Written by 11:42 AVRUPA

Koranavirüs kapitalizmin zayıflıklarını ortaya çıkardı

Denis SIEFFERT
Politis

Birkaç günlüğüne Pekin, sürekli kirli olan gökyüzünde mavi renk gördü. Sokaklarda ya çok az ya da hiç araba yok, ekonomi ise yavaşlamış durumda. 8 bin kilometre ilerideki bizde ise ilaç laboratuvarları ilaç eksikliğiyle karşı karşıya kalınca üretimlerini tekrar buraya getirmekten bahsetmeye başladılar.

Sanki Çin’e ne kadar bağımlı olduğumuzun farkına varmışlar gibi. Sanayicilerimiz değer zinciri olarak adlandırdıkları olgunun parçalanmasından bahsediyorlar artık. Değer zinciri de ne demek? En ufak parçayı bile en ucuz ülkeden alma ve işçileri en fazla sömürme hırsı demek. (…) Peki selamlanması gereken bir değişim mi söz konusu? Tabii ki hayır, Çin’de olduğu gibi Fransa’da da bu aşırı üreticilik (prodüktivizm) ne ideolojik bir dönüşümün ne de bir sistem değişiminin sonucudur; bu sorgulama, öldürücü bir salgının sonucudur.

Görünenin tersine insanlık daha kâmil olmadı. Davranışları değiştiren ve kapitalizmi de daha uysallaştıran hastalık ve ölüm oldu. Fakat sistem kâmil olmadığı için borsalar yıkıldı. Dow Jones ve CAC 40 tanrılarımız titremeye başladı. Petrol fiyatları düştü. Kuşkusuz yaşanan, Fernand Braudel’in “kafese konulmuş vahşi bir hayvan gibi” davranan, yayılan ve yok olan 14. yüzyıldaki veba değildir. Keza, 1918’deki İspanyol gribi de değil, fakat aşırı bulaşıcı, az tespit edilen ve insan vücudunun yenemediği durumlarda iyileşemeyen bir virüs. Durum önceden tespit edilemiyor ve mali kapitalizmin iğrenç duyduğu bir belirsizlik durumu yaratıyor.

Günlük yaşantıda çelişkili bir davranışa yol açtı. Kimileri tamamen duyarsız davranıyor ve uyarıları ciddiye almıyor- bunlar haklı değiller- (…) diğerleri ise felaketi aşırı şişiriyor, eldivensiz, maskesiz çıkmıyor ve sanki kuşatma dönemlerinde olduğu gibi evlerine erzak dolduruyorlar. (…)

Yaşanan belirsizlik hükümetleri ciddi önlemler almaya itti ve bunlar sosyal yaşamı büyük oranda felç ediyor. Bunlar aşırı mı? Ya da tersinden çok mu yetersiz? Buna şimdiden cevap vermek çok tesadüfü olur. Zira ölü sayısı önümüzde. Bakanlar kurulu adını “Savunma Konseyi” olarak değiştirdi, üniformalı ve göğsünde ödüller dolu bir amiral cumhurbaşkanının yanında oturuyor.

Verilen mesaj bayağı açık: savaştayız (…). Böyle olunca talimatlar tartışılmıyor ve sağa-sola bakmadan direk ilerlemeye teşvik ediyor. Kitap fuarımız ya da futbol maçlarımız yasaklanıyor, doğru dürüst bir alternatif sunulmadan okullar kapatılıyor. Savaş bunu gerektiriyor. Sadece gelecekte olabilecekler konusunda tedirgin olmaya müsaade ediliyor.

Peki faturayı kim ödeyecek? Bu konuda büyük kaygılarımız var. Zira ekonomik kriz önümüzde. Koronavirüs hemen hemen 2008 krizi kadar yıkıcıdır. Geçici işsizlik yaygınlaşıyor, belki de temelli işsizliğe dönüşür. Orta boylu iş yerleri kapanıyor. Etkilenmeyen sektör kalmadı. Ve birden petrol krizi ortaya çıktı, krizin içinde bir kriz daha. Bu konuda da bir kez daha, en fazla brüt petrol ittihatçısı olan Çin ekonomisin konumu ve yanı sıra da Rusya, Suudi Arabistan ve ABD üçgeninin savaşı sorgulanmalıdır.

Eskiden kelebek etkisi (Avusturalya’da bir kelebeğin kanat çırpması Brezilya’da bir kasırgaya yol açar) diye adlandırılan olgunun bir örneğini görmek istiyorsanız önümüzde iyi bir örnek bulunuyor. Petrol kurlarının yıkımına neden olarak virüs de Amerikan kaya gazının üretildiği en önemli yerlerden birisi olan Teksas’a kadar etki yarattı. İşte küreselleşme böyle bir şey. Fakat deyim yerindeyse toplumlarımızı sarsan felaketin olumlu sonuçları da var. Ve sadece Pekin’de gökyüzünün mavileşmesinden bahsetmiyoruz tabii ki. Kapitalist sistemin zayıflıkları ve aşırılıkları da ortaya çıktı.

Ve Prometheus’un ebedi hayali. İnsanın olağanüstü gücünün sınırlılıkları var. Bu virüs hiç kuşkusuz nihayetince yok olacak fakat yenileri doğar; iklim krizi ilerlemeye devam ediyor ve yaşananlara aşırı üretimciler inanmıyor gibi davranıyorlar. Albert Camus’nun Veba adlı romanından bu yana büyük epidemiler metafor olarak kullanılıyor. Camus, Veba’da Nazizmin resmini görüyordu. Yaşanan krizde ise, özet olarak, küreselleşmiş kapitalizmin çılgınlıklarını görebiliriz.

Bu arada hükümetlerimiz bütçe dogmalarını bir kenara bırakıp kitlesel olarak hastanelere ve bilimsel araştırmaya yatırım yaparlar mı, şirketlerimizin zayıflıklarından dolayı çıkan boşluğu doldurur ve koronavirüsün sosyal mağdurların yükünü üstlenir mi?

Bizim hükümet borsa krizi esnasında emeklilik reformunun ne hale dönebileceğini sorgulayabilir mi?

Politikacılarımıza, büyük sanayicilerimize ve bankalarımıza bu krizin derslerini kısa bir süre içinde unutacakları konusunda güvenebiliriz. Biz ise madem (Pazar günü) belediye seçimleri olacak onları unutmayalım.

(Çeviren: Deniz Uztopal)

Close