Yüzbinlerce metal işçisi 1 Mayıs’ı grev hazırlıklarıyla karşılamaya hazırlanıyor. Kamu emekçilerinin daha fazla ücret ve daha iyi çalışma koşulları için verdikleri mücadelenin sendika bürokratları tarafından vakitsiz sona erdirilmesinin ardından mücadele bayrağını şimdi metal emekçileri üstlendi. TİS mücadeleleri önümüzdeki aylarda devam edecek. Nitekim yılsonuna kadar daha milyonlarca emekçiyi kapsayan toplu sözleşmeler gündemde .
ALMAN SERMAYESİ ZİRVEDE
Avrupa Birliği’nin (AB) ekonomik olarak en güçlü ülkesi konumunda olan Almanya, zirvedeki pozisyonunu ne pahasına olursa olsun korumakta kararlı görünüyor. 2011 yılında ekonomik olarak yüzde 3 büyüyen Almanya’da sanayi üretimi aynı dönem içinde yüzde 7,9 oranında büyüdü. İhracat 1 trilyon Euro’yu aşarken, net karlar 104 milyar Euro olarak gerçekleşti.
Bütün bunlar Alman tekellerinin ülke içinde ve dışında işçi ve emekçiler üzerindeki baskı ve sömürünün dozunu artırması, kamu olanaklarının talan edilmesi, vergilerin asıl yükünün emekçilerin sırtına yıkılması sonucu gerçekleşti.
Almanya’nın ekonomik başarısının diğer yanı ise Alman sermayesinin AB’ni arka bahçesi olarak kullanmasıyla ilgilidir. Bütün AB’ni bir iç pazar olarak kullanan Alman sermayesi özellikle Doğu Avrupa ülkelerindeki emekçileri de düşük ücretli işgücü olarak kullanıyor. Volkswagen, Daimler, BMW, Bosch, Siemens gibi büyük Alman tekelleri üretimin belirli bölümlerini bu ülkelerde gerçekleştiriyorlar.
Fransa’yı yedekleyerek AB üyeleri üzerinde geniş bir baskı mekanizması kurmaya çalışan Almanya, demokratik bütün kuralların ayaklar altına alıyor. Gerici Merkel hükümeti, sermayenin çıkarları doğrultusunda ülkelerin egemenlik haklarını çiğniyor, seçilmiş hükümetleri istifa ettirerek yerlerine sermayenin emir eri teknokrat hükümetlerin geçmesini sağlıyor.
Alman sermayesinin en azgın temsilcisi Alman Sanayicileri Birliği (BDI), Fransız sermayesinin örgütü MEDEF ve İtalyan sermayesinin örgütü CONFINDUSTRIA‘-yı yedeğine alıp, Alman hükümetinin AB politikalarına destek çağrısı yapıyor. Aynı dönem Alman Sendikalar Birliği (DGB) ise dokuz ülkenin sendika konfederasyonlarının başkanlarını Başbakan Angela Merkel ile buluşturarak, bu sendikaların mücadele yerine sermaye ile barışmaları için girişimde bulunuyor.
CEPHE GERİSİ SESSİZ KALACAK MI?!
Alman sermayesinin asıl hedefi dünya çapında zirveye oturmak. Almanya’da değişik yol ve yöntemlerle sınıfı bölen ve mücadele etmesinin önüne geçen sermaye ve hükümeti, şimdi bu emekçi düşmanı politikalarını diğer AB ülkelerine dayatıyorlar. Alman sermayesinin savaş sloganı bellidir: Önce Almanya, sonra AB ardından tüm dünya!
Alman sermayesi planlarını arzuladığı gibi hayata geçirip geçirmeyeceği öncelikle Almanya’daki işçi ve emekçilerin mücadelesine bağlıdır. 2011’in sonunda çelik işçilerinde ortaya çıkan mücadele eğilimi kamu emekçilerinde de görüldü. Şimdi ise metal emekçileri mücadeleye hazırlanıyorlar.
Çelik ve kamu emekçilerinde olduğu gibi metal emekçilerinin ileri sürdüğü taleplerde en çok dikkat çeken, alım gücünün yükseltilmesinin yanı sıra gençleri ve kiralık işçileri ilgilendiren talepler olmasıdır. 35 yaşına kadar olan gençlerin yüzde 30’u, 20-24 yaş grubundakilerin ise yüzde 50’si güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çalışmaktalar. Meslek eğitimini bitiren gençlerin süresiz işe alınması ve kiralık işçilere eşit ücret ödenmesi taleplerinin ileri sürülmesi tabanda artan öfkeyle ilintilidir.
Sermaye ve hükümetinin, sendika bürokratlarıyla birlikte bunu başarmaya çalışıyorlar. Ancak bunun da bir sınırı var, sonuçta sermaye bugün sahip olduğu ve rekor düzeyde kar yapmasını sağlayan olanaklardan gönüllü olarak vazgeçmeyecek ve sadece emekçileri kırıntılarla avutmaya, işçi sınıfının bu kesimlerini sakinleştirmeye çalışacaktır. Bunda ne kadar başarılı olacağını önümüzdeki haftalarda göreceğiz.
EMEKÇİ KARDEŞLERİMİZLE BİRLİKTE MÜCADELEYE!
Faşist cinayet çetesi NSU, NPD, Pro Köln ve diğer ırkçı, faşist örgütler bütün eylem ve faaliyetleriyle göçmen emekçilerin Alman emekçileriyle birleşmesi-kaynaşmasının önüne geçmeye, göçmenlerin kendi kabuğuna çekilmesini hedeflemekteler. Bizlere biçilen “kurban” rolüdür!
Bu kurban rolünü kabullenmeyelim; düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışan, kötü şartlarda yaşayan, çocuklarının eğitim hakkı kısıtlanan sadece göçmen emekçiler değildir! Bütün emekçiler bu saldırılara maruz kalmaktalar.
Bu saldırıları geri püskürtmenin, insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşamanın biricik yolu Alman ve diğer uluslardan emekçi kardeşlerimizle birleşmekten ve ortak mücadele etmekten geçmektedir.
İşçi ve emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele gününde 1 Mayıs’ta alanlara çıkarak sermayenin işçi ve emekçileri bölme çabalarına karşı birliği, saldırılarına karşı mücadele şiarlarını haykıralım! (YH)