Duisburg-Essen Üniversitesi Öğretim görevlisi, siyaset bilimci ve Türkiye-Almanya ilişkileri uzmanı Dr. Burak Çopur ile her iki ülke arasında yaşanan gerilim ve bunun Türkiye ve Almanya’daki etkileri üzerine konuştuk.
YÜCEL ÖZDEMİR
Sayın Çopur, Türkiye Almanya ilişkileri yeniden gerilim hattında. Konuyu yakından bilen birisi olarak gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk Alman ilişkilerinin bu kadar dibe vurması Erdoğan rejiminin bir provokasyon stratejisi. Burada elbette hem iç kamuoyuna hem de dış kamuoyuna oynuyor. Milliyetçi oyları ve kararsızları kazanabilmek için milliyetçiliğe oynuyor. Tabi ki bu siyasetin bir bedeli olacak. ‚Evet‘ çıktığı takdirde Türkiye AB ilişkileri tamamen kopmaya doğru gidecektir. Çünkü Türkiye bununla fiili bir diktatörlükten resmi bir diktatörlüğe geçmiş olacak.
Siz uzun yıllardır Türkiye-Almanya ilişkilerini yakından takip ediyorsunuz. Doktora çalışmanızı da bu konuda yaptınız. Daha önce de bu türden gerilimler olmuştu. Gerilimlerden sonra bir normalleşme süreci başlamıştı. Bu gerilimden sonra normalleşme uzun sürebilir mi? Ne düşünüyorsunuz?
Yaptığım araştırmalarda gördüğüm, son 10 yıl içinde böylesine büyük bir gerilime ilk defa tanık oluyoruz. NATO üyesi ve AB’ye girmek isteyen bir ülkenin cumhurbaşkanının, AB üyesi Almanya’ya Nazi suçlaması yapması bir tabuyu kırmak anlamına geliyor.
Nazi benzetmesiyle Erdoğan Almanya’ya yönelik eleştirilerinde sınırı aştı mı? Alman kamuoyunun bu konuda genel yaklaşımı nedir?
Erdoğan kırmızı çizgiyi kesinlikle aştı. İlişkilerin tamiri, ne kadar da Merkel Hükümeti alttan alsa bile zor. Büyük bir şok etkisi ve güven sorunu yarattı. 16 Nisan’dan sonra her şey kolay bir şekilde rayına girmeyecek. Böyle bir şeyi kimse beklemesin. ‚Evet‘ çıktığında, bunun üzerine bir de idam cezası getirme kararı alınırsa o zaman ipler tamamen kopacaktır. ‚Hayır‘ çıktığı zaman, elbette muhalefet derin bir nefes alacaktır. Ancak bu Türkiye’nin hemen Erdoğan rejiminden kurtulacağı anlamına gelmeyecek. Erdoğan sandıktan çıkacak ‚Hayır’ı asla kabul etmeyecektir.
Erdoğan’ın Almanya’ya eleştirilerinin bir provokasyon olduğunu söylediniz. Ancak Almanya da gelen bakanların toplantılarını iptal etti. Bu iptaller provokasyonları güçlendirmiyor mu? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yasak belediyelerin aldığı bir karar. Federal Hükümet Türk-Alman ilişkilerine daha fazla zarar vermek istemediği için bu sorumluluğu bir anlamda belediyelere attı. Bana kalırsa bu yanlış bir politika. Bana göre Almanya’nın açıkça, düşünce özgürlüğünün insan hakları içerisinde olduğunu belirtmesi gerekiyor. Burada sadece düşünce özgürlüğünü öne çıkarmakla Almanya yanlış bir strateji izliyor. İnsan haklarının ön planda olması gerekiyor. Çünkü Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Bildirgesi’nde düşünce özgürlüğü insan haklarının bir parçasıdır. Burada sadece ifade özgürlüğü temel alındığında çıkmaza yol açtı. Almanya mülteci anlaşmasından dolayı ilişkileri daha fazla tehlikeye koymak istemiyor. Erdoğan da bunu tepe tepe kullanıyor.
Deniz Yücel de rehin alınarak, Almanya’ya karşı şantaj olarak kullanılıyor. Bu aslında siyaset dışı bir yaklaşım. Deniz Yücel şantajının arkasında sizce neler olabilir?
Türk-Alman ilişkilerinde o kadar çok konu var ki… Almanya’da iltica eden ve FETÖ’cülükle suçlanan üst düzey 40 yönetici konusu var. Diğer taraftan rejim Almanya’dan para yardımı istedi. Maliye Bakanı Schäuble ile Mehmet Şimşek bunun için görüşmedi mi? Erdoğan rejiminin Almanya’ya karşı kullanmak istediği pek çok konu var özetle. Şunu da belirtmek gerekiyor ki, Redheck, Berat Albayrak’ın yazışmalarını ortaya çıkararak kendisini büyük bir tehlikeye attı. Deniz Yücel de bunu Almanca’ya tercüme etti. Redhack’in çalışmalarını haberleştirerek Alman kamuoyuna duyurdu. Bu rejim için büyük bir tehlikeydi.
Siz Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenleri de yakından tanıyorsunuz. Bütün bu tartışmalar Almanya’daki Türkiye kökenli göçmenlerin tercihlerini nasıl etkileyebilir sizce?
Bana göre, Türkiye’deki kutuplaşma birebir burada da yaşanıyor. Hepimiz bunu görüyoruz. Bu kutuplaşma verilen oylarda da belli. Almanya’da yüzde 40 katılım olmuştu. Başa baş giden referandumda Almanya’daki oyların önemi var. Sonucu etkileyebilir. Bu elbette katılıma ve oy oranlarına bağlı bir durum.
Tartışmalar Almanya’daki Türkiye kökenlilerle Almanların birlikte yaşamını derinden etkiliyor. Uyum konusunda da inanılmaz soru işaretleri yaratıyor. Almanlarda oluşan en önemli soru işareti, burada doğmuş büyümüş üçüncü nesil Türkiye kökenli gençlerin neden otoriter bir rejimin kurulmasını, idam cezasının geri getirilmesini desteklediğidir. Almanlar bunu anlamakta zorluk çekiyor.
Tartışmaların birlikte yaşamı, uyumu engellemesinin önüne geçmek için neler yapmak gerekiyor? Özellikle devletler ve hükümetlere hangi sorumluluklar düşüyor?
Burada Alman devleti geçmişte çok büyük hatalar yaptı. Bugüne kadar çok yanlış politikalar izlendi. İnsanlara aidiyet duygusu veremedi. Dışlanmış, aşağılanmış insanlar şimdi Tayyip Erdoğan’ı kendileri için bir kurtarıcı olarak görüyorlar. AKP Hükümeti tarafından din ve milliyetçilik duyguları sömürülerek kullanılıyor. Bu birincisi.
İkincisi de muhalif medyanın susturulması ve havuz medyasının sürekli Almanya’da rejimin propagandasını odalarına kadar getirmesinin de büyük bir etkisi var. Türk toplumundaki ataerkil yapı, Erdoğan’ın kişiliğiyle birebir örtüşüyor. Kısacası Erdoğan’ın Türkiye kökenliler üzerinde etkili olması için bir çok etken var.
Zira rejimin burada bir çok lobi örgütü var. Bunlar da harıl harıl insanları kazanmak için çalışıyor. Bir çok etkenin olduğu bir sürecin içerisindeyiz. Almanya bu insanları kucaklayamazsa uzun vadede daha çok sorunlarla karşılaşacaktır.
KİMDİR?
Duisburg-Essen Üniversitesi ve Avusturalya-Sidney New South Wales Üniversitesi’nde okuyan Dr. Burak Çopur, siyaset biliminde doktora çalışmasını “1998-2005 yılları arasında Schröder/Fischer Hükümeti’nin yeni Türkiye Politikası” başlığıyla yaptı. Halen Duisburg-Essen Üniversitesi’nde ders veren Çopur, Alman gazete ve televizyonlarında Türkiye’deki gelişmeler konusunda yazılar yazıyor, röportajlar veriyor.