Avukat Marc Muzikant
Sevgili okurlar,
20 yılı aşkın bir süredir avukatlık mesleğini icra etmekteyim. İş hukuku alanında yetkin bir uzman avukat olarak çalışanlara işverenleri ile yaşadıkları sorunlarda nasıl davranmaları gerektiği konularında danışmanlık hizmetleri vermekteyim. Müvekkillerimi mahkeme dışı ve iş mahkemelerinin tüm adli ve yüksek mahkemelerinde temsil etmekteyim.
İş hukukunun tek tek alanları birbirinden farklılıklar barındırmakta. Diğerlerinin yanı sıra ihtarname/uyarılarda işten çıkarmalar, iş sözleşmelerinin feshedilmesi durumlarında, iş sözleşmelerinin oluşum süreçlerinde, iş tatilleri hususunda ortaya çıkan anlaşmazlıklar ve sorunlarda, hastalık anında ücretlerin ödenmesine devam edilmesi, ücretlerde ortaya çıkabilecek tüm sorunlarda, sınırlı süreli iş sözleşmeleri, sertifikalar ve iş karneleri ve ortaya çıkan bütün diğer sorunlarda işçilere, çalışanlara hukuki yardım sağlıyorum. Ayrıca işyeri işçi temsilciliklerine (Betribsrat) de hukuki danışmanlık yapmaktayım.
Uzman avukat olarak kendimi sürekli geliştirmekte ve kendi alanımda yaşanan tüm gelişmeleri ve yenilikleri takip etmekteyim. Alman Barolar Birliği‘ne (DAV) bağlı İş Hukuku Çalışma Grubu’nun üyesiyim ve bu yaşanan tüm yeni gelişmeleri yakından takip etme imkanına da sahip olmamı sağlamakta. Bunun paralelinde İş Mahkemesi Derneği, Duisburg Şubesi’nin de yönetim organında yer almaktayım ve iş mahkemesi hakimleri, sendikalar ve diğer uzman avukatlarla iş hukuku alanında yaşanan gelişmeler hakkında görüş ve fikir alışverişi yapmam konusunda bana bir dizi olanak sunmakta. Tüm bunların sonucu işçi müvekkillerimin çıkarlarını savunma konusunda olanakları geniş bir avukat olarak çalışmaktayım.
Bir rica üzerine bundan sonraki süreçte zaman zaman gazeteye yazacağım. Yazacaklarımla sizleri iş hukuku, sorunlar ve gelişmeler hakkında bilgilendirmeyi, iş hukukunun değişik alanlarında ortaya çıkan sorunları işlemeyi ve anlaşılır kılmayı hedefliyorum. En önemlisi sizlere yardımcı olabilecek yararlı bilgileri ve emsal davaları anlatmak ve hangi durumda nasıl davranılması gerektiği konularında somut bilgi, veri ve ipuçlarını sizlerle paylaşmayı amaçlamaktayım. İş hukuku davalarının hepsi ayrıntıda birbirinden farklıdır. Ama yine de bireysel durumlarda belirli içerikler sürekli tekrarlanmaktadır. Müvekkiller ve dava içerikleri her ne oranda birbirinden farklı olsalar da bana yöneltilenler yine de sürekli aynı içerikte soruları kapsamaktadır.
Bu ilk yazımda sizi işten atılma veya iş sözleşmenizin feshedilmesi ya da bu tarz bir olasılık ile karşılaşma durumu yaşadığınızda, işvereniniz sizinle böyle bir durumu görüşmek için görüşme talep etmişse ve örneğin sizden bir yeni işten çıkarma sözleşmesine ya da herhangi bir uzlaşma sözleşmesine imza atmanızı istemişse, böyle bir durumda nasıl davranmanız gerektiği konusunda neler yapmanız gerektiği konusunda bilgi vereceğim.
I. Kesinlikle hiçbir şeyi imzalamayın
Bu durumda sizlere birinci olarak verebileceğim en değerli ve bir o kadar da basit tavsiyem şu olacak: Tam olarak içeriğini anlamadığınız hiçbir şeyi kesinlikle imzalamayın.
Özellikle fesih anlaşmalarını veya uzlaşma sözleşmelerini bir avukata danışmadan ve içeriğini kontrol ettirmeden hiçbir durumda imzalamamak en doğru karar olacaktır. Müvekkillerim bana geldiklerinde büyük bir çoğunlukla işverenler tarafından kendilerine sunulan bu tarz bir fesih ya da uzlaşma sözleşmesinin altına imzalarını atmış oluyorlar.
Müvekkillerime tam olarak neyi imzaladıklarını bilip bilmediklerini sorduğumda büyük bir çoğunluğu bilmediklerini açıklıyor. Sözleşmenin tüm detaylarını bilene şimdiye kadar neredeyse hiç rastlamadım. Genellikle tam olarak neden imza attıklarını dahi bilmezler. Çoğu zaman kendilerine uygulanan baskıya direnemeyip imzaladılar ya da şaşkınlık sonucu ve net düşünme yetilerini kaybettikleri için imza atmışlardı.
Böyle bir davayı çok bariz bir örnek teşkil ettiği için hemen hatırlıyorum. Müvekkilime yanlışlıkla ‚Elinin para kasasına uzandığı ve kasadan para çaldığı‘ suçlaması getirilmişti. İşveren bunu kanıtlayabilirdi. Müvekkilimin şimdi onlarla birlikte gelmesi gerekiyordu. Aksi takdirde hemen işten atılacaktı. Daha sonra onu işverenin arabasına bindirip işletmeye 30 kilometre uzaklıkta bulunan işverenin yönetim binasına götürdüler. Bina şehir dışında bulunuyordu. Bu bölgeye toplu taşıma araçları gitmiyordu ve ulaşım imkânı yoktu. Büroda müvekkilimin karşısına dört amiri oturdu. Önünde duran fesih metnini imzalamadığı oranda hemen işten atılacağı kendisine söylendi. Bu metin kendisi için en iyi olanıydı. Kendisi çalmıştı ve bunu ispatlayabilirlerdi. Müvekkilim imzalamak istemeyince ve oradan ayrılmak isteyince imza atana kadar hiçbir yere gitmesine izin verilmeyeceği kendisine söylendi. Zaten buradan gidebilmesinin imkânı da yoktu, çünkü toplu taşıma araçları buradan geçmezdi, Sözleşmeyi imzalayana kadar da geri götürülmeyecekti zaten. Müvekkilim bir süre imzalamayı reddetti ama sonuç olarak baskıya daha fazla dayanamadı ve imzaladı. Daha sonra bana danışmaya geldi ve işveren tarafından yasadışı tehdide maruz kaldığını ispatlayabildiğimiz için bu dava müvekkilimin imzaladığı ifadeye başarılı bir şekilde itiraz edebildiğimiz ender davalardan biri olma özelliğini taşıdı. Sonuç olarak iş sözleşmesinin bitirilmesi metni içinde önceden öngörülmeyen kıdem tazminatı ibaresi de eklenerek fesih anlaşmasına varıldı.Bu gibi davalarda çoğu durumda müvekkilin hatası veya müvekkile karşı uygulanan yasadışı tehdit durumlarında ya da müvekkilin imzasını attığı beyanından vazgeçmesi ve beyan iptali durumlarında istenilen sonuca varmak çok zor olmaktadır, çünkü bu gibi durumlarda müvekkilin haklı olduğunu ispatlayacak tanıkları çoğu kez bulunamamaktadır. Tanığı olmayan müvekkil haklı olduğunu da doğal olarak ispatlamakta sorun yaşayacaktır. Bu gibi yaşanan durumlarda ‘çocuk çoktan kuyuya düşmüştür’ ve müvekkilin durumu imza atmayanlara oranla çok daha kötü bir pozisyonda bulunmaktadır. Yine de yararı en asgariye indirmeye çalışılabiliriz. Fakat odadan çıkmadan önce çıkış sözleşmesi imzalanmamış olsaydı, bu tarz kötü bir işveren teklif büyük ihtimalle bir daha hiç yapılmayacak olurdu.
Bu gibi durumlarda içeriğini tam olarak ya da kısmi olarak anlamadıkları bir belgeyi neden imzaladıklarını sorduğumda ise, genellikle atmaları gerektiğini sandıklarını ya da işverene güvendikleri için imzaladıklarını söylüyorlar. İşverenin bu teklifi bir kereliğine yaptığını ve teklifin bir kereliğe mahsus olduğunu imzalamazsa şayet durumun işçi açısından daha da kötü gelişeceği ve işten çıkışının hemen verileceği hususunda işverenin kendisine şantaj uyguladığını belirtiyorlar. Bu gibi durumlarda tazminat haklarını kaybedecekleri kendilerine söyleniyor. Eğer çıkış kâğıdı imzalanmadan odadan çıkılırsa, işverenin bu tarz bir teklifi yeniden tekrarlamayacağına ikna edilmektedir çalışanlar.
Şimdiye kadar edindiğim tecrübeler bunun tam tersinin yaşandığını söylemektedir.
Bir işveren sizi bu şekilde baskı altına aldığı durumlarda bu sizin değil işverenin kendi çıkarları doğrultusunda gelişir. Böyle durumlarda uzlaşma sözleşmesi ya da iş sözleşmesinin iptali ilk önce işverenin çıkarları doğrultusunda şekillenecektir ve sizin durumunuzu ve iyi bir sonuç almanızı gözetmez. Bu nedenle işçilere bu tarz bir belgeye imza atmamalarını öneriyorum. Bu durumlarda işçinin taslak metni sakin kafayla okumak ve idrak etmek için evine götürmek istediğini ve gerektiğinde avukatına okutmak istediğini söylemesi en uygun yöntem olacaktır. Bu son belirtilen durumlarda özellikle imza atılmamasını tavsiye ederim. Bu gibi metinlere bir avukatın bakması çok önemlidir.
Çeviren: Özgür Metin Demirel
Avukat Marc Muzikant
Wanheimer Straße 71, 47053 Duisburg
Telefon: 0203/609980
Email: anwalt@kanzlei-hochfeld.de