamalar toplam gelirin yüzde 1’i dolayında mı?!

Avrupa İstatistik Dairesi “Eurostat” tarafından hazırlanan TÜFE’ye göre Almanya’daki enflasyon oranı Temmuz ayında yüzde 8,5 idi. Alman DESTATIS’e göre aynı ay enflasyon oranı yüzde 7,5 düzeyindeydi.

SCHOLZ: “VATANDAŞI ENFLASYONDA YALNIZ BIRAKMAYACAĞIZ”

Enflasyonun “geçici fenomen” olmadığı, kalıcı olduğu görüldüğünde başta Başbakan Olaf Scholz olmak üzere koalisyonun önde gelenleri “vatandaşı enflasyonda yalnız bırakmayacağız” sözünü verdiler. Bu söze bağlı olarak bir dizi karar aldılar. Bunlardan ilk ikisi, aylık 9 euroluk bilet ve akaryakıt vergisi indirimi ağustos sonunda bitiyor. 9 euroluk bilet milyonlarca işçi ve emekçinin işine yaradı ve uzatılması talep ediliyor. Akaryakıt vergisinin indiriminden vatandaşlar hiç faydalanamadı. Çünkü BP, ARAL gibi tekeller enerji vergisi indirimini tüketiciye hiç yansıtmadılar.

Eylül ve ekim ayları içinde gelir/ücret vergisine tabi bütün çalışanlara (1-5 vergi sınıflarına bağlı olanlar), maaş eki olarak bir defaya mahsus 300 euroluk enerji yardımı ödenecek. Ancak bu yardım vergilendirilecek. Gelir vergisinin ortalama yüzde 30 olduğundan hareket edildiğinde ödenecek yardımın ortalama 210 euro dolayında olacağı söylenebilir. Emekliler, mini işlerde (“Minijob”) çalışanlar, ücret almadan meslek eğitimi yapanlar ve üniversite öğrencileri bu yardımdan faydalanamayacaklar. Serbest meslek sahipleri, gelir vergisi ön ödemesinde bir defaya mahsus indirim için bir avans alacaklar.

GAZ VERGİSİ GELİYOR!

Rusya’ya uygulanan ambargo ve Rusya’nın buna karşı verdiği ekonomik yanıtlar Almanya’daki bazı doğal gaz şirketlerini ekonomik olarak zora soktu. Özellikle doğalgaz ithalini neredeyse sadece Rusya üzerinden çözen Uniper gibi şirketler iflasın eşiğine geldiler. Uniper hisselerinin yüzde 30’unu 267 milyon euroya satın alan devlet ayrıca bu şirkete KFW aracılığıyla verdiği düşük faizli kredi limitini 2 milyardan 9 milyar euroya çıkardı. Buna ek olarak 7,7 milyar euro hacminde Uniper tahvilini de satın aldı. Yani bir hamlede 15 milyar Euro’yu Uniper’in kasasına aktardı.

Enerji tekellerini korumakta kararlı olan Scholz hükümeti ayrıca tekellere enerji fiyatlarındaki artışın yüzde 90’ını vatandaşın sırtına yıkması için yasa değişikliği yaptı ve “Doğalgaz Vergisini” (“Gasumlage”) yürürlüğe koydu. Böylece doğalgaz fiyatı ekim ayından itibaren kilovatsaat başına 2,4 cent artacak ve bu ek vergi 2024 yılı Mart ayına kadar yürürlükte kalacak.

Yine “vatandaşı düşünmeyi ihmal etmeyen” hükümet, “vatandaşın artan enerji yükünü hafifletmek için doğal gaz tüketimindeki Katma Değer Vergisi (KDV) oranının yüzde 19’dan yüzde 7’ye düşürülecek”. Başbakan Scholz, enerji tekellerine “vergi indirimini yüzde 100 vatandaşa yansıtmalarını rica etti.”

Enerji tekellerinin bu “ricaları” ne kadar yerine getirdiklerini son üç ay içinde görüldü.

Dolayısıyla vatandaşa uygulanan ek gaz vergisi enerji tekellerinin kasasına gireceği gibi düşürülen KDV’den elde edilecek miktarda yine tekellerin kasasına girecek. Yani vatandaş iki kez kazıklanmış olacak!

Gıda İşçileri Sendikası (NGG) Başkanı Guido Zeitler, “Hükümet neden bu kadar karmaşık bir yöntem izliyor bunu anlamak mümkün değil. Madem vatandaşın yükünü azaltmak istiyor o zaman neden ek gaz vergisi alıyor ve ardından KDV’yi düşürüyor?” dedi. SPD’li Zeitler biraz daha düşünürse bunun neden yapıldığını anlayacaktır şüphesiz!

SOSYAL PATLAMA MALZEMESİ

Birkaç ay önce hızla yükselen enerji fiyatlarını “sosyal patlama malzemesi” (“sozialen Sprengstoff”) olarak tanımlayan Scholz, “çok dikkatli olmalıyız” demişti. Dışişleri Bakanı Baerbock “halk ayaklanmaları” olabileceğini söylerken, İçişleri Bakanı Nancy Faeser, “aşırı güçler krizleri kendi emelleri için kullanabilirler. Bütün bir toplum olarak dikkatli olmalıyız” dedi.

2018 yılından bu yana Almanya’da işçi ve emekçi ücretleri (istisna TİS sözleşmeleri dışında) ciddi bir artış göstermedi. Özellikle korona pandemisinden bu yana ücretler donduruldu ve işçi ve emekçi kitleleri sadece ikramiyelerle avutuldu.

Limanlarda, “enflasyon canavarını durduralım” slogan ile devam eden TİS görüşmelerinde olduğu gibi birçok alanda işçiler reel ücret artışı bekliyor. Reel ücret artışı ise sözleşmelerin en azından yüzde 8-10 arası bağıtlanmasıyla sağlanabilir. Yüzde 8’in altında imzalanan her sözleşme reel ücret kaybı anlamına gelecektir.

Ayrıca sermaye ve hükümeti neredeyse her gün yeni bir “sosyal patlama malzemesi” üretiyorlar: Hükümet gaz vergisini karar altına alırken Metal İşverenleri Birliği (“Gesamtmetall”) Başkanı Stefan Wulf, emeklilik yaşının kademeli olarak 70’e ve haftalık çalışma sürelerinin 42 saate çıkarılmasını talep ederken bir de “bu yıl sıfır zam en iyi çözüm olur” deyiverdi!

AŞIRI GÜÇLER VE RUSLAR HAZIRDA BEKLİYOR…”

Scholz’un “sosyal patlama malzemesi” açıklamasından kısa bir süre sonra Federal Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’da enerji fiyatlarıyla ilgili verdiği bir demeçte, “halk ayaklanmaları” olabileceğini söylemişti.

Ardından Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser, “aşırı güçler krizleri kendi emelleri için kullanabilirler. Bütün bir toplum olarak dikkatli olmalıyız” dedi.

Bu açıklamalardan sonra devletin bütün birimleri harekete geçirildi: Önce iki eyaletin gizli servis şefleri gazetelere “gözlemleri hakkında bilgi verdiler” ardından kamuoyunda etkili olabilecek bir dizi şahsiyet daha “aşırı güçler tehlikesine” dikkat çekip vatandaşa “aklı selim” davranmasını önermeye başladılar.

Thüringen Anayasayı Koruma Dairesi Başkanı Stephan Kramer’e göre “sonbahar ve kış aylarında kitlesel protestolar ve ayaklanmalar” olabilir. Kramer 10 Ağustos günü “heute.de” haber portalına verdiği demeçte, enerji krizi nedeniyle nüfusun büyük bölümünü etkileyecek “oldukça duygusal ve varoluşsal bir kriz durumu” yaşanabileceğini söyledi.

Kramer göre “Buna kıyasla, Korona salgınında şimdiye kadar yaşadıklarımız, sosyal ağlarda ve aynı zamanda sokaklarda ve meydanlarda bazen şiddetli çatışmalar açısından, muhtemelen daha çok bir çocuğun doğum günü partisi niteliğinde kalacak.”

Halkın “meşru protestolarına” aşırılık yanlılarının sızacağını varsaymak gerektiğini söyleyen Kramer, “Bu nedenle, nesnelere ve kişilere yönelik somut şiddet eylemlerinin yanı sıra devleti devirme amaçlı klasik terörizm de düşünülebilir” diyor. Kramer, “Bence halkın devlet kurumlarına ve yetkililere duyduğu güven, toplumsal barışın sağlanıp sağlanamayacağı ve bu krizin üstesinden birlikte gelip gelemeyeceğimiz konusunda belirleyici olacaktır” dedi.

Brandenburg Anayasayı Koruma Dairesi Başkanı Jörg Müller de 7 Ağustos günü WamS gazetesinde benzer görüşleri dile getirmişti. “Aşırılık yanlılarının enerji krizini ve yüksek enflasyonu kendi amaçları doğrultusunda kullanabileceği” uyarısında bulunan Müller, “Aşırılık yanlıları bir Alman öfke kışı hayal ediyor” dedi.

Federal Anayasayı Koruma Dairesi Başkanı Thomas Haldenwang ise 17 Ağustos günü Köln’de yaptığı açıklamada çıtayı daha da yükseltti. “Aşırı sağcılar, gayri meşrulaştırıcılar (“Delegitimierern”), Reich vatandaşları ve komplo teorilerine inananlarından oluşan radikalleşmiş bir azınlığın Ukrayna’daki savaş, artan fiyatlar, enflasyon ve korona pandemisi gibi konuları ele geçirerek seferberlik için kötüye kullandığını“ gözlemlediğini söyledi. Aşrı sol kesimin ise “anti militarizm” başlığı altında silahlanmaya ve savaşa karşı gösterileri kullanmak istediğini ileri süren Haldenwang, “Daha da kötüsü, Rusya Almanya’da toplumu bölmek için siber saldırılar ve dezenformasyon gibi araçları hibrit kaldıraçlar olarak kullanıyor. Sol güçler de bunlara malzeme oluyor” dedi.

Polis Sendikası GdP tarafından yapılan açıklamada da, “Barışçıl protestolar ve gösteriler – hükümet tedbirlerine karşı olsa da – yaşayan bir demokrasinin ifadesidir ve anayasa tarafından açıkça korunmaktadır. Ama değişik radikal gruplar bu durumu kullanmak, terör ortamı yaratmak istiyorlar, buna izini verilmemeli” diyerek korodaki yerini aldı.

MÜCADELELERİ BİRLEŞTİRME ZAMANI!

Eylül ayında metal işkolunda 4 milyona yakın işçi ve emekçinin ücret TİS’leri gündemde. Metal işçileri arasında reel ücretleri artırma eğilimi yüksek. Ekim ayında ise 500 bin civarındaki kimya işçilerinin ertelenen TİS’leri yeniden gündeme gelecek. Yıl sonunda ise 2 milyondan fazla kamu emekçisi ücret TİS’leri gündeme gelecek. Yani işçi ve emekçilerin yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirme için mücadele olanakları mevcut.

Diğer yanda kendisini toparlamaya çalışan Alman Barış Hareketi, Ekim başında silahlanmaya ve savaş kışkırtıcılığına karşı Almanya genelinde eylem günü ilan etti. Barış hareketi çağrısında 100 milyar Euro silahlanmaya değil sosyal alanlara ve yenilenebilir enerji kaynaklarına harcansın sloganını öne çıkarıyor.

Koalisyon hükümetinin iklimi ve çevreyi koruma hedeflerinden vazgeçmesi gençlerin ağırlıklı olduğu “iklim hareketinin”, okulların da açılmasıyla yeniden canlanmasına yol açacak görünüyor.

Değişik alanlarda devam eden bu mücadeleleri birleştirmenin koşulları var. Hükümetin ve değişik devlet kurumlarının eylem ve protesto eğilimini baştan ezmek için harekete geçtiklerini dikkate alarak, bu hamleleri boşa çıkarabilecek birlikleri yaratmak için şimdiden yerel ve federal düzeyde harekete geçmek, ortak eylemleri planlamak için adımlar atılmalı. Bu adımlarla bir yanda geniş emekçi ve gençlik kitlelerinin halkı protestolarını sokağa taşınması sağlanacağı gibi aşırı milliyetçi, gerici komplo teoricilerinin de hamlelerini boşa çıkartmak mümkündür.


Enflasyon oranı nasıl belirleniyor?

Federal İstatistik Dairesi (DESTATİS), hazırladığı “Tüketici Fiyat Endeksi” (“TÜFE”)* yoluyla ülkedeki malların ve hizmetlerin fiyatlarını takip edip iniş veya çıkıştaki ortalamayı hesaplıyor ve bunu “enflasyon” verisi olarak açıklıyor. Kurum hesaplamalarını aylık yapıp yayınlıyor. Normal dönemlerde enflasyonun görece düşük olduğu Almanya gibi ülkelerde bir önceki aya oranla verilerin yayınlanmasına karşın asıl olarak 12 aylık döneme bakılıyor. Türkiye gibi enflasyon oranının daha hızlı yükseldiği ülkelerde aylık iniş veya çıkış verileri de önemli.

TÜFE NE KADAR GERÇEKÇİ?

DESTATİS tarafından hazırlanan “tüketici sepetinde” toplam 650 mal ve hizmet bulunuyor ve bunlar sepetin içinde değişik ağırlıklara sahipler. Sepetteki 650 mal ve hizmetin ağırlığı için 1000 puan verilmiş. Ve bu “ortalama vatandaşın” aylık yaptığı harcamayı göstermeyi hedefliyor. Sepetteki mal ve hizmetlere verilen ağırlıkla, “ortalama vatandaşın” aylık bütçesinden yaptığı harcamaların ne kadar örtüştüğünü göstermek için örneğin “net soğuk kira” (“Nettokaltmiete”) hanesine bakalım. Sepette bunun için 196 puan verilmiş, yani yüzde 19,6. (Bu oran su, enerji ve ısınma ile birlikte 325 puana çıkıyor)

ZEIT ONLINE sitesinin emlak hizmetleri veren Value AG (kira düzeyleri kaynağı) ve Federal Çalışma Ajansı (gelir düzeyleri kaynağı) ile ortak hazırlayarak bu yıl yayınladığı raporda, tek başına yaşayan birinin gelirinin yüzde 58’ini (tüm ek giderlerle birlikte) kira için harcamak zorunda olduğunu belirtiyor. Düşük gelirli ailelerde bu oran Almanya ortalamasında yüzde 31 iken Berlin, Hamburg, Münih ve Köln gibi şehirlerde yüzde 37’e çıkıyor. Son iki rakam “uzun süredir aynı evde oturan kiracıları” kapsadığı belirtilen raporda, “yeni ev kiralamak isteyenler bunun çok üzerinde fiyat ödemek zorundalar” deniliyor.

Aynı araştırmada üst düzey gelirler arasında ise aylık gelirin yüzde 22’sinin kiraya (tüm ek giderlerle birlikte) harcadığı belirtiliyor. Üst düzey gelir sahiplerinin kiraladıkları evler için “üst düzey kira” ödediklerini hatırlatmakta fayda var.

TÜFE’de yiyecek ve alkolsüz içecekler için 97 puan veya yüzde 9,7 ayrılmış. Bu verinin de özellikle dar gelirliler için geçerli olmadığı ortada. Düşük gelirli bir ailenin beslenme için yaptığı harcamanın bütçesine orantısal yansımayla yüksek gelirli ailenin yaptığı harcamanın bütçesine orantısal yansıması çok farklı.

*Verbraucherpreisindex

Kaynak: DESTATİS, www.zeit.de/


Sepette neler var?

Yiyecek ve alkolsüz içecekler %9,7

Tütün ürünleri ve alkollü içecekler %3,8

Giyim ve ayakkabı %4,5

Konut, su, enerji, ısınma giderleri %32,5

Mobilya %5,0

Sağlık %4,6

Ulaşım %12,9

Posta ve telekomünikasyon %2,7

Serbest zaman, eğlence ve kültür %11,3

Eğitim %0,9

Restoran ve otel %4,7

Diğer mal ve hizmetler %7,4

Kaynak: DESTATİS

Close