Written by 14:26 uncategorized

Irkçılara geçit verilmedi

Dresden’de Neonazilerin yapmak istediği gövde gösterisi, polis ve yargıya rağmen halk tarafından ku…

DresdenDemo13 Şubat 1945’de Dresden’in bombalanmasını ve 20 bin kişinin öldürülmesini gerekçe gösteren ve Avrupa’nın farklı ülkelerinden gelen ırkçı-faşist örgütlere en anlamlı yanıt kent halkından geldi. Bombalanmanın 65. yıl dönümünde binlerce kişi Neonazilere karşı barikatlar kurarak, gösteri yapmalarını engelledi. Böylece, bu ülkede ırkçı ve yabancı düşmanlarından çok antifaşist güçlerin sözünün geçerli olduğu bir kez daha görüldü.
Bu yılki ırkçılık karşıtı gösterileri önceki yıllardan ayıran en önemli özellik, polis ve savcılığın antifaşistlerin hazırlıklarını engelleme çabası oldu. Çok sayıda örgüt ve kişi tarafından oluşturulan “Dresden Geçit Vermeyecek” inisiyatifi tarafından çıkarılan afiş ve el ilanları, “Nazilere karşı barikat” çağrısı yapıldığı gerekçesiyle “suç” sayılmış ve parti bürolarına ve kurumlara baskınlar düzenlenmişti.
Ülke genelinde ırkçılığa karşı kurulmak istenen barikatın “suç” sayılması geniş yankı yaratırken, 13 Şubat günü Dresden başta olmak üzere pek çok kentten gelen 12 binden fazla insan, gün boyu faşistlerin yürümemesi için polisle adeta köşe kapmaca oynadı. Halkın tepkisinin yüksek olduğunu gören polis en sonunda Neonazileri yürütmeme kararı aldı.
Soğuk havaya ve kara rağmen gösterilen bu direniş, ülke genelinde antifaşistlere güç verdi.
6 bin Neonazi ise polis tarafından adeta etten duvarla korundu. Barikatı aşıp Neonazileri dağıtmak isteyen antifaşistler, sürekli polis tarafından tartaklandı. Bu yüzden de “Dresden Geçit Vermeyecek” inisiyatifinin sözcüsü Lena Roth’un dediği gibi, “Nazilere engellemek o kadar da kolay olmadı”.

BAŞARININ TEMİNATI BİRLİKTE HAREKET
Dresden’de Neonazilerin gösterisinin fiili barikatlarla engellenmesinin temelinde elbette geniş bir kesimin ırkçılığa tepki göstermesi ve eylemlere katılması yatıyor. Sendikalar, siyasi partiler, demokratik örgütler, kiliseler hep birlikte ırkçılığa karşı aynı slogan altında bir araya geldi, ortak hareket etti. Benzer bir şekilde iki yıl önce Köln’de yapılmak istenen faşist gösteri de polis tarafından iptal edilmek zorunda kalınmıştı.
Her iki kentte, iki yıl arayla gerçekleştirilen direnişler sonucunda, resmi rakamlar tarafından izin verilen ırkçı gösterilerin engellenmesi, ırkçılığa karşı asıl önemli olanın halkın tepkisi olduğunu gösteriyor.

IRKÇILIĞA KARŞI MÜCADELE
Hiç şüphe yok ki; Almanya gibi geçmişi olan bir ülkede Hitler faşizmi gibi karanlık bir tarihe özlem duyanlara karşı devletin ciddi tutum alması gerekiyor. Çünkü, ortada iktidara geldiğinde ne yapacağı belli olan bir zihniyet bulunuyor. Ama buna rağmen, bu ülkede her hafta sonu bir kentte ya da kasabada bu zihniyeti taşıyanlara, “gösteri ve yürüyüş hakkı” tanıyor ve polisler de bunların yürüyüşlerini sağlıklı bir şekilde yapabilmesi için görevlendiriliyor.
Geçmiş bilindiği halde ırkçı ve faşist örgütlere “demokratik hak” adı altında izin verilmesi utanç verici bir durumdur.
Bu utanç elbette, Dresden’de olduğu gibi faşizme karşı canla başla direnenlerin değil, gösteri izni verenlere aittir.

TÜRKİYE KÖKENLİLER AÇISINDAN ÇIKARILACAK DERS
Hem iki yıl önce Köln’de gerçekleştirilen gösteri hem de 13 Şubat’ta yapılan gösteri, bu ülkede yaşayan Türkiye kökenli göçmenler açısından da önemli mesajlar içeriyor. Çünkü bu ülkede bir taraftan azılı faşistler gösteri ve yürüyüşler yaparken diğer taraftan resmi politika yabancı düşmanlığını sürekli körüklüyor. Bunların yarattığı hava üzerinden gerçekleştirilen anket/araştırmaların çoğunda ülkede “yabancı düşmanlığı”nın yüksek oluşundan söz edilir, gazete manşetlerine çıkarılır. Yaratılan “karanlık tablo” doğal olarak özellikle Türkiye kökenli göçmenler arasında Alman halkına karşı önyargıların oluşmasına, içe kapanmanın hızlandırılmasına hizmet ediyor. Kimi kesimler de, sözünü ettiğimiz “yabancı düşmanlığının arttığına” dair verileri, Türkiyelilerde korku ve içe kapanmayı hızlandırmak için büyüterek kullanıyor.
Ama, Dresden’deki barikat, hem de “yabancı düşmanlığının yüksek olduğu” Doğu Almanya’da antifaşist geleneğin güçlü olduğunu; Alman halkının bütünü hakkında yayılmak istenen önyargıların geçersizliğini bir kez daha gösterdi.
Bu gösterilere katılan Türkiye kökenli antifaşistin sayısının ancak parmakla gösterilecek düzeyde olması ise bizim cephemizdeki durumun eksikliğini gösteriyor.
Çünkü bu ülkede faşizme, ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı mücadele bütün uluslardan emekçilerin sorumluluğundadır. Yerli ve göçmen halkın ırkçılığa karşı alacağı ortak tutum ne kadar güçlü olursa, etnik ve dini değerleri kullanarak özü emek düşmanlığı insan düşmanlığı olan ırkçı-faşist hareketlere de o ölçüde az yaşam hakkı kalacaktır.

Close